Kayıtlar

Çok Eski Bir Yörük Duası "Kalırsa, En Son Bana Ver"

Resim
Eski Türk ya zıtlardan birinde şöyle yazar: Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer,  Karga yaşlı annesini besler;  Bunun adı : "Saygılı Davranmaktır" Horoz şafak vakti öter, Yaban kazları Her bahar kuzeye Her sonbahar güneye uçar; Bunun adı : ''Söz Tutmaktır'' Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez. Bunun adı: ''Sadakat'' Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır, Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır; Bunun adı: ''Adalettir'' Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse: Çok Eski Bir Yörük Duası da Şöyledir: Tanrım, İlk önce: Dağa taşa ver, Ormana, Hayvanlara, Suya ver. Ondan sonra: İnsanlara, Kapı komşuya, Muhtaç olana ver. Kalırsa En Son Bana Ver..!

Eyfel Kulesi’ni 2 Defa Satan Tarihin En Büyük Dolandırıcı "Kont Victor Lustig" Hikayesi

Resim
Saygılı Davranmaktır" Gerçekten her dakika bir aptal doğuyorsa, karşılığında onu biraz daha aklı başında yapacak bir üçkağıtçı da doğuyordur.  Bütün zamanların en olağanüstü dolandırıcılarından ikisi, Avusturyalı Kont Victor Lustig ile küçük çaplı bir Amerikan sabıkalısı olan Daniel Collins’tir. Bu ikili, Paris’in sembolü olan Eyfel Kulesi’ni tam iki kere satmayı başarmışlardı. Asıl adı Robert V. Miller olan Victor Lustig, 4 Ocak 1890’da günümüzde Çek Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Bohemya’da dünyaya gelmişti.  Babası, yaşadıkları küçük kasaba Hostinne’in belediye başkanı olan orta halli bir adamdı.  Lise eğitimi bittikten sonra eğitimini sürdürmesi için babası onu Paris’e üniversiteye yolladı. Victor’un zeki bir çocuk olduğu belliydi.  19 yaşına geldiğinde anadili Çekçe dışında İngilizce, Almanca Fransızca ve İtalyancayı son derece akıcı olarak konuşabiliyordu.  Fakat asıl yetenekli olduğu alan pokerdi ve daha fazla okumaya niyeti olmayan Lustig, zekasını ü...

Fosfolu Cevriye _ Nazım Hikmet _ Suat Derviş (3 nün Nasıl Yolları Kesişti?)

Resim
Fosforlu Cevriye, Suat Derviş'in 1944-1945' de tefrika edilen İlk defa 1968 yılında yayımlanan romanıdır. 1930'larda İstanbul’un Galata semtinde yaşayan sokak kızı Cevriye'nin polisten kaçan bir adama aşkını konu alır. Her gün bir veya birkaç adamla birlikte olur, hayatını kazanmaktadır. Yine böyle bir gün birlikte olduğu adam tarafından çok kötü dövülerek gecenin bir yarısında sokağa atılır. Baygın bir vaziyette kaldırımda yatarken bir adam bunu fark eder ve yardımcı olmak için kaldırmaya çalışır.  Cevriye baygındır, her yeri yara bere içindedir, adam Cevriyeyi kucağına alır evine götürür.  Adamın evi tek oda, bir mutfak ve banyolu ufak bir bekar evidir. Odanın bir köşesinde tek kişilik bir yatak, pencere kenarında küçük bir çalışma masası ve sandalye, masanın üzerinde kitaplar, kalemler bir de daktilo ve kağıtlar bulunmaktadır.  Adam kendi yatağına Cevriye’yi yatırır kendisi de masada uyuklar. Sabah olur adam kalkar bir çorba yapar eczaneden ilaçla merhem alır...

Simili Balıkçı Kimdir? ve Tıpa Ne Faydası Olmuştur?

Resim
Binlerce yıldır dilden dile gelen sözcük veya tabirlerin zamanla kulaktan kulağa değişime uğraması sık rastladığımız bir durumdur. İşte böyle azizliğe uğramış olan bir tabir de “Koca karı ilaçları” deyimidir. Bu tabirin aslı “Koca Karia"dır. MÖ 5'nci yüzyıldı. Aylardan Nisan. Bahar, Akdeniz ile Ege'nin buluştuğu topraklara merhaba demişti. Damıtılmış rüzgarlar binlerce otun ve çiçeğin aromalarından oluşan mis gibi bir koku yayıyordu havaya. Knidoslular, bugün Deveboynu dediğimiz Kap Krio'da taze baharı kutluyordu. Şarkılar söyleniyor, şiirler okunuyor, şaraplar içiliyordu. Bir anda bir çığlık duyuldu. Bir haykırış. Knidos kralının kızıydı bu. Yörenin en zehirli yılanı sokmuştu. 1,5 metre boyunda kurşuni renkli engerek. Genç kız acı içinde yere yığıldı. Güzeller güzeli bir kızdı. Kralın en küçük kızı. İki ablası yakın ülkelerin prensleriyle evlenip yuvadan ayrılmıştı. Sarayın tek çocuğuydu. O yüzden kralın canıydı. Yüzü morarmış, ateşi yükselmiş, narin bedeni titriyordu...