Bir Kirpi Gibi Yaşamak


Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler.

Ama en çok kayıp veren Kirpilermiş.
Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok,
kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri varmış.
Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış, çözüm aranmak için fikirler üretmeye başlamışlar.

Nihayet gece olunca tüm kirpilerin tüm kirpilerin bir araya toplanmasına,
birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş. 

Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak, 
Aralarındaki hava Sirkülasyonu önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış.
İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.
Ama başka bir problem çıkmış ortaya.
Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından, dikenleri nedeniyle
yaralanmalar gerçekleşmiş.
Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donanlar olmuş.

Ne var ki her gece kâh uzaklaşa kâh yakınlaşa, deneye yanıla sonunda birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın, ancak birbirlerine incitmeyecek kadar uzak durmayı da öğrenmişler. 

Kısacası;
Bizimde uzun dikenlerimiz var. 
Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.
Bazen faydalı, bazen de zararlı, çoğu zaman kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza. 


Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza.
Ne var ki sıcaklık ancak yakınlaşmakla mümkün.
Birbirini incitmeyecek kadar uzak.
Hayatın Soğuk Zamanlarında Üşümeyecek Kadar da

Yakın Olmayı Öğrenmeliyiz.

Aynen kirpiler gibi


Büyük Alman felsefeci Schopenhauer da kirpileri gözlemleyerek insanları, iç dünyalarındaki boşluklarla tekdüzeliklerin buluşturduğunu öne sürmüştü.
Schopenhauer’a göre, insanlar ancak sayısız gelgitler yaşadıktan sonra birlikte olabilecekleri bir ortak noktada buluşabiliyor.

Schopenhauer bir keresinde kışın ayazında bir parça ısınabilmek için birbirlerine sokulan kirpilerden söz etmiş.
Fakat zor işmiş bir kirpinin başka bir kirpiye sarılması; dikenleri canlarını acıtıyormuş.
Aksi gibi rüzgâr keskinleşip soğuk arttıkça, kirpiler daha fazla yakınlaşmak ihtiyacı duyuyorlarmış.
Ve her seferinde canları daha da acıyormuş.
Birbirlerine tam olarak ne kadar yakın dururlarsa canları yanmadan ısınabileceklerini uzun deneme ve yanılma seanslarının, sayısız yaralanma ve berelenmenin ardından çözebiliyorlarmış.

Burada “kış ve soğuk” kelimelerinin yerine “toplum”; “diken” yerine de “insan tabiatı” kelimelerini koyabilir, dahası “insan kirpilerin” yaşamak adı verilen meşakkatli öğrenme sürecinde sadece birbirleriyle değil, kendileriyle de nasıl mücadele ettiklerini görebilirsiniz.

Öyle bakınca kışın soğuktan donmamak için birbirlerine sokulan ve fena halde yaralanan kirpiler insanoğlunun derin ve çözülmez yalnızlığına ayna tutuyorlar aslında.
Belki bu yüzden, hiçbirimiz bir başkasına tam olarak temas edemiyoruz ve araya hep engeller koyuyor, gerekirse duvarlar örüyoruz.
Sevdiklerimizin görünmez dikenlerinden korunmak için...

Birbirlerine dokunamadıkları için soğukta donan yalnız kirpiler gibiyiz çoğu zaman.
Kirpilerin birbirleriyle ilişki kurmayı öğrenme yolu deneme yanılma, peki ya insanlar için? Aynısı.
Zira daha iyi bir öğrenme yolu henüz icat edilmedi.

Schopenhauer’ın hikâyesini alıp bir adım öteye taşıyarak insan ilişkilerinin bir çeşit haritasını çıkaran Freud’a göre ilişki kurma kabiliyetleri açısından insanlar temelde dörde ayrılıyor.

1)   Başka insanlara kısmen tatmin olduğu ama okların acısını hissetmediği bir noktaya kadar yaklaşabilenler, yani çoğunluk. (Edebiyattan örnek vermem gerekirse, Jane Austen’ın ünlü romanı “Aşk ve Gurur”un tatlı kahramanı Elizabeth Bennett diyebilirim.)

2)   Başka birinin sıcaklığına karşı konulmaz bir ihtiyaç duydukları için okların acısına aldırış etmeyen, yüreği kanasa da ilişkilerini sürdüren ihtiyatsızlar. (Örneğim Lev Tolstoy’un “Anna Karenina” romanına adını veren Anna olur.)


3)   Acıya, eleştiriye dayanma gücü olmadığı için kendini mütemadiyen geri çeken, başkalarından uzak durduğu için de soğuktan donan aşırı temkinliler. (Charlotte Bronte’nin romanı “Jane Eyre”in Edward Rochester’ı. Gerçi onu sığındığı mağaradan çıkarmayı başaran bir karakter çıkıyordu karşısına ama o güne kadar Bay Rochester tam bir yalnız kirpiydi.)

4)   Kendi kendine yetebilenler. Kendi iç sıcaklıkları öyle yüksek ki başkalarının sıcaklığına ihtiyaç duymuyor, kimseye sıkıntı vermemek ve elbette sıkıntı çekmemek için, yalnız yaşamayı tercih ediyorlar.
(Uzun uzun düşünmeme gerek yok, Astrid Lingren’in “Pippi” romanlarının acayip kahramanı Uzunçorap Pippi bu gruba girecek mükemmel örnek.)

Bu konuda bir de rivayet var:
Bir dizi seminer vermek üzere 1919’da ABD’ye giden Freud yolculuk öncesinde şöyle bir espri yapmış:
“Amerika’ya giderken en büyük umudum, yolda su katılmamış vahşi bir kirpiye rastlamak ve ona ilişki kurmanın sırlarını öğretmek...”



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneler Günü İçin 3 Derleme

Kağıt Bardak ve Makam

Yaşam Trenimiz

Bilge ve Cahil

Sultan Abdülaziz’in Dişi Ağrımamış Olsa idi. Gezi Parkı Davası Olmayacaktı. Niye Aron Angel İlgisi Var ve Belediye Seçimi

Afrika Niye Önemli

Unutulmaz Film Sahneleri ve Müzikleri _ 2

Hayattan, Edebiyattan, Tarihten ve Filozoflar gibi Ünlü Kişilerin Sözler ve Videolar Serisi _ 040

Bazen Önüne Gelecek Çok Büyük Fırsatı, Aslında Fırsat Olmadığını Görebilen Kişi Olmak. Sizi Sony Yapabilir

Film Önerim _ Bitmeyen Sınav (12th Fail) _ Biyografi _ Hindistan _ 2023 _ İmdb 9,1