Film Önerim - Hemingway Küba’da _ 2015 Abd Yapımı _ İmdb 6.3
Hemingway Küba’da Fragman
Yaklaşık 50 yıl
sonra “Yaşlı Adam ve
Deniz” romanı yazarının Küba günlerini anlatan “Baba: Hemingway Küba’da” adlı film, iki
ülke ilişkilerinin yumuşamaya başladığı şu günlerde beyaz perdede.
Filmin yönetmen
koltuğuna oturan Bob Yari içerikle ilgili şu açıklamayı yaptı:
“Film, Mary ve
Ernest Hemingway ile arkadaş olmuş genç bir muhabirin gerçek hikayesi. Genç
adam onlarla o kadar yakınlaşır ki Hemingway’in iki yıllık Küba hayatı boyunca
neredeyse onun oğlu gibi olur. Hemingway’in halkın görmesine normalde pek izin
vermediği çok özel taraflarına işte bu genç muhabirin gözlerinden bakmaya
başlıyoruz.”
2013 yılında Küba’da sadece 9 gün çekimi yapılan film,
2014 yılında daha uzun süre çekim yapma izniyle tamamlanabildi.
Yönetmen Bob
Yari, politik engeller bir yana, orada olmayan altyapı ihtiyaçları ve kültürel farklılıkların
çekimlerin yavaş ilerlemesine sebep olduğunu belirtti.
“Alt yapı
eksikliğinden ve gerçek sahne ekipmanlarının olmayışından dolayı Küba’da film
çekmek büyük bir meydan okumaydı.
Bir diğer
ilginç olan şey ise Küba’daki iş ahlakının bizden farklı oluşu.
Amerikan
yapımlarında günde 14-16 saat çalışılır.
Küba film
topluluğu tutkulu, yetenekli, büyük ve harika insanlar fakat işleri biraz yavaş
yapmaya alışmışlar.”
Hemingway 1939 ve 1960 yılları arasında
Küba’da yaşadı.
Küba’daki yeni
rejimin Amerikan karşıtı bazı kararları sonrası İdaho’ya taşındı.
Filmde
Hemingway’i Adrian Sparks canlandırırken, yazarın gerçek torunu Mariel
Hemingway de misafir oyuncu olarak rol alıyor.
Hürriyet
Yazarı Mehmet Y. Yılmaz film hakkında çok güzel yazmış, ona ekleyecek bir şeyim
yok.
BİR kadın ile
bir erkek, cennet gibi bir yaşamı paylaşırlarken nasıl olur da birbirlerini yemeye başlarlar?
Dışarıdan
baktığınızda her şeyleri vardır:
Güzel bir ev.
Paylaşılan
ortak tutkular.
Güzel anlar
geçirilen dostlar.
Sonra bir gün
bir de bakmışsınız dışarıdan görülen o cennet, aslında cehennemin saklanan yüzünden başka bir şey
değilmiş.
Yıllar sonra
Küba’da çekilen ilk Amerikan filmi ‘Papa Hemingway in Cuba’ isimli film tam da
böyle bir öyküyü anlatıyor.
Hemingway’in
Yaşlı Adam ve Deniz’i yazdığı Küba günlerinde geçiyor film.
Miami’li genç
gazeteci Ed Myers’in kendi yazar kimliğini arayışı sırasında Hemingway ile yolu
kesişiyor ve iki yıla yakın onun adeta oğlu gibi oluyor.
Filmin bir
sahnesinde, Hemingway’in 59. yaş günü için eski bir gazeteci olan eşi Mary
Hemingway bir sürpriz parti hazırlar.
Bu sürpriz
partiler ne kadar sürpriz oluyor, onu da aslına bakarsanız hiç anlamıyorum.
Bizim Samim
Reis ise meseleye “Temel” gibi bakıyor: Madem parti sürpriz, hediye de almamak
gerekir ki sürpriz bozulmasın!
Bence herkes
biliyor bir sürpriz olacağını, ona göre kendini hazırlıyor. Neyse sözü uzatmayalım,
bu faslı geçelim.
Parti boyunca
Hemingway ile Mary arasındaki gerilimin giderek yükseldiğini görüyoruz.
Sonunda eve
döndüklerinde aşırı alkolün de etkisiyle film kopuyor, bağırış, çağırış iğrenç
bir karı-koca kavgası.
Evde misafir
olarak bulunan Ed Myers ile şair Evan Shipman da bu tatsızlığa tanık oluyorlar.
(Shipman, Hemingway gibi
lanet bir tip ile en uzun süre arkadaş kalmayı başaran tek insan. Hemingway ‘Kadınsız erkekler’
isimli öykü kitabını ona ithaf etmişti.)
Ed Myers
soruyor:
“Ne oldu, eskiden burası bir cennetti?”
Shipman
yanıtlıyor:
“Görünürde her
şeyleri var gibi. Bu muhteşem malikâne.
Bol para.
Güzellik.
Sağlık.
Şöhret.
Ama ikisinde de
olmayan bir şey var.
Gerçek dostluk.
Kendi egonu bir
kenara bırakma isteği ve arzusu.
Sevdiğin insanı
her gün dolu dolu yaşama dileği.
Onlarda eksik olan bu evlat.”
Myers “Kuşatma
altında olmak gibi” diye araya giriyor.
Shipman devam
ediyor:
“Çoğu evlilik böyledir.”
Sonra anlıyoruz
ki Shipman’ın evliliği de öyleymiş.
Bu durumun evlilikler
ile sınırlı olduğunu zannetmiyorum.
Görüyorum ki
her ilişkide böyle bir sorun olabiliyor.
Aşk diye tarif
ettiğimiz duygu aslına bakarsanız insanın kendi egosunu yenebilmesi ve bir
başkasının içinde eriyip yok olma isteğidir.
Egoların çatıştığı,
iki tarafın da kendisi olmaktan vazgeçmediği ilişkiler, önünde sonunda filmdeki
gibi patlamalarla sonuçlanır.
Herman Hesse, “Sevilmek mutluluk değildir”
diye yazmıştı.
Ona göre mutluluk bir başkasını sevmek
ile ilgiliydi.
Bir başkasını
seviyorsan da onu olduğu gibi kabul etmen gerekir.
Değiştirmeye
çalıştıkça, çatışma da kaçınılmazdır.
Tabii her
ilişki iki kişiliktir ve bu iki kişiden birinin egosundan vazgeçmesi de yetmez.
Öyle bir
durumda zaten bir ilişkiden değil, taraflardan birinin teslim olmasından söz
edebiliriz.
Bir tarafın tam
olarak iktidarı ele geçirdiği, diğerinin çaresiz bir boyun eğişle olup biteni
kabul ettiği ilişki, aşk
değildir.
İnsan kendisini
kandırabilir bunun aşk olduğuna ama değildir, kendine ne söylersen söyle.
Çaresizlikle
kendinden vazgeçiş, bir ilişkinin ömrünü uzatır belki ama hepsi bu kadar.
Zenginlik Sadece Parayla İlgili Değil
PAPA Hemingway
in Cuba’nın bir sahnesinde Mary Hemingway, Ed Myers’e bir Küba atasözünü
naklediyor:
“Bazı
insanlar o kadar fakir ki sadece paraları var.”
Aslına
bakarsanız bugün bu filmden söz ediyor olmamın nedeni de bu atasözü.
Yorumlar
Yorum Gönder