Cumhuriyetle Halifelik Arasında Ne Fark Vardır? Özgürlük ile Kulluk Farkı

Statik sistemli hayat görüşünde, sahiplenme tepedekilere aittir. 

Yani devletin dolayısıyla tüm vatan topraklarının sahibi padişahtır.
Aynı zamanda halifedir
Tüm İslam alemini temsil etmektedir.

Kurtuluş savaşı sonrası (1923 Nisan ayında)
Savaşı yönlendiren 4 komutan arasındaki bir konuşmada Rauf paşa şöyle der:

Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı. 
En çok sen çaba gösterdin, kurtardın, biz de sana yardım ettik. 
Şimdi vatan kurtuldu. 
Bize göre ‘emaneti sahibine’ iade etmenin zamanı geldi.

Peki, Rauf, Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun?” Diye sordu.

Rauf Bey:
Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı. 
Boğazında padişahın ekmeği var. 
Madem sordun, söyleyeyim. 
Padişah bir İslam halifesi, ben de Müslümanım
Dinî terbiyem nedeniyle de padişaha bağlıyım. 
O makamlar uhrevi makamlar. 
Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil. 
Kaldı ki, bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de mutlakıyet yönetimidir, cumhuriyet değil

Gazi’nin yüz hatları gerilmişti. 
Ev sahibi Refet Paşa’ya döndü;
Sen ne düşünüyorsun refet?” diye sordu.

Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum, paşam! 
Deyip kestirip attı Refet Paşa.

Gazi, masadaki Fuat Paşa’ya,
Senin görüşün Fuat?diye sordu.

Fuat; “paşam”, dedi, “biliyorsunuz uzun süredir Moskova’dayım, duruma muttali değilim, izin verin birkaç gün düşüneyim, yanıtımı sonra veririm!” Yani o bile, “kemal, ben senin arkandayım!” Diyemedi.


Anadolu’ya çıkan ilk 5 komutandan 4ü masadaydılar
Henüz devlet kurulamamıştı ama kozlar paylaşılıyordu.

O meclisten padişah aleyhinde bir karar çıkmazdı. 
Bunu biliyorlardı.

1921 anayasasına göre meclis her iki yılda bir seçim yapmak zorundaydı. 
Meclis 23 Nisan 1920’de açıldığına göre, seçimleri yenilemenin zamanı gelmişti. 

Doğal olarak da seçimlere gidilecekti.

Komutanlar yeniden endişeye düştüler:
Ya, Kemalist bir meclis gelirse!

Bunun üzerine yeni bir plan kurdular. 
Mustafa Kemal’i meclise sokmamanın yolunu arayacaklardı

Seçim yasasını değiştirmeye karar verdiler. 
Erzurum milletvekili Necati Bey
Samsun milletvekili Emin Bey
Mersin milletvekili albay emeklisi Çolak Selahattin Bey, bir önerge hazırladılar:

Buna göre;
1. Bundan böyle milletvekili adayının doğum yeri, misak-ı millî sınırları içinde olsun! Atatürk Selanik dışında kalmıştı.

2. Milletvekili adayı adaylığını koyduğu yerde en az beş senedir oturuyor olsun!

Mustafa kemal o cephe, bu cephe hayatı boyu koşturmaktan ötürü değil beş yıl, hiçbir yerde sürekli beş ay oturamamıştı ki.

Hedef belliydi.
Bu yasa özel olarak kendisi için hazırlanmaktaydı. 
Hem de en yakın silah arkadaşları tarafından.

Bu önerge verilince, kürsüye zorla çıktı ve avaz avaz:
 
Doğum yerim Selanik misak-ı millî sınırları dışında kalırken
Devlet Selanik’i tek kurşun atmadan Yunan’a verirken
Bu millet bilsin ki ben diğer bir yurt köşesi Derne’de savaşıyordum… 

Hiçbir yerde beş yıl oturamadım, doğru. 
Otursaydım, o zaman Bingazi’de, Derne’de, Sina’da, Filistin’de olamazdım.

Çanakkale’de, Kafkaslarda, Sakarya’da olamazdım. 
Ama ben oralarda olamasaydım, bu efendilerin de doğum yerleri
Allah korusun, misak-ı millî sınırları dışında kalırdı

Şimdi millete soruyor ve yanıtını milletten bekliyorum... 

Bu önergenin sahibi efendileri buraya gönderen millet onlar gibi mi düşünüyor?

Hayır, millet onlar gibi düşünmüyordu... 

Çuvallar dolusu telgraflarla olayı protesto ettiler, önerge geri çekildi ve Mustafa Kemal Ankara’nın bala ilçesinden milletvekili seçilerek meclise girdi… 

Cumhuriyeti de Kurdu.

Peki, “cumhuriyet neydi?”

Geleneksel hayat görüşünde
“Hâkimiyet Allah’ındır” ve 
"Peygamberler ve Halifeleri" onun temsilcileridirler. 

Halk ise, tepedekilerin yönlendirmelerine göre yaşayan emir kullarıdır ki buna statik sistem denir.

Cumhuriyet ise, statik sistemli hayat görüşünden dinamik sistemli hayat görüşüne geçişin ilk adımıdır: 

Yani “Hâkimiyet Milletindir”
Halkın Efendisi Yoktur, İnsanlar Özgür ve Hürdür.

Yani cumhuriyete karşı çıkanlar, halkın özgür bireyler değil, tepedekilerin kulu-kölesi olarak yaşamasına devem etmesinden yana olan, “paşalar- aydınlardı”

Günümüzde statik sistem bilgileriyle hala sürmektedir. 
Günümüzde bazı insanların Osmanlı hayranlıkları ve halifelik sistemini geri getirme çabalarının kökeninde

1923 yılında cumhuriyeti savunan Atatürk ile halifeliği savunan diğer paşalar arasındaki bu çekişmeler yatmaktadır.

Şimdi bu tarihsel gerçekten çıkartılacak bazı önemli noktaları görelim:

İnsanların ortak bir hedefi varsa, birlik ve beraberlik sürüyor. 
Ortak hedefe ulaşıldıktan sonra, yeni bir ortak hedef oluşturulmuyorsa, dağılma- ayrımlaşma başlıyor.

• Gelenek-görenekler öyle etkilidir ki, İnsanları

• İngiliz gelenek-görenekleriyle yetişiyorlarsa, İngiliz Kralını (kraliçesini)

• Japon gelenek-görenekleriyle yetişiyorlarsa Japon Kralını,

• Osmanlı gelenek-görenekleriyle yetişiyorlarsa, Osmanlı padişahını (halifesini) efendileri ve onun kulu olarak yaşamayı kabul ediyorlar. 

Hatta bu efendileri, yabancı bir devletten aldıkları borç paraları, halkın yaşam standardını geliştirecek fabrikalara harcayacak yerde, kendilerine ihtişamlı saraylar (örn. Dolmabahçe-sarayı) yaptırmak için kullanıp, halkını hiç düşünmeyen kişiler olsalar bile.

Yani gelenek-görenekler insanları artık yararlarına değil de
Zararlarına olan bir şekilde davranabiliyorlar.


Özetle: 
Cumhuriyet
Efendilere  Kul   Olmaktan
Özgür  İnsan  Olmaya  Geçişin  İlk  Adımıdır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneler Günü İçin 3 Derleme

Kağıt Bardak ve Makam

Yaşam Trenimiz

Bilge ve Cahil

Sultan Abdülaziz’in Dişi Ağrımamış Olsa idi. Gezi Parkı Davası Olmayacaktı. Niye Aron Angel İlgisi Var ve Belediye Seçimi

Afrika Niye Önemli

Unutulmaz Film Sahneleri ve Müzikleri _ 2

Hayattan, Edebiyattan, Tarihten ve Filozoflar gibi Ünlü Kişilerin Sözler ve Videolar Serisi _ 040

Bazen Önüne Gelecek Çok Büyük Fırsatı, Aslında Fırsat Olmadığını Görebilen Kişi Olmak. Sizi Sony Yapabilir

Film Önerim _ Bitmeyen Sınav (12th Fail) _ Biyografi _ Hindistan _ 2023 _ İmdb 9,1