Türkler Denizi Sevmiyor mu? Niye Denizci Millet Olamadık?


Bu sıralar “Mavi Vatan” gibi sık söylenmeye başladı

Bende acaba Türkler
Denizi sevmiyor mu?
Orta Asya’da göl ve nehirden başka bir şey olmadığı için mi?


İlk denizci Türk kimdi?
İlk donanmayı kim kurdu?

Hangi padişah gemicilikte geri kaldığımızı gördü?
Ve düzeltti sonu ne oldu?
Ve yelkenlerden
buharlı gemilere geçiş çok geç mi yapıldı vs.?

Bu soruları biraz araştırmak istedim.
Derleme yaparken deniz ile ilgi ne varsa araştırmaya çalıştım

Tüm Komutanları, Gemi çeşitlerini, Tersaneleri
Hun dan alarak bugünlere kadar bir derleme oldu

Böyle olunca  uzun oluyor 

Ben genelde kısa okumak isteyenler için
Başlarda özet geçmeye özen gösteriyorum  

Umarım beğenilir

Tarık Başçıl  _  03 Ağustos 2024

Not: 
Kırmızı yazılı kelime gördüğünüzde tıklar iseniz
Sizi "Vikipedi" e yönlendirir
Onun hakkında daha fazla bilgiye ulaşmış olursunuz


Genel ve yaygın kanı Türklerin denizci olmadığı üzerinedir.
Nehir ve göllerle sınırlı coğrafyada
Asyalı atalarımızın doğal şartlarda denizci olamayacakları gerçektir.

Zira Doğa ve İhtiyaçlar
Toplumları Şekillendirir

Nehrin veya gölün karşı kıyısına geçme başarısının 
Ufuk çizgisinin ötesindeki denizleri aşma başarısına dönüşmesi zaman alır.

Bizler denizci millet değiliz
Bizler "Coğrafya öğrenmeye de" hevesli değiliz gibi

Düşünün ki dünya haritasını elinde bulunduran
Ve Hünkarım yeni bir kıta keşil edilmiş, Ferman verin oralara gidelim demiş 
Osmanlı Kaptan-ı Deryası Piri Reis’i 80 yaşında idam eden biziz

★★★★★★★★★★★★

Osmanlı tarihine baktığımızda denizcilik ile ilgili önemli kırılmaların yaşandığı görülür. 
Mesela Sultan Abdülaziz dönemi bunlardan biridir...

Yurt dışına çıkan ilk padişah olan Abdülaziz
Avrupa devletlerinin gemicilik sektöründeki gelişmişliğine tanıklık etti.

 Donanmalarda Yelken Devri 
Sona Ermiş
Buharlı Zırhlı Gemi 
Çağı Çoktan Başlamıştı.
Zaten Osmanlı’da
Navarin yenilgisini böyle yaşamamış mıydı?

Sultan Abdülaziz
Osmanlı’nın Makus Talihi 
Yenmek İstedi. 

İktidarının ikinci yılında 95 milyon lira olan 1863 devlet bütçesinden
Donanmaya 24 milyon lira ayırdı. 
Dörtte birlik pay donanma için rekordu.

Keza 1867’de Bahriye Nazırlığı kurdu.

Abdülaziz
Osmanlı donanmasını (adını taşıyan 17 savaş gemisi dahil) 
106 gemi katkısıyla zirveye çıkardı. 
Zırhlı filoda on bin personel vardı. Vs.

Abdülaziz
İngiltere ve Fransa’dan sonra 
Osmanlı donanmasını üçüncü savaş filosu yaptı. 

Öyle ki:
Türk tersanelerinde ilk buharlı gemi 1874’te tamamladı. 
Osmanlı’nın artık deniz politikası vardı.

Ve Fakat: 
Abdülaziz “Gösteriş Düşkünü” diye 
Tahttan 1876’da düşürüldü! 

Ana sebep İngilizlerin 
Türk donanmasının Gelişmesinden 
Duyduğu Kuşkuydu...

★★★★★★★★★★★★

İşin acıklı yanı;
Abdülaziz’e yapılan darbede donanmanın etkin görev yapmasaydı. 

II. Abdülhamit benzeri darbe yapacağından endişe duyduğu donanmayı 
Haliç’te çürümeye bıraktı.
Sonuç? 
Osmanlı
Birinci Dünya Savaşı’na Girdiğinde 
Pek Donanması Yoktu!

★★★★★★★★★★★★

Bir Örnek;
İttihatçılar, II. Abdülhamit’in düşüşünden sonra
donanmayı ayağa kaldırmak için 1909’da 
“Donanma-yı Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyeti” kurup

“Tanin” gazetesi öncülüğünde 
“Her vatandaştan bir kuruş” kampanyası başlattı. 
Yapılan bağışlarla
Donanmaya 2 kruvazör ve 4 muhrip alındı...

Bu milli cemiyet “İttihatçıların Ocağı” diye 
Vahdettin ve Damat Ferit tarafından 1919’de kapatıldı!

★★★★★★★★★★★★

Bir örnek daha;
Kıbrıs krizinin yaşandığı süreçte / 1965’te 
“Türk Donanma Cemiyeti” kuruldu. 

“Cumhuriyet” gazetesi “Millet Yapar” kampanyası başlattı. 
Beş yıl içinde 32 çıkarma gemisi
2 muhrip
10 avcı bot donanmaya kazandırıldı.

Ve, 12 Eylül rejimi bu cemiyete 1986’da son verdi! 
Bunlar tesadüf olabilir mi?

Türkler tarihleri boyunca denizden uzak tutulmak istendi.
“Mavi Vatan” diyen tüm denizcilerin 
FETÖ kumpaslarına uğraması tesadüf mü Acaba?

★★★★★★★★★★★★

Dünyanın büyük kültür mirası Piri Reisin hazırladığı “Kitab-ı Bahriye” eserini kaçımız okumuşuz, daha doğrusu haberimiz var?

Üç tarafı denizle çevrili ülkemizde
Vatandaşların yüzde yetmişi yüzme bilmez.

Ufkun ötesine gitmek için
Kürek gücünden
Yelken gücüne geçmek ve rota vermek "Evrim" gerektirir.

★★★★★★★★★★★★

İngiliz tarihçi Arnold Toynbee
12 ciltlik “A Study of History’’ isimli eserinin 3. Cildi 40. Sayfasında 1770 Çeşme Baskını öncesinde dönemin


Sultanı III Mustafa’ya Rus Filosunun Baltık’tan yola çıktığı ikazı yapıldığında
Ona yakın çevresinin

Baltık’tan Akdeniz’e yol yoktur
Endişe etmeyin tavsiyesinde bulunacak kadar coğrafi bilgi yoksunu olduğu yazıyor.

Denizde 1571 İnebahtı mağlubiyeti sonrası
Başlayan duraksama, gerileme ve çöküşü ancak Mustafa Kemal Atatürk durdurabilmiştir.

16. Yüzyıl ile 20.yüzyıl arasındaki büyük kayıpları ancak 1923 sonrası dönemde kapayabildik.

★★★★★★★★★★★★

Tabii ki
Denizdeki gerileme ile imparatorluğun çöküşü başladı.
Denizde zaferler yüzyılı olan 15 ve 16. Yüzyıllarda 
Osmanlı ve Garp Ocakları (Libya, Tunus ve Cezayir) donanması sayesinde

Akdeniz’de elde edilen büyük deniz zaferlerinin enerjisi
Hint Okyanusu ve Atlantik Okyanusu eteklerine vardıkları halde 
Donanmayı okyanus donanmasına çevirmeye yetmedi.

Gerçekte okyanuslara hükmedebilecek bir imparatorluk
Akdeniz gibi okyanusların yüzde 1’i kadar küçük bir denize sıkıştı.


Donanmayı 
Okyanuslara Çıkarmaya 
Sevk Edecek 
Vizyon
Ne Sultanlarda
Ne de Ulemada Vardı.

★★★★★★★★★★★★


Ancak atalarımız için okyanus ve denizlere çok uzak olsalar da deniz 
Her zaman ulaşılmak istenen bir hedefti.


MÖ 200’e dayanan Oğuz Kağan Destanı’nda
Oğuz Kağan’ın altı oğlundan birinin adı Deniz’dir.



MS 732’de yazılan Kül Tigin Yazıtında;


Bilge Kağan
Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim 
Denize pek az kala durdum der.



Aynı döneme ait Tonyukuk Yazıtında ise



Bilge Tonyuykuk MS. 716 da "Tonyukuk Yazıtında" söyle yazar;


- İki bin idik.
- İki ordumuz oldu.

- Türk milleti yaratılalı

- Türk kağanı tahta oturalı Şantung şehrine
- Denize ulaşmış olan yok imiş.

- Kağanıma arz edip ordu gönderdim.
- Şantung şehrine, denize ulaştırdım. der demek ki her zaman akıllarında deniz var.

★★★★★★★★★★★★

Türklerin Anadolu’da denizcileşmesinin başlangıcını 
Malazgirt sonrası döneme bağlamak yanlış olur.

Zira Türkler Anadolu’da çok önceden vardı.
Pek çok tarihi bulgu Türklerin MÖ 8.000’li yıllardan itibaren var olduğunu ispat ediyor.

Göbeklitepe’de bulunan 8 figürün 12 figürlü Türk takvimindekilerle aynı olduğu ispatlanmış durumda.

Anadolu’da son 10 milenyumda var olan Türkler
Doğal olarak deniz kıyısında da yerleşti

Ufuk çizgisini gördü
Denizle temasa geçti.

Yerleştikleri Anadolu ve Rumeli’de 
Hitit, Urartu, Frigya, İyonya ve Doğu Roma’nın denizle alakalı yaşam biçimlerini, kültürlerini ve teknolojilerini akan yıllar içinde benimsediler.

Orta Asya’dan batıya göçlerde sahip oldukları kısıtlı denizcilik yeteneğinin yanında Türkçe denizcilik terimlerini de getirdiler.
Tengiz (deniz), Kemi (gemi), Kulaç, Sal gibi.

★★★★★★★★★★★★

Anadolu’ya gelmeden yani Akdeniz ve Karadeniz ile buluşmadan önce
Uzun süre
Derya ve Deniz sözcüklerini Akarsular ve Büyük Göller için kullandılar.

Anadolu yarımadasına zaman içinde daha sonra Peçenek Türkleri ile Hazar Türkleri geldiler
Çoğunluk Batı Anadolu ve Marmara Havzalarına yerleştiler.

Malazgirt Savaşı sonrası 
Anadolu’ya yerleşen Asyalı atalarımız önceden bu topraklarda yerleşen 
Türklerden farklı olarak bu yurdu anavatan belledi

★★★★★★★★★★★★


Türkleri denizlerle kaynaştıran ilk öncü
Çaka Bey olmuştur. 
Çaka Bey, 1078 yılında Doğu Roma’ya esir düşmüş ve İstanbul’a gönderilmiştir. 

Çaka Bey
İstanbul’daki esaret döneminde deniz ve denizciliğe karşı tutku derecesinde bir ilgi duymaya başlamıştır.

Doğu Roma’nın 1081 yılında değişimi sebebiyle İstanbul’daki karışıklıklardan yararlanarak kaçmayı başaran Çaka Bey

Beyliğinin askerleri ile yeniden bir araya gelerek
İzmir’i, ele geçirmiş ve müstakil bir Türk Beyi olarak sınırlarını genişletmeye başlatmıştır. 

Malazgirt Zaferinden 19 yıl sonra gerçekleştirmiş olması, başlı başına büyük bir başarıdır.

Denize bir Orta Asyalı gibi değil, Akdenizli gibi bakmayı Çaka Bey çok kısa sürede öğrenmiştir.

İlk Türk Amirali ve deniz stratejisti Çaka Bey’dir.
Malazgirt’ten on yıl sonra, 1081 yılında İzmir’de denizci bir devlet oluşturdu.

Oğuzların 24 kolundan Üç Ok’lar koluna bağlı
Gök-Han Oğullarından olan Çavuldur Boyuna mensup olan Çaka Bey

Çaka Bey
İzmir’de o döneme göre modern sayılabilecek bir tersane yaptırmıştır.

Bu aşamadan sonra gemi inşa faaliyetlerine geçilmiş
Kürekli ve yelkenli gemilerden oluşan 50 parçalık
İlk Türk Donanması 1081 yılında inşa edilmiştir. 

Emir Çaka Bey
1081 yılında 50 parçadan oluşan ilk Türk Donanması 
Ege’nin sıcak sularına yelken açarak, Urla, Çeşme ve Foça’yı ele geçirmiştir.

1081 yılı Türk Deniz Kuvvetlerinin kuruluş yılı olarak kabul edilmiştir. 
İlk Türk Donanması 1089 yılında Midilli
1090 yılında ise Sakız Adası’nı fethederek denizlerin dünyasına hızlı bir giriş yapmıştır.

Çaka Bey komutasındaki
ilk Türk Donanması 19 Mayıs 1090 tarihinde Karaburun ile Sakız Adası arasında kalan Koyun Adaları civarında Doğu Roma’nın donanması ile karşılaşmıştır. 
Bu ilk deniz savaşında 
Doğu Roma donanması ağır kayıplarla geri çekilmek zorunda kalmıştır. 

Çaka Beyin 1095 yılında ölümü, yükselen bir değer olan 
Türk Denizciliğinin gelişim hızına büyük bir darbe indirmiştir.

★★★★★★★★★★★★

Kendi iradesi altında devletler kurdu.
Türkler bu süreçte ihtiyaç duydukları oranda denizle ilgilendiler.

Denizden, kendilerini başka yere götürmesini istiyorlarsa da 
Bu kısa süreli geçişler içindi.

Selçuklular ise ilk kez XIII. Yüzyılda Akdeniz’e Alanya ve Antalya ile tanıştı.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol baskısına dayanamayarak
1308 yılında parçalanmasından sonra özellikle 
Batı Anadolu’da bir takım Uç Beylikleri kurulmuştur. 

Bu Uç Beylikleri;
Saruhanoğulları
Türk Deniz Tarihi’nin hızını kaybeden gelişim sürecine yeni bir ivme
Yeni bir heyecan kazandırmışlardır.

Aydın civarında 1308 yılında kurulan Aydınoğulları Beyliği
Özellikle Umur Bey döneminde denizcilikte büyük atılım yapmıştır. 

1095 yılında Çaka Beyin ölümüyle yaklaşık iki buçuk asır süren Türk denizciliğinin sessizliği, Umur Beyle sona ermiştir.

1095 yılında Çaka Beyin ölümüyle yaklaşık iki buçuk asır süren Türk denizciliğinin sessizliği, Umur Beyle sona ermiştir. 

Babası Aydınoğlu Mehmet Bey’in 1334 yılında ölümü üzerine Beyliğin başına geçen Umur Bey, 1334-1348 yılları arasında Ege’de, Doğu Romalılar ve Cenevizlilere karşı büyük başarılar kazanmış

Rodos’tan Çanakkale Boğazı’na kadar
Mora ve Rumeli kıyıları da dahil olmak üzere denizlerde kesin bir kontrol sağlamıştır.

Haçlı Ordusuna karşı son derece atak ve taktik baskın şeklinde manevralar yapan Umur Bey, 1348 yılında çetin deniz muharebelerinin birisinde şehit olmuştur.











Her yönü ile bereketli Anadolu’da denize yönelişi tetikleyecek gelişmeler
Son bin yılın her yüzyılında ayrı koşullar ve gelişmeler ile ortaya çıktı.

Dünya Tarihinde 
Denizci Doğan Halk Yoktur.
Halkı Devlet ya da 
Otorite Denizci Yapar.

★★★★★★★★★★★★

Anadolu’da ortaya çıkan tüm devletler tarih boyunca denizlere yaklaştıkça güçlü ve mutlu olmuşlar

Uzaklaştıkça gerileyip çökmüşlerdir.
Alman tarihçi Runciman
Bu olguyu “Deniz nimetleri olmadan Anadolu yaşayamaz” şeklinde ifade etmiştir.

Denizle etkileşime giren Türkler de
Zaman içinde devleti yönetenlerin denizcileşmesi ile denizi sevmiş
Onların ufku kadar denizciliği başarabilmiştir.


Yönetici ya da Sultan denizci akla sahipse halk da ondan payını almıştır.
Anadolu Beylikleri tarihinde

Osmanlı İmparatorluğu’nun
15 ve 16. Yüzyıl’da donanmaya destek veren Sultan (Yavuz) Selim ve Sultan (Kanuni) Süleyman dönemlerinin deniz zaferleri en somut başarı örnekleridir.

Türkler kısa sürede denizcileşebilen bir ulustur.
Bunun en güzel ispatlarından birisi de denizden ve deniz kültüründen uzak ortamda yetişen

★★★★★★★★★★★★

Sadece Anadolu’ya yerleşen Türkler değil
13. Yüzyılda Mısır ve Suriye’de hüküm süren 
Kölemen (Memlûk) Devleti Sultanı
Kıpçak Türkü Sultan Baybars da hükümdar olunca önceliği denize veren bir liderdi.

Haçlılar ve Moğollara kök söktüren Sultan Baybars
800 yıl önce "denizin atı, sınırın perdesi’’ olarak gördüğü donanmasını büyüterek Akdeniz’de etkili oldu.

Ormanlık arazileri koruma altına alıp gemi inşasında kullanılan kerestelerinin satışını yasaklayacak
Kısa sürede yeni liman ve tersaneler kurduracak kadar denizci vizyona sahipti.

Baybars
Hristiyan dünyasıyla sistemli ve sürekli diplomatik ilişkiler kurdu.

1261 yılında Bizans İmparatoru VIII. Mihail, ardından Cenova ile ticaret antlaşması yaptı.
Bunların hepsini donanmasının güvencesi ile gerçekleştirdi.

★★★★★★★★★★★★

Aydınoğulları Beyi Gazi Umur Bey de 
Orta Ege’de bazı adaları ele geçirirken

Yunan sahillerine akınlar düzenledi.
Bunlardan birinde Epir’e ulaşmak istedi


Korent kıstağında kadırgalarını karadan yürüttü.
Böylece gemilerini karadan yürüten ilk Türk oldu.

Onu 200 yıl sonra Sultan I. Mehmet (Fatih) takip edecekti.
Umur Bey’in İzmir fethi sonrası Sakız Adası’na hâkim olması


Gelibolu ile Rodos ve hatta Mora Yarımadası’nı hedef alması
Türklerin denizciliğe dönüşünün en somut kanıtları oldu.


Daha da öte
Umur Bey, korsan filosu yerine devlete ait düzenli bir donanma kurdu.


1299 yılında kurulan Osmanlı İmparatorluğu denizde büyüdükçe karada da büyüdü.

★★★★★★★★★★★★


Deniz Körü Sultanlar
Vizyonu olan Piri Reis gibi Amiralleri idam etmekle
Ya da Turgut Reis gibi üstün nitelikli denizcileri tasfiye ile meşguldü.

16. Yüzyıl
İmparatorluğun en görkemli yüzyılı olsa da
Coğrafi Keşifler çağının tetiklediği batıdaki büyük uyanış ve 
Aydınlanmanın yarattığı devasa teknolojik, sosyolojik ve kültürel gelişmelerin gerisinde kalışın da başlangıcıdır.

Bu yönü ile 16. Yüzyıl sonun en görkemli başlangıcıdır.

★★★★★★★★★★★★

Osmanlı İslam Skolastisizm'i içinde akıl mı?
Nakil mi?
tercihini nakilden yana kullanarak sadece denizde değil
Her alanda gerilemeyi başarmıştır.

Bu süreçte doğal olarak kapitülasyonlar;
Aristokrasi ve burjuvazi yokluğu

Kadırgadan Kalyona ve kürekten yelkene geçişte yaşanan 100 yıllık gecikme
Kurumsal kültür eksikliği
Aydınlanma ve Sanayi devrimlerini ıskalama gibi nedenler de etkili olmuştur.

1571’de yaşanan İnebahtı hezimeti sonrası değil yüzde 1’lik Akdeniz’de hakimiyet kurmak, Akdeniz’de denize kıyısı olan Osmanlı mülkü dahi korunamadı.

Daha da öte Anadolu’nun giriş kapısı Çanakkale Boğazını bile koruyamadık.
Örneğin 17. Yüzyılda Venediklerinin Boğazı zorlamaları

Bir yana Denizlerin efendisi İngiliz Donanması
1807’de Trafalgar Zaferinin sarhoşluğu içinde elini kolunu sallayarak boğazı geçti

Topkapı Sarayının önüne kadar gelebildi.
II. Abdülhamit sayesinde 20. Yüzyıla donanmasız girdik

Tuna’dan Nil havzasına;
Kıbrıs’tan Tunus’a ve Cezayir’e kıyısı olan topraklarımızı kaybettik.


1911’de yaşanan İtalya Harbinde Kuzey Afrika’daki son kalemiz Libya’yı ve Anadolu’nun ayrılmaz parçası Menteşe adalarını

1913’te Balkan Harbi içinde en büyük liman kentimiz Selanik ve
Hemen hemen tüm Ege Adalarını kaybettik.

Birinci Dünya Harbinin hedefi sadece deniz çıkmaya çalışan Almanya’yı kıtaya geri itmek değil, aynı zamanda

Donanmasız Türkleri parçalamak ve paylaşmaktı.
Nitekim 1915’te bu kez büyük bir armada ile Çanakkale Boğazı ağzına geldiler.


Nusrat’ın mayınları ve kıyı topçusunun ateşi ile boğazı geçemediler
Ancak yüzbinlerce işgalci askerini Gelibolu yarımadamıza çıkardılar.

Bu donanmayı ve istilacıları taşıyan gemileri
Ne Akdeniz ne de Ege’de durdurabildik.


Savaş sonunda sefil ve rezil Mondros Ateşkes Anlaşması ile yurdumuzu işgale açtık.

15 Mayıs 1919 sabahı bu kez Türk’e 400 yıl Efendim diyen Yunan İzmir’e ayak bastı.

Özetle donanmanız yoksa yarımadada yaşayamazsınız.
Yunanistan’ın İzmir işgalinde Balıkesir’de gizli çıkarılan İzmir’e Doğru isimli gazetede

15 Haziran 1920’de yazılan bir makale şunu yazıyordu:
Bundan dokuz, on asır evvel Oğuzhan’ın torunları
Onun palabıyıklı, dolgun pazılı, temiz ruhlu, kahraman torunları buraya geldiler…


Bilmem ne zaman
Akdeniz’in diğer bir sahilinde, türedi bir hükûmet belirdi.

Bu hükûmetin ülkesi
Akdeniz’in maviliğine doğru uzanmış lekeli bir eli andırıyordu.


Haritada bile insana sağından ve solundan bir şey çalacakmış hissini veren bu solucan parmaklı kirli elin üstünde.

Bir gün nasıl oldu?
Oğuzhan’ın torunları pek mi dalgındı
Yoksa pek mi kancıkcasına bağlanmıştı, bilmiyorum!’’ Cevabı biz verelim.


İşin özü
Oğuzhan’ın torunları değil
Onu yönetenler denize sırtını dönmüş
Kişisel menfaatlerini vatanın menfaatleri üzerinde tutmuştu.

Coğrafyadan ve jeopolitikten uzaktılar.
Mevcut sistem yüzyıllarca günlük ihtiyaçlarını karşılamıştı
Gelecek umurlarında değildi.

★★★★★★★★★★★★

Çarpıcı bir örnek verelim.
Osmanlı İmparatorluğunda padişahın egemenliği

Gücünün denizdeki temsilcisi olan Donanmayı Hümayun’a
1326’dan 1867 yılına kadar 160 Kapdan-ı Derya (Derya Kaptanı) hükmetti.


Bu görev Sultan Abdülaziz döneminde 1867 yılından Saltanatın kaldırıldığı 1 Kasım 1922 tarihine kadar 39 Bahriye Nazırı tarafından ifa edildi.

Bu şahsiyetler içinde söz konusu görevi birden çok kez yapanlar da oldu.
Dolayısı ile toplam görevlendirme sayısı 252’dir.


Bu şahsiyetlerin sadece 58 tanesi denizden gelmişti.
Geri kalanlar çoğunluk karacı paşalar ile kasap başı, ahırlar amiri, deniz görmemiş valiler, kayıkçılar, pabuççular ve hatta imza atamayacak derecede kara cahiller idi.




Cumhuriyet Türk’ünün denizcileşmesi donanma öncülüğünde gerçekleşti.
Bugün her ne kadar Atatürk dönemi güncel siyasetin hoyrat vefasızlığı ve bilinçli cehaleti içinde küçük görülse de denizde sahip olduğumuz

Her şeyin temeli Atatürk denizcileşmesine dayanır.
Limanlardan Tersanelere
Donanmadan Ticaret Filosuna

Denizcilik Spor Kulüplerinden Balıkçılığa kadar her alanda yeni kuruluş
Reform veya revizyon cumhuriyetle başlamıştır.

Her şey bir yana kapitülasyon belasından kurtuluş
Türk denizcileşmesinin temelini oluşturmuştur.


33 yıllık Abdülhamit döneminde de donanmanın hem operatif hem kurumsal kültürü yok edilmeye çalışıldı

★★★★★★★★★★★★


Ancak 1923’te yokluklar içinde kurulan Cumhuriyet Donanması kısa sürede kendini toparladı ve küllerinden doğdu. 

Nitekim 13 yıl sonra 1936 yılında Cumhuriyet Donanmasının görkemli filosunun Malta’da Britanya Donanmasının kalesine ve daha sonra Pire/Yunanistan’a yaptığı liman ziyaretleri ile 

Türk Boğazlarının tam egemenliğini koruyacak güçte olduğu tüm dünyaya gösterildi.

 Montrö Sözleşmesinin diplomatik zaferinin ardında Cumhuriyet Donanmasının gücü vardır. 

Türkler büyük bir lider altında yok olma aşamasına gelmiş denizciliğini 13 yıl içinde ayaklandırmayı başarabilmiştir.

Atatürk sonrası göreve gelen devlet başkanları Atatürk’ün deniz vizyonunun yanına dahi yaklaşamadılar. 

Devletin denizcileşme süreci sadece Atatürk döneminde mümkün oldu. 
Aynı dönemde halkın denizcileşmesi de hızla başlatıldı. 

Açılan plajlar, yüzme, kürek, yelken kulüpleri en tipik örneklerdir. 
Bugün Atatürk sonrası geçen 86 yılda devlet hala denizcileşememiştir. 

Türk denizcilik gücünün 14 alt alanında çok önemli başarılar sağlanmış olsa da denizciliğimiz Atatürk döneminde örneklenen bütüncül stratejik hedefi başaramamıştır.

Bugün maalesef denizciliğin devlet yönetiminde, jeopolitik perspektifinde
Türk aydın tabakasının ve burjuvazisinin kurumsal ve düşünsel alt ve üst yapısında yeri yoktur. 

Pek çoğu farkında bile değildir. Diğer yandan Türk Denizcileşmesinin sembolüne dönüşen 
Mavi Vatan kavramı 2018-2020 yılları arasında Doğu Akdeniz ve Ege kaynaklı deniz yetki alanları krizinde çok öne çıkmış 


Daha Ayrıntılı Okumak 
İsteyenler için

Bu arada Osmanlı Beyliği ufkunu denizlere çevirince Osmanlı İmparatorluğu’nun da tarih sayfalarında kaderi yazılmıştı. 

Akdeniz ile birlikte Atlas Okyanusu
Hint Okyanusu ve hatta Amerika kıtasının kıyıları bile keşfedilmiş
Her yere TÜRK adını yazmış oldu.

1323 yılında Marmara Denizine ulaşan Osman Beyliği 
1324 yılında Batı komşusu Karesi Beyliği’nden yardım gönderen Mürsel Bey’in deniz kuvvetleri sayesinde denizlerle tanışmış
İlk tersanesini 1327 de kurdurmuştur.

“Derya Beyi” ünvanını alan ilk kişi de Kara Mürsel Bey ‘dir. 
Sırasıyla1334 Gemlik , 1337 İzmit ve 1353 de Rumeli’ye geçiş ile İstanbul’dan önce Gelibolu Türk Denizciliğin’nin merkezi olmuştur.

İki büyük deniz haritacısı Piri Reis ile Macar Ali Reis te Gelibolu’da yetişmiştir.

★★★★★★★★★★★★

Osmanlı genişledikçe Beylikler İmparatorluğa bağlanmış ve onların deniz kuvvetleriyle beraber Ege kıyılarından Akdeniz kıyılarına kadar denizcilikte ün salmışlardır.

 İstanbul’un fethinden sonra atağa kalkan Türk Denizciliği en parlak dönemini 1453-1800 arasında yaşamıştır.

Fatih Sultan Mehmet’in Haliç’e karadan gemilerini indirmesi anlatılır ama Eğriboz Adasını Venediklilerden nasıl aldığı pek bilinmez. 

Venediklilerin Ege’deki Osmanlılara ait adalara saldırması ile Fatih’in emri ile Derya Kaptanlığında olan Mahmud Paşa

Venediklilere ait en büyük ada olan Eğriboz ‘u ,Evripos kanalının en dar yeri olan Kulkis’ten gemilerden köprü yaptırarak ordusunu bu yolla adaya çıkarır

1470 ‘te feth eder.( Ayrıca, Fatih’ten 115 yıl önce Korent’i karadan gemi geçirerek aşan Umur Bey’i de unutmamak gerek.)

Avrupa’yı bir telaş alır, Doğu Roma gibi Batı Roma’da elden çıkabilirdi.

Böylece Venedikliler ile Osmanlı arasındaki büyük İnebahtı Savaşı için (Sapienza adası Mora yarımadasının güneybatı açıkları) hazırlıklar başladı. 

Venedik donanmasının taktik amacı Mora açıklarında, karadan gelen Osmanlı kuvvetlerine yardım sağlamak isteyen ve bu nedenle rotası İnebahtı’ya yönelik olan Osmanlı donanmasının yolunu kesmekti. 

Ancak Venedik donanma komutanı Antonio Grimani bu amaçları elde etmek için nerede Türk donanması ile savaşa girmeleri hakkında çok belirli kesin bir emir almamıştı.

Demek ki eğer savaş çıkarsa kendi emirlerini kendileri hazırlayacaklardı. 
Venedikli tarihçiler bu kesin emir eksikliğini Venedik Cumhuriyeti liderlerinin harbe karşı çekingen davranmaları ve savaşa yarım gönülle girdikleri şeklinde yorumlamaktadırlar.

★★★★★★★★★★★★


Sapienza Deniz Savaşı 4 ayrı günde (12, 20, 22 ve 25 Ağustos'ta) iki donanma gemilerinin karşılıklı yakın savaşa girmeleri şeklinde gelişti. 

Venedik kaynaklarına göre (Malipiero, Gravius) her ayrı günde yapılan karşılıklı şavaşta Venedik gemileri Osmanlı gemilerine saldırmışlar ve gemiler arası yekyek yakın savaşa geçmişlerdi. 

Osmanlı donanmasının teknik üstünlüklerinden ve donanma personellinin kabiliyetliğinden Venedik kaynakları hiç bahis etmemektedirler. 

Göke tipli kadırgalar dışında Haliç tersanelerinde 
Sultan II. Bayezid zamanında geliştirilen üç direkli yelkenli olan yeni kalyon tipteki gemiler de bu savaşta kendilerini göstermişlerdir.

Venedikliler bu savaş sonunda tam bir büyük bozguna uğramışlar ve savaş alanından kaçmaya zorlanmışlardır. 

Venedik donanması böylece ikinci bir defa daha Sapienza adası civarında bir deniz savaşını kaybetmiş;
(İki Cenevizlilere karşı 1354 te) çok sayıda gemileri batırılmış veya Osmanlı güçlerinin eline geçmişti. 

Filotalanın Venedikliler ellerinde kalan gemileri dağılmış ve elde kalan gemiler Adriyatik denizinin her tarafındaki Venediklilere açık limanlara yayılmak zorunda kalmışlardı.

Venedik donanmasının Osmanlı donanması karşısında uğradığı bu büyük yenilgi Venedikliler tarafından büyük bir utançlık nedeni ve kibir kırılması meselesi olarak görüldü. 

Venedik Senatosu hemen Zenta adasına sığınmış olan donanma komutanını görevinden azledip Venedik'e geri çağırdı.

Bu Sapienza Deniz Savaşı galibiyeti hem yeniden denizde hem de karada Osmanlı kuvvetlerinin taktik ve stratejik başarılarına neden olmuştur. 

Bu deniz savaşında büyük gayret gösteren Kemal Reis
Osmanlı Sultanı Beyazıd II tarafından savaş sonucunda esir alınan 10 Venedik kadırgasının verilmesi suretiyle ödüllendirilmiştir.

Osmanlı akıncı birlikleri karadan ta kuzey İtalya'da Friuli yörelerini bastılar ve hatta ta Vicenza şehrinin yakınlarına gelebildiler. 

Bütün Kuzey İtalya halkı, özellikle doğu Lombardiya
Türk akınlarından korkmaya başladı. 
Savaş galibi Osmanlı donanması ise önce Kefalonya açıklarına çekildi. 

Sonradan karadan ulaşan Osmanlı kara güçleri ile birlikte İnebahtı kalesi denizden ve karadan kuşatıldı ve İnebahtı kalesi Osmanlı kuvvetlerinin eline geçti. 

Bu nedenle bazı tarihçiler bu deniz savaşına Birinci İnebahtı Deniz Savaşı adını vermektedirler.

Venedikliler elçi gönderip ateşkes istemelerine rağmen Sultan II. Bayezid'ın istediği şartı, yani Venediklilerin bütün Mora sahillerini terk etmesini, Venedik otoriteleri kabul etmedi. 

Bunun üzerine ertesi yıl, 1500 de Sultan II. Bayezid komutasındaki Osmanlı kara kuvvetleri Venedik'in Mora yarımadasındaki en önemli üssü olan Modon kalesini kuşattılar. 

Bütün direnme gücünü yitiren Venedik garnizonu şehri ve kaleyi yakıp yıkarak teslim oldular. 

Aynı seferde Venedik'in Mora'da diğer üsleri olan Koron ve Navarin kaleleri de fethedildi.

Aynı yıl Kemal Reis komutası altındaki Osmanlı donanması ile Venedik deniz güçleri arasında Modon Deniz Savaşı veya İkinci İnebahtı Savaşı adı verilen diğer bir deniz savaşı da olmuş
Osmanlı deniz gücü yine Venedik deniz gücünü yenilgiye uğratmıştır. 

Böylelikle Osmanlılarca daha önce barış için istenen ve Venedik tarafından reddedilen barış şartı olan, Venedik'in yıllarca elinde bulundurduğu Mora sahillerinden ayrılması, Osmanlı deniz ve kara askeri güçleri üstünlüğü ile gerçekleştirildi. 

Venedik İspanyol yardımı ile İyon Denizi üzerinde olan Kefelonya ve İtika adalarına asker çıkarıp bu adaları egemenliği altına aldı ise de Mora yarımadasındaki üslerin kaybını bu arazi kazançları hiçbir zaman telafi edememiştir.

(dipnot: Yunanlılar hep Osmanlılının hüküm sürmesinden bahseder, Venediklilerin yada Cenevizlilerin değil, fark DİN ayrımından kaynaklanır..! 

Mora’daki Yunanlılar hiçbir zaman büyük bir devlet olamamış ,Avrupa’nın şımarık çocuğudur. 

Mitolojiyi ,yasaları ve kültürel gelenekleri Doğudan , Mısırlılardan ve Anadolu'dan alıp, kendisi üretmiş gibi de tüm dünyaya batılıların yardımıyla yaymıştır.)

14 Aralık 1502 de Osmanlı-Venedik Savaşına son veren ateşkes anlaşması imzalanmıştır. 
Mayıs 1503’de tasdik edilen anlaşma ile Venedik eskisi gibi Osmanlı hükümetine yılda 10000 düka vergi ödeyen bir devlet sıfatına tekrar bürünmüştür. 

Osmanlı donanması ise doğu Akdeniz ve Ege Denizinde egemenliğini artırmaya devam etmiştir.

★★★★★★★★★★★★

Sultan II.Bayezid döneminde (1481-1512)
Burak Reis ve Kemal Reis'ler denizleri kullanmada gösterdikleri maharet ve deniz savaşlarındaki kahramanlıkları ile büyük saygınlık kazanmışlardır.

Türk Deniz Tarihi’nin en büyük bilim adamlarından biri olan ve özellikle kartografi çalışmaları ile tüm dünyada büyük yankılar uyandıran Piri Reis 1513 ve 1528 yıllarına ait iki ayrı dünya haritası yapmıştır.

Piri Reis'in Dünya Denizcilik Tarihi’ne diğer bir hediyesi de 1521 ve 1525 yıllarında iki kez yayınladığı ünlü, "Kitab-ı Bahriye" adlı kılavuz kitabıdır. 

Bu emsalsiz çalışmada, usta bir gözlem ile Ege ve Akdeniz her açıdan incelenmektedir


Piri Reis'in Haritası

Yavuz Sultan Selim’in 
Mısır’ı fethetmesi ile Kızıldeniz ve Hint Okyanusu da Türk Denizciliği'nin ilgi alanına girmiştir. 

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’a yönelik kara harekatında Osmanlı Donanması çok büyük lojistik destek sağlamıştır. 

Yavuz Sultan Selim’in başarıları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun 
Kuzey Afrika’da bir güç merkezi haline gelmesi

Akdeniz’de bağımsız olarak faaliyet gösteren Türk ve Müslüman denizcileri Osmanlı Devleti ile kaynaştırmıştır.

Cezayir'de dünyanın en büyük hıristiyan devleti İspanya'ya kök söktüren ve yaptığı savaşlarda onbinlerce İspanyol askerini öldüren ve 70.000 Endülüslü'yü İspanyol zulmünden kurtarıp gemilerle 

★★★★★★★★★★★★

Kuzey Afrika'ya taşıyan Barbaros Hayrettin Paşa ve beraberindeki leventlerin Osmanlı Devleti'ne katılma arzusu da kabul edilerek Türk Denizciliği'ni zirveye taşıyacak gelişmelerin önü açıldı. 

Sultan Selim’in Barbaros Hayrettin Paşa'ya hediye olarak gönderdiği
Som sırma ayetler yazılı yeşil sancak ve flandra ise sürekli olarak 

Donanma'nın sancak gemisinde Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün ve denizcilik bilincinin bir sembolü olarak okyanuslarda şerefle dalgalandı.

İspanya İmparatorluğu'nun Avrupa'daki en büyük iki rakibinden biri olan Fransa, baş edemediği İspanyol donanma kuvvetlerine karşı Osmanlı Devleti'nden yardım talep edince 

Padişah tarafından bu işle görevlendirilen Barbaros Hayreddin Paşa
Toplam mürettebatı 30.000'i bulan 150 gemilik dev bir filo ile 

20 Temmuz 1543'de Fransa'nın Marsilya Limanı'na girdi. 
Limanda hazır bulunan devlet erkânı ve binlerce Fransız yardıma gelen Türk Filosu'nu görkemli törenlerle karşıladılar.

Barbaros, mahiyetine Fransa Donanması Amirali Duc D'Enghien'i de alarak 
Nice şehrini zaptetti. (20 Ağustos 1543) 

Fakat Fransız donanmasındaki düzensizlik ve barut fıçısından çok şarap fıçısı getirmeleri sebebiyle 

Fransızlardan beklenildiği kadar istifade edilemeyince Türk Donanması, Toulon'a çekildi. 

Fransa Kralı'nın emriyle Türk gemilerinin ihtiyaçlarını karşılamak için Barbaros'un idaresine bırakılan Toulon şehrinde, Aziz Mary Katedrali de Türk askerleri için camiye çevrildi.

Türk Donanması'nın 8 ay kaldığı ve bu süre içinde Osmanlı Bayrağı'nın çekilip Osmanlı Parası'nın kullanıldığı Toulon şehrinde o yılın vergisi Türk memurlara ödendi, yargılamayı da Türk Kadıları yaptı. 

Bu süre zarfında Salih ve Hasan Reis komutasındaki filoların yaptığı baskınlarla İspanya ve İtalya kıyı ve adaları vurulurken 3 yıldır Cenevizliler’in elinde esir bulunan 

Turgut Reis de 3.000 altın karşılığı kurtarıldı. 
İspanyollar'ı Fransızlarla 1544 Crespy Barışı’nı yapmaya mecbur bırakan Osmanlı Donanması görevini başarıyla tamamlayarak törenlerle Toulon şehrinden ayrıldı.

Barbaros Hayreddin

O günleri yaşayan Toulonlular
Türklerin gelişiyle birlikte namaz kılınmaya başlanan şehrin birden sükûnete büründüğünü ve "Sancakbeyleriyle dolu ikinci bir İstanbul" haline geldiğini anlattılar birbirlerine yıllar yılı. 

Fransız Büyükelçisi Montluc’ün şu unutulmaz cümleleri de tarihe önemli bir not olarak düşüldü: 
"Türkler'in herhangi bir kimseyi incittiklerine dair şikâyet olmamıştır. 
Nazik davranmışlardır. İaşeleri için aldıkları her şeyi, karşılığında para vererek almışlardır."

"Fransa Seferi"nden dönüş yolunda İspanya ve İtalya kıyı ve adalarındaki baskınlarına devam eden Osmanlı Donanması beraberinde 14.000 esirle birlikte onbinlerce İstanbullunun sevinç gösterileri arasında şanlı bir şekilde İstanbul'a girdi.

16. yüzyılda Fransa, Hollanda ve İngiltere gibi milli monarşiler, Osmanlılar'ın, İspanya (Kutsal Roma-Cermen) İmparatorluğu'na karşı mücadeleye girmesiyle hayat hakkı bulabildi. 

Nitekim 1532'de Fransa Kralı I.Fransuva, Venedik elçisine "Şarlken'e karşı Osmanlılar sayesinde güvence altında olduğunu"söylüyordu. 

Osmanlılar, Fransa'yı asker göndererek, para vererek veya ticari ilişkilerle İspanya İmparatorluğu'na karşı kuvvetlendirdiler. 

Kanuni 1533'de Fransa Kralı'na, Şarlken'e karşı İngiltere ve Alman prensleri ile bir ittifak yapması için 100.000 altın göndermişti.

Kanuni Sultan Süleyman, 1543'te Macaristan üzerinden İspanya İmparatorluğu'nun üzerine yürürken Barbaros komutasındaki Osmanlı Donanması
Fransızlara yardım için Marsilya'ya gitti. 

Barbaros, Ocak 1543'te Marsilya'ya ulaştı ve büyük törenlerle karşılandı. 
Osmanlı Donanması o kışı Fransa'nın Toulon şehrinde geçirdi.

Bahar geldiğinde Osmanlı Donanması İspanyolların elindeki birçok kaleyi alıp, Fransızlara verdi. 

İspanyol Donanması Osmanlı Donanması'ndan korktuğu için yardıma gelememişti. Barbaros kışı, yine Toulon'da geçirdi. 

1544 Baharı'nda harekat yeniden başladı. Barbaros, ele geçirdiği toprakları Fransızlara verdikten sonra İstanbul'a döndü.

Fransuva'dan sonraki Fransız Kralları da İspanya (Kutsal Roma-Cermen) İmparatorluğu karşısında Osmanlılar'dan yardım almaya devam ettiler. 

1569'da Fransa'ya verilen ticari imtiyazlardan sonra Osmanlı topraklarında ve nüfuz bölgelerindeki ticaret bu ülkelerin ekonomik açıdan kuvvetlenip, büyümesine sebep oldu.

Osmanlı korsanları bağımsız Avrupalı korsanlar gibi birer haydut değil, resmî hüviyetli deniz gazileriydi. 

Barış anlaşması olmayan devletlerin gemilerini açık denizlere bırakmaz, ele geçirir veya korkuturlardı. 

Osmanlı'da korsanlık, aslında karada "ribat" denen kara-sınır boylarında öncü kuvvet göreviyle cihat eden akıncıların denizlerdeki karşılığıdır. 

Karada ve denizdeki bu akıncılar, İslam Hukuku prensipleri ile İslam’ın cihat ve gazâ anlayışı benimseyerek hareket eden mücâhitlerdir. 

İslam hukukuna göre harbîlerden savaş esnasında gaziler tarafından kahren alınan mallara ganimet adı verilir
Bu malların beşte biri fakir, yetim ve yolda kalmış yolculara verilmek üzere Beytülmâle ayrılır, kalan beşte dördü ise gaziler arasında pay edilirdi.

Devletin siyasi güç ve koruması altında faaliyet gösteren Osmanlı Korsanları sefer zamanı devlet donanmasının bir parçası olarak iş görürler
Diğer zamanlarda ise "izinli olarak" ve düşmanın gücünü zayıflatmak maksadıyla rakip tarafın gemi ve limanlarına yönelik harekatlarda bulunurlardı. 

Osmanlı İmparatorluğu'nun devamlı savaş halinde bulunduğu İspanya ve İtalya gibi ülkelerin sahillerine kadar giderek düşmanın psikolojisini alt-üst eder
Ekonomik gücünü kırar, limanlar arasındaki irtibatı keser ve ticaret yapmalarına izin vermezlerdi

Devletten habersiz olarak dost ve düşman ayırt etmeden hukuk dışı olarak denizde veya sahilde yağma faaliyetlerine girişenler "haydut" veya "haramî" diye adlandırılmış ve cezalandırılmışlardır. 
Yabancı korsanlar ise daha çok "izbandud" adıyla adlandırılmıştır.

Osmanlı devlet donanmasının güçlü şekilde Akdeniz’de görülmeye başlamasıyla birlikte, korsan gemileri devlet donanmasına iltihak ederek güç birliği yapmışlar 
Zaman içinde Akdeniz’deki bütün düşman devletlerin korkulu rüyası haline gelmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu, 14. yüzyıl sonlarından başlayarak Akdeniz’de dağınık haldeki Türk deniz korsanlarını destekleyip düzenleyerek gelişmelerine yardımcı oldu.

Akdeniz’deki Türk korsanlarının faaliyetlerine ilk kez kol kanat gerenlerden biri Şehzade Korkut’tu. 
Bu iş için çok çalışmış ve Oruç Reis'i korsanlığa sevk etmiştir. 

Bu korsanlardan ilk olarak devlet hizmetine giren Kemal Reis olmuştur. 
Ondan sonra Türk korsanlarının Pîri Oruç Reis
Sonra kardeşi Hızır Reis (Barbaros Hayrettin Paşa) ve onun İstanbul’a çağrılması üzerine de Turgut Reis korsan ocağının başına geçmiştir.

Turgut Reis Tunus’ta Mehdiyye, Cerbe, sonra Trablusgarb ve Cezayir Beylerbeyliği'nin birçok limanını belli başlı korsan üsleri hâline getirmişti. 

1513 yılı yazında Oruç Reis'in Kuzey Afrika’ya, Mağrib’e ayak basması, Türk denizcilik tarihinin dönüm noktasıdır. 

Oruç Reis ve Barbaros etraflarına topladıkları diğer Türk levendleriyle bu kıyıları İspanyollar'dan temizleyip yerli halkın sevgi ve itimadını kazandı. 
Batı Akdeniz’de hakimiyet Oruç Reis'in eline geçti.

Cezayir'de faaliyet gösteren Türk Korsanları istisnasız Akdeniz’in her yerinde faaliyet gösterdiler. 

Özellikler 16. yüzyılda Türk deniz akıncılarının olmadığı hiçbir Akdeniz limanı gösterilemezdi. S
ardunya, Sicilya, Korsika, Malta Türkler'in her yıl çıkartma yaptıkları adalardı. Korsika’yı ise tamamen Turgut Reis fethetmişti.

Murat Reis - Jan Janszoon

Osmanlı Eyaletleri'nden Tunus Beylerbeyliği'ne ait korsan filoları da, Malta Şövalyeleri'ne rağmen İtalya ve Sicilya’ya korku verdiler.

Diğer bir Osmanlı Eyaleti olan Cezayir Beylerbeyliği'nin Rotterdam, Amsterdam, Ceneviz, Livorno ve emsali büyük Avrupa limanlarında gizli ajanları vardı. 

Bunlar o limanlara bağlı gemilerin giriş-çıkış ve rotalarını Cezayir’e bildirmekteydiler. 

Osmanlı korsanlarınca 1613-1621 yılları arasında geçen 8 yılda yalnız Cezayir limanına 936 Avrupa savaş ve ticaret gemisi ganimet olarak getirildi.

Türk Denizcileri'nin -bir çoğu günümüzde hâlâ bilinmeyen- Atlantik'teki bu faaliyetleri daha çok Batılı tarihçiler tarafından incelenmiş, ülkemizde ise yeni yeni canlanmaya başlayan "Denizcilik Tarihi" araştırmacılarının gayretleri sayesinde Muhteşem Denizcilik Tarihimiz'in altın sayfaları birer birer aralanmaya başlamıştır.

Türkler, düzenli bir filo ile ilk kez 1585 yılında Cebelitarık Boğazı'nı geçerek Atlantik Okyanusu'na açılmıştır. 

Murat Reis'in sevk ve idaresindeki bu küçük Türk Filosu, Kanarya Adaları'nın kuzeydoğusundaki Lanzarato Adası'nı ele geçirmiş ve adanın valisi ile birlikte 300 kişiyi esir alarak, kayıp vermeden üssüne geri dönmüştür.

17 ve 18. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nun resmî korsanlık üsleri Cezayir, Salee, Tunus ve Trablusgarp limanları çok sayıda Avrupa'nın Müslüman olan ünlü korsanları için de birer çekim merkezi hüviyetindeydi. 

1600 yıllarından itibaren bu bölgeye yerleşerek Müslüman isimleri alan Hollandalı korsanlar diğer Müslüman korsanlarla birlikte ganimet toplamaya başladılar. 

1625'de 60 kadar Hollandalı kaptan Cezayir korsanlarıyla birlikte yelken açmaya başladı. 
Bunlardan en meşhurlarından olan Murat Reis aslında Haarlemli Jan Janszen, Süleyman Reis ise Rotterdamlı Jacop de Hoereward'dır.

Cezayir

Yine Süleyman Reis adıyla yelken açan Veenboer ise 1620'de bir hristiyan gemisine saldırı esnasında şehit düşmüştür. 

Aslen İngiliz bir korsanken Müslüman olan ünlü Osman Dayı ise Tunus'dan İstanbul'a gönderdiği mektupta her biri 150 blackamour harquesbusser ve 40 top taşıyan 6 burton (bretoni) gemisi donattığını ve bunları Malta Şövalyeleri'yle savaşmak üzere Sethelia Körfezi ve Kıbrıs açıklarına gönderdiğini bildirir. 

Haberi memnuniyetle karşılayan Kaptan Paşa ise kendisine bir mektup ile 6 geminin kaptanlarına birer hil'at göndermiştir. 

Murat Reis, 1617 yılında Portekiz'e ait Maderia Adası'nı işgal ederek, 1200 esir almış ve ana üssü olan Cezayir'e geri dönmüştür.

Murat Reis'in (Jan Janszen) Atlas Okyanusu'na yapmış olduğu seferlerin en ünlüsü, 12'si kadırga olan 15 parçalık bir filo ile 1627 yılında yapılan İzlanda harekatıdır. 

Murat Reis, bu harekata Manş Denizi'ni geçerek başlamış, Kuzey Denizi boyunca Danimarka ve Norveç kıyılarına taarruz etmiş, 20 Haziran 1627 tarihinde İzlanda açıklarında demirlemiştir. 

Bu bölgede 16 Temmuz tarihine kadar 26 gün kalan Türk Denizcileri, adayı kontrol altında tutmuş, 400 esir ve büyük bir ganimetle Cezayir'e geri dönmüştür. 

Yaklaşık 2800 deniz mili olan geri intikal seyri 27 günde tamamlanabilmiştir.

İzlanda'ya harekat düzenleyen bir başka Türk denizcisi de Ali Biçin Reis'dir. O da bu seferinden 800 esir ile dönmüştür. 

Prof. Yılmaz Ertuna, "Türk Tarihinden Sayfalar" adlı eserinde, Türk denizcilerinin, İzlanda seferlerinin ardından, Newfoundland Adası ve Kanada'nın Labrador ve St. Lawrence kıyılarına ulaştıklarını, daha sonra güneye

Virginia sahillerine indiklerini, burada elde ettikleri esirleri İstanbul'a gönderdiklerini açıklamaktadır.

Murat Reis ve emrindeki kaptanlar, İngiltere'deki prenslikler ve kontluklar başta olmak üzere, İzlanda, Norveç, İsveç ve Danimarka limanlarına ard arda saldırılar düzenlemiş, önemli miktarda ganimet ve esir ele geçirmişlerdir.

Denizcilerimiz ayrıca, rakiplerinin onlarca korsan gemisini batırmış, bir çok ticaret gemisine el koymuştur.

Şüphesiz ki, geniş bir harekat alanında ortaya konulan böylesine cesur ve atılgan bir hareket tarzı, Türk denizcisinin denizcilik bilgi ve becerisi ile askeri yeteneğinin açık bir göstergesidir. 

İngiliz yazar Stanley Lein Paul, "Atlantik'teki Türk denizcilerinin seyr-i sefain ilmini hatmetmiş olduklarını" ifade etmektedir.

Danimarka'daki Kraliyet Kütüphanesi'nde 1628 senesinde yazılmış ve Türklerin Atlantik serüvenini belgeleyen bir kitapta Piskopos Oluf Eigilsson "Türk denizcilerinin 1627 senesinde İzlanda'ya geldiklerini, kendisi de dahil

300 kişiyi esir alarak Cezayir'e götürdüklerini, daha sonra serbest kalarak İzlanda'ya geri döndüğünü" anlatmaktadır.

Yolculuğunda esirlere Müslümanlar tarafından iyi davranıldığını, kendileri ne yemişse esirlere de aynısını yedirdiklerini, İzlandalılara asıl kötü davrananların, sonradan Müslüman olmuş 

İngiliz ve Danimarkalılar olduğunu bizzat o gemide esir bulunan Piskopos Oluf Eigilsson söz konusu kitapta anlatmıştır.

Kopenhag'da, "Kgl Bibliotek Chistians Brygge No: 8" adresinde yer alan kütüphanede bulunan diğer bir kitap, pek bilinmeyen iki Türk denizcisini bizlerle tanıştırmaktadır

İzlanda'nın başkenti Reykjavik'de 1852 yılında basılan ve H.Haengsson ile H.Hrolfsson tarafından beraberce yazılan, "Litil Saga Umm Herhla-Up Tyrkjans A islandi 1627" adlı eserde 

Murat Reis'in filosundan Arif ve Bejram (muhtemelen Bayram) adlı iki komutanın gemileri ile Beruşyord Limanı'na girdikleri" anlatılmaktadır.

Aynı kütüphanedeki diğer bir kitapta, "Murat Reis, Amiral olarak tanıtılmakta", başka bir kitapta ise, "1631 senesinde Türk Donanmasının 15 parça gemi ile İngiltere'ye geldiği ve daha sonra 12 parça gemi ile İzlanda'ya sefer düzenlediği" belirtilmektedir.

Kopenhag'ın 60 km. uzağında bir liman şehri olan Helsingör'de, müze olarak kullanılan Hamlet'in şatosu'nun duvar pano ve tablolarında İskandinav Limanlarındaki Türk Denizcileri ve gemileri tasvir edilmektedir. 

Stanley Lein Paul, "Devonshire Kontluğu Tarihi" adlı kitabında "Türk denizcilerinin, 1625 yılının Ağustos ayında Plymouth ve Hardland Point limanları açıklarında 27 parça ticaret gemisine el koyduklarını, Suseks, Hatas, Devon, Cornwell ve Batı kıyılarındaki Kontluklara ait kalelere akınlar düzenlediklerini" anlatmaktadır.

Ayrıca İzlanda’da Türk gülleleri halen sergilenmektedir.

★★★★★★★★★★★★

Osmanlı korsanları Büyük Britanya adasını da hedefleri arasına seçtiler. İngiltere'nin güneybatısındaki Lundy Adası 1625-1630 yılları arasında Türk Korsanları tarafından ele geçirilerek, özellikle kuzeye yapılan harekâtları daha iyi destekleyebilmek amacıyla üs olarak kullanıldı. 

Türkler Bristol Kanalı'nın açığında Lundy Adası'nı almakla Bristol liman ağzına hakim oldular.

Murat Reis'in (Jan Janszen) emrindeki Türk Korsan Filosu "Land End"den yaklaşık 100 mil kadar içerde Hard Lend Burnundan 11 mil açıktaki bu adayı üs yaparak batılı devletlere dehşet saçmaktaydı.

İngiltere, yıllarca Türkler'i Lundy ve Scillya adalarından atamadı. İngiltere Kralı İ.James ve oğlu İ.Charles'ın tüm çabalarına rağmen İngiltere kıyılarına sadece 10 km mesafedeki bu küçük ada yaklaşık 5 yıl boyunca Türk Korsanları'ndan geri alınamayınca birçok İngiliz amirali Kral tarafından görevden alındı.

1631’de de Türkler İngiliz limanlarını yıllık vergiye bağladılar. İngiltere'nin Bristol, Plymouth, Southampton ve İrlanda'nın Cork ve Baltimore gibi birçok limanları 
Türk korsanları tarafından birçok kez vuruldu ve Atlantik ortasında yüzlerce İngiliz, İspanyol ve Hollanda gemisi ele geçirildi.

1627 yılında 10 gün içinde 27 İngiliz gemisi Türkler tarafından zaptedildi. 19 Haziran 1631 gecesi İrlanda'nın Baltimore Limanı da Türk Korsanları tarafından zapt edilmiş ve bu olay sonunda ünlü şair Thomas Usborne Daways 56 mısralık uzun bir şiir yazmıştır.

1609-1616 yılları arasında 466 İngiliz gemisi Osmanlı Korsanları'nca ele geçirildi ve bu sayıya 1625'te Plymouth'dan 25 gemi daha eklendi. 

Bütün Britanya Kıyıları'nı hedef alan Osmanlı Korsanları 1677-1680 yılları arasında 160 İngiliz Gemisini ele geçirdiler. 


Osmanlı Korsanlarınca ele geçirilen bu gemilerin listesi ise 1682'de Londra'da yayınlandı. İngiliz kaynaklarına göre bu gemilerde 

yaklaşık olarak 7.000 ile 9.000 arasında İngiliz esir edilerek köle yapıldı. 

1631'de bu yolla İrlanda'nın Baltimore Köyü'nün nereyse tamamı esir edilerek takip eden saldırılarda da Devon ve Cornwall'daki kıyı köyleri basıldı.

Osmanlı gemileri Osmanlı İmparatorluğu ile barış anlaşması olmadığı halde Akdeniz ticaretinden faydalanmak için bu sularda izinsiz seyretmeye başlayan Amerikan gemilerini de bir bir ele geçirmeye başladı. 

★★★★★★★★★★★★

25 Temmuz 1785'te, ABD bandıralı ilk gemi Cezayir açıklarında Osmanlı korsanlarınca ele geçirildi.

Bu gemi, Boston Limanı'na bağlı Kaptan Isaac Stevens'in idaresindeki Maria idi. Daha sonra Philadelphia Limanı'na bağlı Kaptan O’Brien idaresindeki Dauphin de Osmanlı korsanları tarafından yakalandı. 

1793 Ekim ve Kasım aylarında ise tam 11 ABD gemisi Osmanlılar’ın eline geçti.

ABD kamuoyunda artık iyice büyük bir sorun olmaya başlayan durum karşısında Amerikan Kongresi'nde tedbirler alınması istendi. 

Kongre, Başkan G. Washington'a bir savaş filosu kurması için 688.000 altın dolar harcama yetkisi verdi. 

Fakat bu donanma da Osmanlı korsanlarıyla baş edemeyince ABD yönetimi Akdeniz'deki faaliyetleri için Osmanlı'ya yıllık vergi ödemek zorunda kaldı.

5 Eylül 1795 (21 Sefer 1210) tarihinde, tamamı 22 fasıl ve bir hatimeden oluşan Dostluk ve Barış Anlaşması'na göre 

Amerika, Cezayir'de bulunan esirlerin bırakılması için 642.500 dolar "Haraç" ödeyecek ve her sene 12.000 Cezayir Altını karşılığı 21.600 dolar "Vergi" verecekti.

Anlaşma 7 Mart 1796'da Amerikan Kongresi'nce de onaylandı. Böylece Amerikan Kongresi, Osmanlı İmparatorluğu'na resmen vergi mükellefi oldu. 

Amerika, "Garp Ocakları"na vergisini 1824 yılına kadar ödemeye devam etti.

5 Eylül 1795 yılında imzalanan ve dili Türkçe olan Dostluk ve Barış Anlaşması'na göre Amerika Birleşik Devletleri tarihinde ilk kez bir devlet tarafından yıllık vergi ve haraca bağlanmış oldu. 

Anlaşma aynı zamanda ABD tarihinde imzalanmış ilk ve tek yabancı dilli anlaşma olma özelliği de taşıyor.

ANTLAŞMAYI GÖRMEK İÇİN ADRES
The BarbaryTreaties 1786-1816
Treaty of Peace and Amity, Signed at Algiers September 5, 1795


NOT: Metinin aslı Osmanlıca/Türkçe yazılmıştır, Berberi dilinde değil ! Ayrıca kaynak adreslerde, Osmanlılar veya Türkler ;Cezayirli, Arap, Tunuslu, Faslı olarak ta anılmışlardır.)
★★★★★★★★★★★★

17’nci yüzyılda yaşayan İngiliz diplomat Sir Paul Rycaut Osmanlı uzmanıydı. 
Dedi ki:

-”Türkler günün birinde denizde güçlü olmayı akıllarına koyarsa ve gerektiği gibi çalışırsa bütün dünyanın önlerinde eğileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.”

Tesadüf müdür; Osmanlı denizciliği 17’nci yüzyıldan itibaren geriledi...

★★★★★★★★★★★★

Tarihi Döneme Göre

Kısa Kısa Ayrıntılar

Selçuklu Dönemi

Dandanakan savaşından sonra ilk kez "uman" bölgesinde denizcilik faaliyetleri görülür.

Alp Arslan nehir gemileri kullanmış, Ceyhun nehri üzerinde kayıklardan köprü inşa etmiştir.

I. Melikşah döneminde Karadeniz kıyılarına ulaşılarak Trabzon kısa süreliğine fethedildi. (1080)

Süleyman Şah döneminde Marmara ve Karadeniz’de yayılan Türkler ile Bizans arasında 1081'de Dragos suyu antlaşması imzalandı. Sonrasında Türkler 1085'de Antakya’yı ve kısa süreliğine Sinop’u aldılar.

bu gelişmenin ardından; Süleyman şah, yönünü Akdeniz’e çevirmiş, 1085 senesi sonunda

I. Gıyasettin Keyhüsrev döneminde Antalya alındı.(1207)

I. İzzeddin Keykavus döneminde Sinop alındı ve Kıbrıs ile mühim ticari antlaşma imzalandı.

I Alaeddin Keykubat döneminde Kalonoros (Alanya) fethedildi. Burada bir tershane kuruldu. (1221)

Aynı dönemde uç beyi Hüsameddin Çoban liderliğinde Suğdak fethedildi. (1225)

1243 Köse dağ Savaşından sonra kıyılardaki beyler denizde gazaya devam ettiler.

★★★★★★★★★★★★

İlk Türk Denizciler 

Çaka Bey 

• ege sahillerinde mücadele etmiş, Bizans’a esir düştükten sonra kaçarak İzmir’i fethetmiştir. 

Ebul Kasım'ın İzmit seferinde donanma desteği vermiş, sonrasında midilli ve Sakız’ı fethetmiştir.

Sonraki Bizans savaşını kazandı. (Koyun adaları muharebesi)

• Sisam ve Rodos’u fethetti.

Donanması yok edildikten sonra tekrar toparlanarak hakimiyetini genişletip Edremit ve abydos’u aldı.

• 1095'de damadı I. Kılıç Arslan tarafından öldürüldü.

★★★★★★★★★★★★

Umur Bey

• Aydınoğluları beyliğinin kurucusu Mehmed Bey’in oğludur.
İzmir valiliğinde kıyılarda hakimiyeti sağladı. 
Bozcaada ve Sakız’a sefer düzenledi.

• 1331’de Saruhanoğluları ile ittifakken Gelibolu’ya yürüdü.
Donanmayı büyüterek Mora’yı yağmaladı. 

Sultan olduktan sonra haçlılarla savaştı.
1341'de Bizans tahtı mücadelesi için 
Kantakuzenos'a yardım etti.

• Haçlı ordusu 1344'de İzmir’deki liman kaleyi ele geçirdi.
Sonra Umur bey burayı almak için savaşırken öldü.

★★★★★★★★★★★★

Gelibolu Tersanesi

Denizcilik Faaliyetleri

• Gelibolu Süleyman Paşa tarafından 1354’te alındı. 
Bizans’ın çağrısı üzerine Cenevizli Amedeo liderliğindeki haçlı ordusu 1366’da Gelibolu’yu alarak Bizans’a teslim etti.

Sonra Osmanlı yardımıyla Bizans tahtına geçen IV. Andronikos
I. Murad’ın baskısına dayanamayarak 1376’da Gelibolu kalesini geri verdi.

• Yıldırım Beyazıd, Sarıca Paşa’ya Gelibolu kalesini tahkim ettirdi ve burada tershane kuruldu. 

Sonrasında Çanakkale boğazından geçen gemilerden vergi alınmaya başlandı.

• Beyazıd İstanbul’u kuşatınca Boucicaut liderliğindeki haçlılar Çanakkale boğazından İstanbul’a ulaştı.

• Fetret devrinde şehzadeler ile Bizans, Venedik, Ceneviz ve Rodos arasında Gelibolu antlaşması imzalandı.
 (Deniz ticareti serbest olacak, izin almadan Türk donanması Ege’ye açılmayacak.)

• Aragorn Kralı’nın Timur’a gönderdiği elçisi Clavijo, Gelibolu’daki tahkimata dair bilgi verir.

• Çelebi Mehmet tahta geçince boğazlardaki hakimiyeti yeniden kurdu.

1415’te Türkler Venedik kolonilerine saldırdı. 

Karşılığında Pietro Loredano liderliğindeki Venedik güçleri çalı Bey’in güçlerini bozguna uğrattı. 

Türklerin 1423'deki Selanik kuşatmasına karşı harekete geçen Venedik donanması püskürtüldü.

• 2. Murad döneminde Gelibolu muhafızlığında bulunan Saruca Paşa, Venedik ile yapılan barış görüşmelerini yönetti.

1429'a gelindiğinde Türkler denizde Venedik’e üstünlük kurdu.

• fatih döneminde, Baltaoğlu Süleyman Bey komutasında İstanbul fethine katılan Türk donanması Gelibolu’da hazırlandı. 

Fetihten sonra Çanakkale boğazında karşılıklı Sultaniye ve Kilidbahir adında kale inşa edilerek tam hakimiyet kuruldu.

• Gelibolu ana tershane olarak kalmaya devam etti.1470 Eğriboz, 1475 kefe ve kırım, 1480 İtalya seferi ve Rodos seferinde kullanılan donanma buradan çıktı.

II. Beyazıd döneminin ünlü kaptanı kemal reis burada yetişti. 
Yeğeni piri reis ise kitâb-ı Bahriye’yi Gelibolu’da yazdı. 

Yavuz döneminde İstanbul’da tersane-i amire'nin kurulmasının ardından ise Gelibolu önemi kaybetti.

• 1475 yılında Gelibolu’daki donanma Kadırga, Kalyata, Kayık, at gemileri ve tüccar gemilerinden oluşuyordu. 
Tüccar gemileri vergiden muaftı. 

Personel maaşları Gelibolu gümrük gelirlerinden ödenirdi. 
Yerel halktan insanlar vergiden muaf olma karşılığında kürek çekme veya diğer işleri yapardı.

★★★★★★★★★★★★

İstanbul Kuşatması

Osmanlı Denizciliği

• Kuşatma öncesi kaptan-ı derya Baltaoğlu Süleyman Bey tarafından tahkimat yürütüldü
350-400 gemilik güç oluşturuldu. 

Kuşatma sırasında donanma, Rumeli hisarının yanındaki balta limanını üs edindi. 
Buna karşın Bizans boğaza demir gerip ardına da 10 gemi koydu. 

Türklerin ilk saldırısı püskürtüldü.
Nisan ortasında Büyükada kalesi alındı.

20 Nisan’da 3 Ceneviz gemisi Türkleri atlatarak Haliç’e girdi. 
Bunun üzerine kaptanı derya azledildi yerine de Hamza Bey getirildi.

• 1455’te Hamza Bey, Rodos seferindeki başarısızlığı nedeniyle azledildi yerine de yunus paşa getirildi.

• 1456'da Rodos şövalyelerine karşı Sakız’a yönelen Türkler Foça, Sakız ve birkaç adayı yağmaladı. 

Sonrasında Enez, İmroz, Limni fethedildi.

• 1462'de mahmud paşa serdarlığında donanma Midilli’yi fethetti. Akdeniz Karadeniz arası ticaret yolunda hakimiyet sağlandı.

• 1460'da Amasya ertesi yıl da Sinop ve Trabzon alındı. Kıyılardaki Ceneviz kolonilerine saldırıldı.

• 1475'de gedik Ahmet Paşa kefe ve Kırım’ı fethetti.ve Karadeniz Türk gölü haline getirildi.

• 1463-1479 yılları arasında on altı yıl süren Osmanlı Venedik savaşlarında en önemlisi mahmud Paşa’nın Eğriboz’u fethidir (1470).

• 1479'da Arnavutluk karşılığında Venedik ile antlaşma imzalandı.

• Fatih’in son döneminde batı Akdeniz’e açılma girişimleri başladı. 
Gedik Ahmet Paşa 1479-80’de Otranto'yu fethetti ancak 

Fatih'in ölümü nedeniyle geri döndü. 
Aynı yıl Mesih Paşa’nın Rodos seferi ile başarısız oldu.

★★★★★★★★★★★★

II. Bayezid Dönemi 

Osmanlı Denizcilik Faaliyetleri

• Beyazıd ve kaptanı derya Sinan Paşa 1484'de Boğdan seferine çıkarak kili ve Akkirman kalelerini aldılar ve Karadeniz’de hakimiyet pekiştirildi.

• 1485'de Kilikya'da ve ertesi yıl Çukurova'daki Memlük yenilgilerinin ardından donanma büyütüldü.

Sonraki Memlük seferinde gece yaşanan fırtına nedeniyle donanma mahvoldu ve geri çekildi.

• 1495'de cem Sultan’ın ölümünden sonra Beyazıd gözünü Venedik’e dikti. Kemal ve barak reisler denize açıldılar.

Barak reis savaşta öldü kemal ise 1499'da İnebahtı'yı aldı.1500'de ise Modon, Koron ve Anavarin alındı.

• 1501'de haçlılar Midilli’yi işgal ederek karşılığında Modon'u istediler. Sinan paşa işgale son verdi.

Ertesi yıl da Venedik ile barış antlaşması imzalandı.

İmparatorluk donanmasına doğru: tersane-i amire’nin kuruluşu ve denizlere açılım


• yavuz tahta geçtikten sonra İstanbul’da her biri yüz gözlü iki yüz kadırga kapasiteli olmak üzere büyük tersaneler yapılması emrini verdi. (1513-14)

• 1515'de galata yangını sırasında 750 kadırga halatı, 100 kadırgaya yetecek yelken, 1600 kenevir yandı.

Sonasında yapıl divanda piri reis, 500 tersane ve her birinde bir gemi yapılmasını önerdi.

Bu öneriden amacı, yabancı elçileri korkutarak uzak krallıkların vergilerini göndermeleriydi.

• Mısır fethedildikten sonra Saint Jean şövalyelerinin üssü olan Rodos’un fethi düşünülmüş ancak yeterli miktarda barut olmaması nedeniyle vazgeçildi.
 

★★★★★★★★★★★★

Galata Tersanesine Dair Bilgiler

• Bu tersanede klasik dönemde Kadırga, Baştarda, Firkate, Kalyata ve Mavna gibi kürekli gemiler, Kalyon, Burtun, Barça ve Ağribar gibi yelkenli gemiler üretildi.

• Galata tersanesinde yapılan masraflar; gemi inşasında ve diğer tersane halkından olan
Kalafatçı, Neccar, Paru-tıraş, Makaracı, Kumbaracı, Haddad, Üstübücü ve Meremmetçi gibi

sanatkârlara ödenen “Mevâcibat”, gemi inşasında kullanılmak üzere satın alınan malzemelere harcanan “Mübâyaât”, nakliye ve inşaat sırasında çalıştırılan sanatkârlara verilen “İcârât” kalemlerinden ibaretti.

• Tersaneler (gözler) : gemi inşa etmek ve seferden dönen gemilerin kış mevsiminde muhafazasını sağlamak üzere üstleri kızaklardan meydana gelen gözler


• Mahzenler : gemi ve tersane eşyalarının muhafaza edildiği yer: çeşitli demirler, çiviler, bakır kaplar, kurşun levhalar, kendir ve halatlar, variller,
yelken, tente, lenger, top, fanus ve kâğıt...

• Kârhaneler (atölyeler) : tersâne-i âmire’de çeşitli sanat kollarına ait kârhaneler vardı. kalafatçılar, haddadlar,
üstüpücüler, makaracılar, zevrakçılar ve erre-keşlere ait kârhaneler bunlar arasındaydı.


• Odalar : tersane’de Kapudan paşa, tersane kethudası, tersane emini, tersane ağası, kurşunlu mahzen katibi ve benzeri zevatın odaları bulunmaktaydı.

• Divanhane : Tersâne-i âmire’de idari hizmetlerin görüldüğü Kapudan paşa, tersane kethudası gibi
zevatın odalarının bulunduğu divanhane, ilk kez fatih tarafından yaptırılıp yavuz döneminde genişletildi.


• Tersane bahçesi : ilk kez fatih tarafından Hasköy’de imar edilen bu yerde kasırlar, hamamlar, birçok odalar, sofa,
şadırvan, ahır ve benzeri binalar bulunmaktaydı.

★★★★★★★★★★★★

Barbaros Hayreddin Paşa

• Midilli Yakup Bey’in oğlu olup ailede denizlere ilk açılan oruç, kardeşi İlyas ile birlikte hareket etmiş, Anadolu, Suriye ve mısır sahillerinde bulunmuş ve Hızır (hayrettin) da kendisine ait bir gemi ile ege denizi ve Selanik sahillerinde faaliyet göstermişti.

• Cezayir sultanı olarak anılan Barbaros, 1533'de kemankeş Ahmet Bey’in filosuyla beraber İstanbul’a geldi. Kanuni ile konuştuktan ve pargalı ile görüştükten sonra Cezayir beylerbeyi sıfatıyla kaptan-ı deryalığa geçti.

• İstanbul’da hazırlıklarını bitirdikten sonra Barbaros, Tunus’u İspanyollardan korumam için 1534'de yüz gemi ile yola çıktı. Önce İtalyan sahillerini yağmalayıp 17 Ağustos’ta benzere ulaştı. 

İspanyolların Tunus’u ele geçirmesi üzerine ise manyoka adasını yağmalayıp İstanbul’a döndü. Bu dönemde Osmanlılar İspanyollara karşı Fransızlar ile ittifak yaptılar.

★★★★★★★★★★★★

Preveze Deniz Savaşı (28 Eylül 1538)

• İtalya’ya dayanan Osmanlı’ya karşı oluşturulan kutsal İttifak’ın başına Andrea Doria geçirildi. Barbaros, yunus fethinin ardından Perese’ye hareket etti.

Taarruz ve savunma yapmak arasında kararsız kalan Barbaros, rüyasında gördüğü olduğu savaş taktiğini uygulayarak gemilerini körfezden çıkarttı. Türk donanması arka taraftan hilal biçiminde haçlı donanmasını çevreleyerek hareketsiz kalmaları sağlanmıştır. 

• Ateşlenen haçlı topları Türk gemilerine ulaşamadı ancak Türk topları ilk saldırıda 60 haçlı gemisini batırdı. Giderek kayıpları artan haçlılar kaçtı ve Osmanlı kazandı.

★★★★★★★★★★★★

İnebahtı Savaşı (7 Ekim 1571)

2. selim dönemindeki Kıbrıs fethinin ardından kral yolundaki ticareti sekteye uğrayan birleşik krallık ve haçlılar kutsal İttifak’ı kurdu. 

• Venedik ise Türk ordusunun Adriyatik denizinde durdurmak için kıyılarda konuşlandı. 

Türkler Kıbrıs’ı savunmak için Magosa’ya çıkarma yaptı. Sonrasında müezzinzade Ali Paşa liderliğinde haçlılarla savaşa girildi.

6 ayın sonunda Türk donanması zayıf ve yorgun düşerken bazı leventler de izin alarak ordudan ayrıldılar. 

Bu sırada Adriyatik kıyılarındaki Venedik donanması, Türklere saldırdı ve ağır kayıp verildi. 

• İlerleyen süreçte Türkler geri çekildi ve savaş kaybedildi. Aylar sonrasında Türk donanması tekrar kurulduysa da hiçbir zaman eski gücüne erişemedi. 

★★★★★★★★★★★★

Kıbrıs Fethi 

II. Selim, korsanlar nedeniyle Kıbrıs’ı almak istedi. 
Sokullu paşa ise haçlı seferi korkusuyla bu karara direndi.

• Lala Mustafa Paşa liderliğindeki ordu 1570’te Kıbrıs fethi için yola çıktı. Sırasıyla Lefleri, Girne, Lefkoşe, Limasol, Larnaka ve Baf fethedildi Magosa kuşatması ise 11 ay sürdü. 

Kalenin 1 Ağustos 1571’de düşmesiyle Kıbrıs seferi tamamlandı. 
Sonuçları;

1. doğu Akdeniz ticaret yollarının güvenliği sağlandı.
2. mısır, Suriye ve Anadolu kıyılarının güvenliği sağlandı.
3. Anadolu’dan pek çok Türk ailesi Kıbrıs’a yerleştirildi. 

★★★★★★★★★★★★

Ünlü Osmanlı Korsan Denizcileri 

Kemal Reis

• Piri Reis’in amcası olup gençliğinde Eğriboz sancakbeyi filosuyla beraber Endülüs’e kadar seferlere katıldı ve İspanya’daki Müslümanların imdadına koştu.

• II. Bayezid onu devlet hizmetine çağırınca 1494'de İstanbul’a geldi. 

• Sonrasında Rodos’a sefer düzenledi ve aynı yıl İspanya’da zulüm gören Müslüman ve Yahudileri İstanbul’a getirdi.

• 1497'de, vakıf mallarını Mekke ve Medine’ye götüren donanmanın başına getirildi. Bu esnada Venedik ile yaptığı iki savaşı da kazandı. 
 

• Gemilere koyduğu o zamana kadar görülmeyen uzun menzilli toplardan istifade etmiştir. Rodos şövalyelerine karşı 1511'de çıktığı
seferde fırtına yüzünden gemisi battı ve öldü.

★★★★★★★★★★★★

Kılıç Ali Paşa

• İtalya’da doğup Müslüman olduktan sonra Turgut reis ile çalışmaya başladı ve Trablus’un fethinde bulundu 

İtalya seferlerine katıldı ve Turgut reis ile birlikte 1551'de İstanbul’a geldi. Kendisine reis olarak tersanede görev verildi.

• Sonra Akdeniz seferi ve Malta kuşatmasına katıldı.
Ardından İzmir sancakbeyi, 1568'de ise Cezayir beylerbeyi oldu.

• 1574'de Sinan Paşa ile birlikte Akdeniz’e açıldı. İnebahtı savaşından sonra İspanya’nın işgal ettiği Tunus’u 33 günlük savaş sonunda geri aldı. 

• Tunus, Cezayir ve Trablusgarp’ın ardından berberi kıyılarındaki 3. Osmanlı eyaleti oldu.1587'de öldü.

★★★★★★★★★★★★

Barbaros Kardeşler

• Barbaros ailesinde denizlere ilk açılan oruç, kardeşi İlyas ile beraber Anadolu, Suriye ve mısır sahillerinde

• Hızır ise kendisine ait bir gemi ile ege denizi ve Selanik sahillerinde faaliyet gösterdi.

• Oruç reis, korsan Rodos şövalyeleri ile olan çatışmada esir düşmüş, kardeşi İlyas ise hayatını kaybetmiştir.
 

• Sonra özgür kalan oruç, Antalya valisi şehzade Korkut’un izniyle donattığı kalyatası ile denizlere açıldı ve Cerbe Adası’nda üs kurdu. (1510)

• Oruç ve Hızır reisler giderek güçlendiler ve İspanyollara karşı yardım isteyen Cezayir’e yerleşip 1516'da hükümranlıklarını ilan ettiler. 

İki yıl sonra İspanyol savaşında oruç reis öldü ve Hızır reis, Yavuz’dan yardım istedi ve aldı. 

• Sonrasında Hristiyan toprakları yağmalayıp bu esnada Endülüs Müslüman ve Yahudilerine yardım etti. Kanuni döneminde ise İstanbul’a davet edildi.

★★★★★★★★★★★★

  • Mezemorta Hüseyin Paşa
  • 1701 Tarihli Bahriye Kanunnamesidir

• Hüseyin Paşa Moritanyalıdır. Garp ocaklarına mensup bir denizci olarak İspanyollarla olan bir savaşta yaralandığı için ölü sanıldığı için kendisine yarı ölü (Mezemorta) lakabı verildi.

• 17 yıllık esaretin ardından kurtulup Cezayir denizcileriyle birlikte Akdeniz’de faaliyet göstermeye başladı.

• Fransızların 1683'deki Cezayir saldırısına boyun eğen baba Hasan’ı öldürüp idareyi ele aldı ve direnişi başlattı ve kazandı. Bu tarihte Cezayir dayısı ve beylerbeyi oldu.

• Sonraki Tunus isyanını bastırdı. Mora’yı işgal eden Venedik’e karşı vaktinde yetişmediği için sorumlu tutuldu ancak halk sevgisi nedeniyle affedildi.

• İspanyol ve Fransız işgallerine direnip Fransız sahillerini yağmaladı.1689’da Kalaylıkoz Ahmed Paşa’nın yerine Kaptan-ı Deryâ oldu. 

• Ancak hakkındaki şikayetler yüzünden tuna kapudanlığına getirilerek Vidin seferini tuna nehrinden desteklemekle görevlendirildi.

• 1691’de Rodos sancakbeyliği ile mirî kalyonlar kapudanı oldu.1695 tarihinde Sakız’ı işgal eden Venedik donanması ile koyun adaları önünde giriştiği savaşı kazanarak Venedik’in adadan çekilmesini sağladı.

• Böylece vezir rütbesiyle Kaptan-ı Deryalığa getirildi. Sonrasında Venedik savaşlarında zaferler aldı.

• Karlofça antlaşmasından sonra Akdeniz’i korsanlardan temizlemekle görevlendirildi.1701'de öldü.

★★★★★★★★★★★★

1701 Tarihli Bahriye Kanunnamesi

• Osmanlı denizciliğini düzenlemek için Hüseyin Paşa tarafından hazırlanıp kaptan-ı Deryâ Abdülfettah Paşa döneminde uygulandı.  

• Bu kanunlar ile deniz işlerinin denizcilikten yetişmiş olanlara verilmesi kararlaştırıldı, Türk donanmasındaki kalyon sayısı en az 40 olarak belirlendi ve donanmada terfilerin nasıl olacağı, tecrübe ve liyakata önem verilmesi, kaptan-ı deryaların nedensiz yere görevden alınmamaları kanunlaştırıldı.

★★★★★★★★★★★★

Osmanlı Bahriyesinin Yönetimi


1) donanma ve tersane yönetimi
• Türk denizcilik yönetimindeki görevliler

a) Donanma ricali: kaptan Paşa’nın kumandası altındaki derya beyleri ile onların emrindeki kaptanlar ve gemilerdeki diğer hizmetliler, tersane ricali arasında da tersane ’de hizmet görenler bulunur.

b) Tersane halkı: tersane ‘de ve gemi inşasında hizmet edenler.

c) Tersane ricali: tersane ‘de hizmet görenler.

★★★★★★★★★★★★

Kapudan Paşa

• Donanma ve tersanenin en büyük askeri ve mülki yöneticisidir. Önceleri derya beyi (Gelibolu sancakbeyi) statüsünde görev yaparken Barbaros döneminde kurulan derya beylerbeyliği/Cezayir-i Bahr-i Sefîd eyaletinin beylerbeyliğine getirilmiştir. Atamalar, tımar işleri, görevlerindendir.17. yy ‘da vezirlik rütbesine de
sahip olmuşlardır.

★★★★★★★★★★★★

a) Donanma Ricali

1) Derya Beyi
• Kaptan paşa eyaletine bağlı sancakların beylerine denir.
kendi sancaklarındaki dirlik gelirine göre tayin edilen gemilerle sefere katılırlar.1672'de sayıları 28'e ulaştı: Kıbrıs, Rodos, Sakız, Mora, Andre, sığla, midilli, İnebahtı, Dimyat, Reşîd, İskenderiye, Değirmenlik, Mezistire, Karlili, Eğriboz, Baf ve Nakşa.19. yy ‘da önemsizleştiler.


2) Tersane Kethüdası
• Kaptan-ı Deryâ’dan sonra Tersane’nin birinci hâkimi olup, tersane ‘de iken gemilerdeki mürettebata hükmeder, Tersane’nin düzen ve disiplinini sağlardı. Kasımpaşa’da bulunup, suçlulara ceza verir ve Galata’daki deniz alışverişinin narhını düzenler. Alameti, elindeki hind kumaşından mavi renkli asasıdır.

★★★★★★★★★★★★

b) Tersane Ricali

Donanma tersanedeyken gemilerin inşa ve tamir edilmesinde görev yapan yöneticilerdir; tersane emini, ağası ve din görevlileri...

1) Tersane Emini
• Tersane ve gemilerin gelir-giderinden sorumlu olan ve gemi yapımı ile onarımı, alım-satımı işlerine bakan tersane emini, aynı zamanda gemilerin bütün mühimmat ve malzemeleri satın alarak hazırlayan, mahzenlerdeki eşyaları ve ayniyat defterlerini kontrol eden yetkili idi.

• Tersanedeki mal işlerinin kaydedildiği "tersane muhasebe defterleri" önemlidir.


2) Tersane Ağası
• Şefere çıkacak gemilere yüklenen mühimmatı kontrol eder. Yeni gemi inşa edildiğinde kendisine hilat giydirilirdi. Alameti, hind kumaşından asasıdır.

3) Kalyon Görevlileri

İnşa edilecek kalyonlar için kalyon nazırı, kalyonlarda tutulan ulufe ve mühimmat defterlerini koruyan kalyon defterdarı, mürettebat ile bunların iaşe ve aylıklarını, kalyonların malzeme hesaplarını tutan bir kalyon kâtibi bulunur.


4) Tersanedeki Din Görevlileri
• Tersane camiinde bulunurlar. 

★★★★★★★★★★★★

Tersane Halkı

Gemi kaptanları, azap ve azap reisleri, neccar, kalafatçı, pârûtıraş, haddad, meremmetçi, tûcger, makaracı,
üstüpücü, kumbaracı, vardiyan, gümi, müteferrika, mütekaid ve nöbetçiler...


1) Azaplar
• Tersane ve donanmadaki tüfekli askerlerdir. Tershane halkı içinde en büyük gruptur. Tersaneye girdiklerinde ulufe alırlar. Devlete azap askeri gönderen haneler, avarızdan muaf tutulurdu.

2) Tersane Sanatkârları
• Gemi yapım ve onarımı yanında tersane ’deki diğer işlerde de çalışan neccar, kalafatçı, pârûtıraş, haddad, meremmetçi, tûcger, makaracı, üstüpücü ve kumbaracı...


• Neccar (marangoz) gemi inşa ve tamirinde, kalafatçılar gemilerin kalafat işinden ve ziftlenmesinden sorumlular. İki grup da acemioğlanlarından alınır.

• Parutıraşlar kürek yontmaktan, kumbaracılar havan topu üretiminden, meremmetçiler gemi mahzen tamirinden, gavvaslar (dalgıç) batan gemilerin toplarını çıkarmaktan sorumlular.

• İstanbul dışındaki Osmanlı tersaneleri ve gemi inşa tezgâhları

1) Gelibolu Tersanesi
• Gelibolu Süleyman Paşa tarafından 1354’te alındı. Yıldırım Beyazıd, döneminde Gelibolu kalesi tahkim edilip burada tershane kuruldu. Sonrasında Çanakkale boğazından geçen gemilerden vergi alınmaya başlandı.

• Fatih döneminde, Baltaoğlu Süleyman Bey komutasında İstanbul fethine katılan Türk donanması Gelibolu’da hazırlandı. 

Gelibolu ana tershane olarak kalmaya devam etti.1470 Eğriboz, 1475 kefe ve kırım, 1480 İtalya seferi ve Rodos seferinde kullanılan donanma buradan çıktı.2. Beyazıd döneminin ünlü kaptanı kemal reis burada yetişti. 

• Yeğeni piri reis ise kitâb-ı Bahriye’yi Gelibolu’da yazdı. Yavuz döneminde İstanbul’da tersane-i amire'nin kurulmasının ardından ise Gelibolu önemi kaybetti.

• 1475 yılında Gelibolu’daki donanma kadırga, Kalyata, kayık, at gemileri ve tüccar gemilerinden oluşuyordu. 

Tüccar gemileri vergiden muaftı. Personel maaşları Gelibolu gümrük gelirlerinden ödenirdi. Yerel halktan insanlar vergiden muaf olma karşılığında kürek çekme veya diğer işleri yapardı.

• yavuz döneminde kurulan İstanbul tersanesi nedeniyle önemini kaybetti.

2) Sinop Tersanesi
• Karadeniz kıyısındaki doğal liman üzerine kurulu olup Çandaroğulları'ndan kalmadır. Gemi yapımında kullanılan kereste vs. Sinop ve civarından temin edilirdi.

3) İzmit Tersanesi

Bölgedeki elverişli ormanlar nedeniyle gemi yapımı kolay yapılırdı. Gemi tezgâhları ve kereste mahzenlerine sahip bir tersaneydi. Kalyon, Kalyata, firkate, İşkampoye vs. inşa edilirdi.


4) Süveyş Tersanesi
• Kızıldeniz çevresine hâkim olmak, Portekiz’e karşı tüccar ve hacıları korumak için kuruldu. Kemal Reis’in 1507'de bölgeye gelmesiyle tersane oluşmaya başladı.

Memlük sultanı Kansu Gavri’nin desteğiyle daha 1513-14’te Osmanlı denizcisi olan Selman
Reis’in nezareti altında yirmi kadırganın inşası gerçekleşti. Sultan Gavri burayı bizzat ziyaret etti.


• 1517’de mısır fethinden sonra Süveyş tersanesi Kızıldeniz ve hind okyanusu için bir donanma üssü haline geldi.

• 1538'de hadım Süleyman Paşa’nın hind seferinden sonra buradaki faaliyetler arttı.

5) Birecik Tersanesi
• 16. yy ‘da faaliyete başladı. Kereste gibi malzemelere yakındı. Zanaatkârlar ise İstanbul’dan geliyordu.

6) Basra Tersanesi
• 1538 Basra fethiyle beraber ele geçirildi. Basra tersanesi ile beraber bir de Kapudanlık oluşturuldu.

7. Rusçuk tersanesi
• Macaristan fethi sonrası Tuna’da oluşturulan donanma burada inşa edildi.

8) Samsun Tersanesi
• Sinop’tan sonra Karadeniz’de en fazla gemi inşa edilen yeridir.


9) Kefken Tersanesi
• 16. yy ‘da İnebahtı hezimeti sonrası büyük bir gemi inşa hareketinde bulunmuştur. Bu tersane bir ferman ile kuruldu.

★★★★★★★★★★★★

Gemi Yapımcılığı ve Osmanlı Donanmasında Gemileri

Tersâne-i âmire’de Gemi İnşa Faaliyetleri

• 17. yy ‘da burada özellikle baştarda ve kadırga inşa edilmiş, onları Kalyata, mavna ve firkate takip etmiştir. 
Sonrasında baştarda inşası giderek azalmıştır. 

Türk gemileri önceleri sadece küreklilerden oluşurdu.
1645 Girit seferi sonrası kadırgaların hafif kaldığı anlaşılıp kalyon yapımı hızlandırıldı.

1685-1699 yıllarında kalyonlar sayesinde denizde zaferler kazanıldıysa da karadaki yenilgiler Karlofça antlaşmasını getirdi.

★★★★★★★★★★★★

Osmanlı Donanmasında Kullanılan Gemiler 

Kürekli Gemileri

1) Baştarda
• Kürekli gemilerin arasında kadırgadan sonra en önemlisidir.26-36 oturaklı, her küreğinde beş-yedi kürekçi bulunan büyük tip kadırgalardır.

2) Kadırga

• 17. yy. sonlarına dek donanmadaki en önemli gemilerdir.
sonrasında yerini kalyona bıraktı.

• Kadırgalar uzun ve dar yapıda olup hızlı gemilerdir.25 oturak ve 49 küreğe sahipler. Hem kürekle hem yelkenle hareket edebilirler. Yapıldıkları malzeme olan kereste, kuru ve sağlam olmalı.

3) Mavna
• Baştardadan daha yüksek ve geniş olup 26 oturaklı ve iki katlı gemilerdir. İki veya üç direğe sahiplerdir.18. yy ‘da önemsizleştiler.

4) Kalyata
• kadırgadan küçük, 19-24 oturaklı bir gemidir.

5) Firkate
• Çektiri (kürekli) donanma gemileri arasında en küçüğü olup 10-17 oturaklıdırlar. Uzun dar yapıya sahipler. Hızlı olduklarından haberleşme için de kullanıldılar.

6) Pergandi / Pergende

• 25-30 metre boyutuyla kalyatadan daha büyük bir hızlı savaş gemisidir.

7) Karamürsel

• Osmanlı’nın ilk çektirisi olup daha sonraları nakliyede kullanıldı. Yarım güverteli küçük tekneden ibarettir. Yuvarlak gövdesiyle rüzgâra dayanıklıydı.

8) Palaşkerme

• Hafif yelkenli bir filikadır.

★★★★★★★★★★★★

İnce Donanma Gemileri

• Genelde nehirlerde, özellikle Tuna’da kullanılan ve donanma denize açıldığında ise büyük gemilerin maiyetinde bulunan, bir kısmı kayık türünde gemilerdir. Sığ yerlere rahatlıkla girebilen ince donanma gemileri, esas olarak kürekle hareket etmekte ve bazı
türlerinde ise yelken de kullanılmaktadır.

1) Şayka
• Altı düz ve enli, bilhassa özi, Dinyeper ve tuna nehirleriyle Karadeniz’de Osmanlılar ve kazaklar tarafından kullanılmış bir çeşit savaş gemisidir. Türkler Şaykay'ı asayişi sağlamak için, kazaklar ise savaş gemisi olarak kullandı.

2) Üstü açık

• Tuna donanmasından olup nakliyede kullanılır. .

3) İşkampoye / İşkampaviye
• Tuna donanmasından olup haberleşmede kullanılır. Kürekli olup 13 oturaklıdır.

4) Tonbaz / Tombaz
• yelken, ikişer demire ve küreklere sahiptir. Genelde nehirlerde köprü dubası olarak kullanıldılar.

★★★★★★★★★★★★

Yelkenli gemiler
15. yy. sonlarından itibaren küreklilerin yanında yelkenli gemiler de inşa edilmeye başlandılar.

1) Göke / Köke
• Kürekli ve yelkenli bir çektiri sınıfı gemidir. Fazla kullanılmadılar.

2) Barça
• Altı düz, iki ve üç direkli yelkenli savaş gemisi olup 16. yy’e kadar savaş, sonrasında ise nakliye amacıyla kullanıldı.

3) Kalyon
• Üç direkli yelkenli savaş gemisidir. Önceleri nakliye için, Girit seferi sonrasında da savaş amacıyla kullanıldı. Maliyeti dört kadırgaya bedeldir.

4) Burtun
• 17. yy ‘da kullanılmaya başlanan bir kalyon çeşididir.

5) Karavele
• üçgen şeklinde tek yelkene ve 2-3 direğe sahip savaş gemisidir.

6) Ateş gemisi
• Düşman gemilerini yakmak için, içi yakıcı ve patlayıcı maddelerle dolu olan ve çabuk alev alan ateş gemisidir. Hedefe yaklaşıldığında mürettebat sandallara biner ve gemiyi ateşe vererek uzaklaşırlardı. Rüzgârlı havada yelkenleri sayesinde kendiliğinden de gidebilirdi.

 

Yorumlar

  1. Tarık Hocam
    Sizin kırmızı ile Wikipedi ye yönlendirmenize bayılıyorum

    Size nasıl bir yazma disiplini var
    Tek tek kırmızı renge değiştiriyorsun

    Bu yazınızda resimlerde eklemeye başlamışsınız
    Bu da harika olmuş. Hep yazı olunca, göze uzun geliyor idi.

    Şimdi süper çalışma olmuş
    Ellerinize sağlık

    Blog Tüm Türkiye yayılması lazım
    Şu anda olmasa ileride olacaktır

    Çünkü sizin blogunuz okuyan birisi muhakkak bunu bir yakını ile de paylaşıyordur
    Ve ayrıca da sizi takibi bırakmıyordur.

    İnsanlara Hap gibi bilgileri sunuyorsunuz
    Çok Teşekkür Ederim. Tarık Üstadımız diyorum
    Allah size Uzun Ömürler versin
    (Fransa’dan Harun Akpınar)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Harun Hocam

      Japonca da bir Atasözü var “教えることは学ぶことです。”
      Okunuşu ise “Oshieru koto wa manabu kotodesu”
      Türkçesi ise “Öğretmek, öğrenmektir.”

      Bende derleme yaparken öğrenmiş oluyorum
      Ne uğraşırsam kelimeleri renklendirmek
      Kelimeyi Wikipedia göndermek
      Cümle içindeki önemli olanı vurgulamak için

      Rengini Turuncu yapmak
      Benim de o konuyu daha iyi öğrenmemi sağlıyor

      Teşekkür ederim. İyi düşünceleriniz için

      Fransa ya selamlar
      Umarım Olimpiyatlardan daha üst sıralara yükseliriz
      🙏 🍃🍀🌱🌴🌿🥦🌳🎋

      Sil
  2. Osmanlının son dönemlerine kadar
    Denize girip eğlenmek, serinlemek, güneşlenmek İstanbul’da yaşayan azınlıklara ait bir şeydi.

    Türklerden böyle bir şey yapanlar serseri olarak anılırdı.
    Zaten o yıllarda kadının güneş görmemişi değerli olduğundan kızlar evde kalma korkusundan güneşe çıkmazlardı.

    İstanbul plajları sadece gayri Müslimler içinde.
    Daha sonra bu düşünce

    İlk önce yalıların bahçesinden denize girmelerin başlaması ile yavaş yavaş geçerliliğini yitirmiştir.

    Sanırım deniz ve piknik kültürü de
    Birazda cumhuriyetin ilk yıllarındaki batılılaşma serüveni ile daha çok ortaya çıkmıştır.
    (İst Zühal Aydoğan)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şimdi azınlıklar yok ama çoğunluk hala böyle

      Sil
  3. Deniz kenarında ev yapmayı bilmemektir.
    Deniz kenarında hangi yere giderseniz eskiden yapılan evlere bakınız.

    Eğer evlerin camları ve kapıları denize doğru yapılmışsa kesinlikle oranın yerli halkı
    Genellikle Rumlar tarafından yapılmıştır.

    Denize arkası dönük kapısı ve camları dağlara doğru olan evler Türk evleridir.

    Bu evlerin neden dağa dönük yapıldığını sorarsanız
    Kışın kapıdan ve camdan soğuk girmemesi için olduğunu söylerler.

    Önlerinde gece gündüz seyredebileceği deniz manzarası varken
    Evinin ön yüzünü dağlara doğru inşa eden sanırım dünyada yalnızca Türklerdir.
    (Antalya Yağız Giray)

    YanıtlaSil
  4. Türk halkının denizcileşmesin de en önemli alan şüphesiz 'deniz Kültürü’dür.
    Denizciliğin temeli olan deniz kültürü

    Maalesef gerek Osmanlı gerekse cumhuriyet dönemlerinde halkın günlük yaşantısına girememiştir.

    Deniz kültürünün halka mal edilmesi
    Bu kapsamda deniz ve denizciliğin önce halka tanıtılması
    Sonra sevdirilmesi ve yaygınlaştırılması başarılamamıştır.
    (İst. Baha Kaya)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız Baha Hocam. 🙏 🍃🍀🌱🌴🌿🥦🌳🎋

      Sil
  5. Sırtını denize dönen şehirlere sahip olmamıza vesile olan kültürdür.
    Samsun’da yaşadığım dönemde buna şahit olmuştum.

    Bir hevesle gittiğim bu deniz kentinde şöyle denize nazır çay içmek mümkün olmamıştı.
    Pahalı bir balık restoranı dışında başka hiçbir yer yoktu.

    Bazı günler termosa çay doldurup arabada içmek gibi bir çözüm getirmeye çalışsam da
    Aynı tadı vermiyordu tabii.

    Bu denizle barışık olmama işini
    Hala genlerimizde bozkır ruhu taşımamıza bağlıyorum biraz.

    Atalar kayık, avrat, olta dememişler tabii.
    Ruhumuza sinmiş bir kere.
    (Kütahya Aytuna Yaman)

    YanıtlaSil
  6. Türk Yaratılış Mitolojisi


    Yerin yer olduğunda sularla kaplıydı her yer
    Ne gök vardı ne de ay ne güneş ne de bir yer.

    Tanrı uçar dururdu insanoğluysa tekti.
    İnsan daldı sulara aldı bir avuç toprak

    Sulardan çıkıp verdi Tanrısına sunarak.
    “Yaratılsın yer!‟ dedi

    Tanrı sulara saçtı.
    Yeryüzü yaratıldı denizler karalaştı
    (Sinop Aybars Yiğit)

    YanıtlaSil
  7. Osmanlıların Akdenizdeki baskıları yüzünden
    İspanyol kalelerin durumunu anlatan tarihi belge

    İspanya Krallığının bütün valilerine su ve erzak sıkıntılarını belirten
    Penon de Argel (Cezayir) Kalesi beyi Senyor Quint'in 18 Ağustos 1516
    Tarihli mektubu.

    Kutsal Katolik dinimizin düşmanlarının devamlı saldırıları yüzünden bu günlerde artık Cezayir sahil ve sularına eskiden olduğu gibi gemiler gelemediği için kalede büyük sıkıntı ve kıtlık meydana gelmiş, yalnız on beş su kabımız kalmış bulunuyordu.

    Kral Naibi'ne yazdığım mektupta Kale’nin durumunu belirttikten sonra, kaptanları borçları veya çeşitli problemleri nedeniyle yardıma imkanları olmadığından

    Kale'nin en acil ihtiyaçlarını giderebilmek amacıyla Mayorka'dan su, peksimet ve başkaca levazım getirebilmek için, kaleyi emniyet altına aldıktan sonra Mayorka şehrine bizzat. Gelmek. Mecburiyetinde kaldım.

    Ayrıca, o bölgede kullanılan mühimmat masrafları hariç kaptanlara bin iki yüz yetmiş altın duka da yardım ettim.

    Bu yüzden siz
    Büyük ve değerli Efendimizden söz konusu olan kale için gerekli levazım ve malzemenin, yani erzak, barut ve paranın gönderilmesini rica ediyorum.
    Çünkü bu kadar.
    Tehlike karşısında askerlerin ücretleri ve levazımını vaktinde verilmeyecek olursa bize karşı birtakım güçlükler çıkartabilirler.
    Tanrı sizin ömrünüzü uzun ve bereketli kılsın.

    Mayorka, 18 Ağustos 1516 = Nicolao Quint gemisi.
    (Çanakkale Hasan Düz)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hasan Hocam, İspanya bu durumda iken, Coğrafi keşiflere devam ediyor idi. Yeni yerler keşif edip, Ülke topraklarını genişletiyordu

      Sil
  8. 12. yüzyıla kadar Avrupa’nın anasını ağlatan,
    Skolastiğin düşmesiyle başlayan olaylar zincirini
    Rönesans’a kadar Avrupa’nın karanlık diye tabir ettiği
    İncil’in bilimsel olayları açıklamadaki teolojik öğretileriyle
    Karanlık çağda yaşamasını sağlamıştır

    Avrupa Rönesans ile bu din baskısından kurtulamadı

    Türkiye ise hiçbir zaman kurtulamadı
    Atatürk döneminde biraz kurtulur gibi oldu ama
    Atatürk ün ömrü yetmedi
    (İstanbul Hasan Kaya)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye nin kurtulması biraz zor gibi
      Seçimler de çok kolay oy almanın yolu

      Vatan millet ve En önemlisi de "DİN" sömürüsü
      Siyasetciler bundan hiç bir zaman vazgeçmezler

      Sil
  9. Dinin akılla tamamen bir uzlaşma içerisinde olduğunu
    Aklın dini anlamak için araçsal işlev gördüğünü savunmak orta çağ Avrupa’sının bir tutulumudur.

    Orta çağ Avrupa’sında etkili olan skolastik düşünce
    Aklı ve felsefeyi dışlayan
    Yok sayan bir yapıda değildir.

    Ancak akıl ve felsefeyi dinin emrine veren bir yapı arz etmektedir.
    (İst. Ali Yalın)

    YanıtlaSil
  10. Sorgulamanın olmadığı
    Mutlak inanmanın olduğu
    Orta çağ Avrupa’sında görülen düşünce sistemi

    Ne yazık ki Osmanlıyı da esir almıştır

    Avrupa Rönesans ile bu din baskısından kurtulmayı başardı
    Sorgulama ve akıllı ön plana aldı
    Ülkelerini kalkındırdı

    Ama
    Osmanlı Tamamen din içine girdi
    Çıkamadı bir türlü
    Ve Battı
    (İst. Rıdvan Demirel)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rıdvan Hocam, Tarih e bak din ile devlet işlerini ayırmayan tüm devletler geri kalmışlar. Bu tesadüfe veya o ülkeye mahsus değil

      Sil
  11. Türkiye’deki siyasal İslam ve din sömürüsünün
    Orta çağ Avrupa’sındaki kilise öğretileri içeren ve bilimi reddeden bir anlayış.

    Yani bir nevi bizdeki siyasal İslam’ın
    Eski orta çağ Avrupa’sındaki karşılığı ve vücut bulmuş halini

    Osmanlı bu yüzden matbaayı 150 yıl sonra getirebildi
    Dünyanın en büyük donanması sahip olduğu bir zamanda

    Okyanuslara açılamamıştır.

    Adamlar dünyanın yolunu kat ederek
    Hint okyanusuna ulaşmak için uğraşsınlar

    Ya Yemen bizde olduğu halde
    Coğrafi keşiflerde hiçbir şey yapamadık
    (Ankara Hakan Adıgüzel)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakan Hocam, Maalesef Öyle oldu. Din ile devlet işleri aynı olursa, Afganistan, İran vs. gibi

      Sil
  12. Tarık Hocam

    Demek Abdülaziz çok ileri görüşlü padişahmış

    Her zaman olduğu gibi kendi kurduğu
    Ve Osmanlı yı çağ atlatacak Bahriye sınıfı al aşağı etmiş

    Tabii Abdülhamit Han da korktuğu için
    Gemilerin çürümesine ve çanak açmış

    (Konya Hamza Karagül)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hamza Hocam, Keşke Abdülhamit gemileri çürümeye değilde, onu kullanan personeli kendine yakın ama işin ehli komutanlara verse idi de

      Birinci dünya savaşına deniz kuvvetlerden yoksun girmese idik

      Tamam Çanakkale den düşmanı geçirmedik ama
      Gelibolu ya yüzbinlerce asker çıkardılar

      Osmanlı onları Akdeniz de ve Ege de karşılaması lazım değil mi idi?
      Çanakkale de o kadar şehit vermemiş olurduk

      Sil
  13. Tarık Hocam

    İlk Buharlı gemi ne zaman yapıldı?
    (Balıkesir Derya İpek)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İpek Hocam

      İlk kez buharlı gemi yapma girişimi Lord Dundas adına William
      Symington’a aittir.
      Symington, 1803’te Forth And Clyde Canal Şirketi için
      Charlotte Dundas adında bir buharlı gemi inşa etmişti.
      Bir kanalda mavnaları
      Çekmede kullanılan bu ilk buharlı gemiden randıman alınamayınca bu
      Teşebbüsten vazgeçildi.

      Robert Fulton Amerika’da 1807’de, nehir botu sayılan Clermont’u yaparak,
      İlk buharlı gemiyi dünya denizcilik ve teknoloji tarihine armağan etti.
      16 Bu geminin makinesi Watt ve Bulton markalıydı.

      100 tonilatoluk geminin boyutları;
      49,2 m. uzunluğa, 6,2 m. genişliğe ve 2,6 m. Derinliğe sahipti.

      17 Avrupa’daki ilk buharlı gemi ise
      John Wood’un 1811-1812’de Glasgow limanında inşa ettiği Comet isimli vapurdur

      Sil
  14. Tarık Hocam

    Birde Osmanlı, İlk Buharlı gemisini ne zaman yapdı?
    (Balıkesir Derya İpek)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Osmanlı Devleti’nde demir zırhla kaplı olarak yapımı gerçekleştirilen
      İlk buharlı gemi olan Eser-i Cedid
      İstanbul Baruthanesi kompleksinde yer alan Küçük Demir Fabrikası’nda inşa
      Edildi.

      İngiliz mühendis Edward Phillips başkanlığında
      Yerli ve yabancı işçiler tarafından yapımı gerçekleştirilen gemi
      18 Kasım 1848 Cumartesi günü

      Sultan Abdülmecit ve devlet erkânının da hazır bulundukları
      Merasimle denize indirildi.

      Sil
  15. Osmanlı Yelkenliden Buharlıya geçmede
    Yine 40 yıl yani yarım asır sonra geçebilmiş
    (Denizli Adem Kale)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adem Hocam

      İlime ve Akılla öncelik vermesen
      Olacağı bu

      Bundan başkasının olması imkansız
      Yaşamlarında Din ile Devlet ilişkilerini ayırmayan tüm devletlerin sonu hep böyle
      Olmuş
      Oluyor
      Ve Olacak

      Onu için Laiklik tüm devletlerin temel prensibi olmalı
      Yalnızca Müslümanlıkta değil
      Tüm dinlerde

      Sil
  16. Bilmediğim tarihte çok şey var. Yazı çok uzun olunca oku oku bitmedi. Tarihten niye kaldığımı anladım. 😔
    Tengiz’i Deniz diye çevirmişsin.
    Oralarda T, Ş veya Ç gibi okunuyor ve Cengiz Han’ın yazılışı Tengiz diye biliyorum?
    (Mersin Sacid Ak.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sacid Abi

      Tengiz veya teñiz Türk dillerinde "deniz" anlamına gelir.
      Ayrıca
      Orta Asya da büyük göllere Tengiz (Deniz) demişler binlerce yıl

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneler Günü İçin 3 Derleme

Kağıt Bardak ve Makam

Yörükler Hakkında Biraz Bilgi

İnsanlar Niye Zeytin Ağacına Çok Önem Verdiler

Yaşam Trenimiz

Zengin Olunca, İnsanlar Enayi mi Oluyor?

Sultan Abdülaziz’in Dişi Ağrımamış Olsa idi. Gezi Parkı Davası Olmayacaktı. Niye Aron Angel İlgisi Var ve Belediye Seçimi

Unutulmaz Film Sahneleri ve Müzikleri _ 2

Neden "Türk Kültürü ve Medeniyeti" Denmez?

Hayattan, Edebiyattan, Tarihten ve Filozoflar gibi Ünlü Kişilerin Sözler ve Videolar Serisi _ 040