Kayıtlar

Biraz Sağlık _ 028 _ Yetişkinler Kaç Saat Uyumalı, Çeşitli Kaynaklardan Yaptığım Derlemeler

Resim
Öncelikle şunu kesinlikle belirtmek isterim ki, uyku bizler için şart. Zira beynimiz ve vücudumuz uyku sırasında bir nevi park edilip, şarj oluyor. Uyku sırasında beyin, tüm günlük faaliyetleri  Kategorize ediyor, Sıralıyor, Düzenliyor, İlişkilendiriyor, Arşivliyor. Böylece de hafızadan bilgi ve anıları çağırmak kolaylaşıyor. Deneyler gösteriyor ki uykusuzluk insanın rutin yaşamı ve karar verme fonksiyonlarını olumsuz etkiliyor. Bu yüzden uyku insanlar için şart. İnsanın sirkadyen döngüsü (insan vücudunun biyolojik saat döngüsü) Gereği 8 saat uyuması tavsiye ediliyor ki, bu da yaşamının üçte birini uykuda geçirmek demek. Uykuyu azaltacaksanız da REM uykusunun 1,5 saatlik döngüler halinde olmasından dolayı 1,5 saatlik dilimler halinde azaltılmasının daha iyi olduğunu yazan araştırmalar var. Akşam 22:00 ile 02:00 arasındaki uyku % 200 verimlidir. Yani bu saatler arasında 3 saat uyunduğun da 6 saat uyunmuş gibi olunur.  Gündüz ise 10:00...

Bugün 9 Eylül İzmir'in Kurtuluşu ve Fahrettin Altay Paşa İzmir'e Girdiğinde, Karşıyaka' da Oturan Annesi ile Karşılaşma Anı

Resim
Yunan ordusunu çeviren, kıskaca sokan, Büyük Taarruz'da onu mahveden, Yunan ordusu İzmir'e doğru kaçarken tüm Ege'yi kurtaran öncü birliklerin, 5. Süvari Kolordusu'nun kumandanı Fahrettin Altay Paşadır. Şanlı kolordudur, çünkü tümenleri Yunan kaçarken adım adım takip etmiş, kasabaları, Uşak, Manisa, Salihli, Akhisar'ı yakarken, o yaktığı şehri terk ettiği anda süvariler girmiş, son Yunan kalıntılarını temizleyip göndere Türk bayraklarını çekmişlerdir. Fahrettin Altay Paşa İzmir'e girdiğinde, gelincik tarlası gibi halkın evlere çektikleri bayrakları da gördükten sonra yüreği cayır cayır yanmaya başlamış, anasını özlediğini hissetmiştir. Tüm Kurtuluş Savaşı süresince görmediği anası Hayriye Hanım, Karşıyaka'da yaşamaktadır. Aile, işgal öncesi varlıklıdır. Atını birliğiyle Karşıyaka'ya sürmüş, büyük eğlence içinde olan davul, zurna ve bayraklarla coşan Karşıyaka halkının arasından geçerek sahilde anasıyla kucaklaşmıştır. Bu sahneyi ...

İranlı Dr.Feridun Batmanghelidj’in Sadece Su İle Ülser Tedavisi

Resim
Bağırsak, şişkinlik, gaz, on iki parmak bağırsak ülseri, gastrit ve reflüyü suyla konrol altına almak mümkündür İranlı hekim Dr. Feridun Batmanghelidj, suyun hastalıklara iyi geldiğini, insanı iyileştirdiğini hapishanede öğrenmiş. Bunu şu şekilde anlatıyor: “1979’da, İran Devrimi patladığında, ben siyasi bir idam Yargılanması ile tutuklu olarak hapiste bulunuyordum. Bir gün, koğuşta, mahkûmlardan birinin, koridorda, iki büklüm olmuş vaziyette, inanılmaz mide sancılarıyla kıvrandığını gördüm. Beni görünce ızdıraplı bir sesle “Ülserim beni öldürüyor” diye seslendi. “İyileşmek için ne yaptın?” diye sordum. '‘Üç adet Tagamet ve bir şişe dolusu antiasit aldım ama bana mısın, demedi’ diye cevap verdi.” Dr. Feridun Batmanghelidj, 10 saatten beri bu şekilde ızdırap içinde sancı çeken hasta mahkûma, gayri ihtiyari müdahale eder ve ölmek üzere olduğunu düşündüğü adama iki bardak su içirir. Fakat ne görsün, adam çok geçmeden kıvranmaktan kurtulur. Ağrı 8 d...

Osmanlı Önce Türklerden Uzaklaştı. Sonra Hor Gördüğü Türkler Osmanlının Borcunu Ödedi

Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451–1481) Türkler devlet yönetiminden uzaklaştırıldı. Onların yerlerine “devşirme” denilen Hıristiyan Avrupalı kökenliler getirildi. Osmanlı ordusunu oluşturan yeniçeriler de Türk değildi. 10–15 yaşlarında ailelerinden koparılıp payitahta getirilerek eğitilen Avrupalı Hıristiyan çocuklardı. Sarayda “Enderun” denilen, yönetici yetiştiren bir okul vardı, bu okula Türkler alınmazdı. Harem denilen seks kölesi hapishanesindeki cariyeler de Avrupalı Hıristiyan/Yahudi köle kızlardı. Harem’e Türk alınmazdı. Padişahlar ve şehzadeler, cariyelerle nikâhsız çiftleşirlerdi. Osmanlı, Türkleri devlet yönetiminden ve ordudan uzaklaştırmakla kalmadı. Türkleri sürekli olarak hor gördü, “etrakı bi-idrak” yani “akılsız Türk” diyerek aşağıladı, öteledi. Sultan 4. Murat döneminde (1623–1640), “Türk” sözcüğü “dangalaklıla” eş anlamda kullanılırdı. Aynı dönemin ünlü hiciv şairi Nef’i, bu nedenle şu dizeyi yazmıştı: “Türk’e hakk çeşme-i irfanı...

Atatürk ve Halil Ağa’nın Öyküsü

Atatürk ve Nuri Conker, birinin hazırladığı, ötekinin uyguladığı plan sonunda Florya Köşkü’nün tüm nöbetçilerini atlatırlar ve köşkten kaçarlar… Altlarında, Nuri Conker’in bir arkadaşının arabası vardı. Eylül sonu akşamı sonbaharın tadını çıkararak, Çekmece’ ye doğru gidiyorlardı. Birden Atatürk’ün gözleri akşam güneşi altında çift süren bir köylüye takıldı. Yaşlı bir adamdı bu. Sabanının sapına iyice yapışmış, toprakları yavaş yavaş deviriyordu. Fakat çiftin bir yanında öküz, bir yanında merkep vardı. Eşit güçlerle çekilmediği için saban yalpa yapıyordu. Atatürk şoföre durmasını söyledi. İndiler. Köylüye seslendi: “Kolay gelsin Ağa!” Köylü bu sese başını çevirmeden karşılık verdi: “Kolay gelsin” “İşler nasıl Ağa? Bu yıl mahsulden yüzünüz güldü mü?” Köylü isteksiz konuştu: “Tanrı’nın gücüne gitmesin bey, bu yıl yufkaydı mahsul. Kabahatin acığı bizde, acığı yukarda! Biz geç davrandık, yukarısı da rahmeti esirgedi.” “Bakıyorum, sabanın bir yanında öküz...