Abd Başkanı Merkez Bankası Başkanın Faiz Artırdı Diye Yakasında Tutarak Hırpaladığı Adam William McChesney Martin Geri Adım Atmadı
1950’de patlayan Kore Savaşı ile ABD enflasyon yüzde 21’e ulaştı.
Fakat FED bu kez İkinci Dünya Savaşı’ndaki hataları
tekrarlamak niyetinde değildi.
Faizleri ve piyasaya para sürümünü günlük ihtiyaçlarına göre
ayarlamak isteyen Truman yönetimi ile FED karşı karşıya geldi.
Gerilim aylarca sürdü.
Sonunda Harry Truman’ın da eğilimini değiştirmesiyle ABD Merkez Bankası FED ile Hazine Bakanlığı arasında 4 Mart 1951 günü, ‘Hazine – Merkez Bank Anlaşması’ diye tarihe geçecek bir bağımsızlık protokolü imzalandı.
Faiz oranlarını belirlemek artık FED’in kendi iç kararına
dönüştü.
Hükümet etkisinden bağımsız bir yapıya kavuşan FED’in art
arda aldığı faiz artırma kararları enflasyonu 1 yıl içinde tek haneli rakamlara
indirdi.
Fakat söz konusu protokolün karşılığı olarak Truman yönetimi
ise merkez bankasını etkisi altına almak için FED Başkanlığı’na,
Hazine Bakan Yardımcısı William McChesney Martin’i atadı.
Bundan dolayı 1951 Martı’nda birçok gözlemci, ‘FED çatışmayı
kazandı ama savaşı kaybetti’ yorumu yapacaktı.
Fakat Martin de kendisini atayan politikacıların kariyer
ihtiyaçlarına değil, yasalara ve ülkenin uzun vadeli ekonomik ihtiyaçlarına
göre hareket etmeye başladı.
Onun yaklaşık 20 yıl sürecek FED Başkanlığı’nda, Merkez
Bankası’nın temel önceliği her zaman ülkede fiyat istikrarını korumak ve
makroekonomik istikrar oldu.
Yıllar sonra Truman ve Martin New York’ta karşılaştıklarında
Truman, sadece ‘hain’ diyecek ve konuşmadan geçip gidecekti.
Fakat tarih, Truman’ın değil Martin’in haklı olduğunu gösterdi.
4 Mart 1951 anlaşması, Merkez Bankası’nın bağımsız olduğu modern döneminin başlangıcıdır.
Fakat FED ile Hazine arasındaki bu protokol bir yasal düzenleme değildi hatta resmi bir anlaşma bile değildi. Sadece ABD yönetimi, FED’e müdahale etmemeyi kabul ettiğini beyan ediyordu.
Beyaz Saray ile FED arasındaki asıl bağımsızlık sınavı yaklaşık 15 yıl sonra yaşanacak
FED Başkanı William Martin ise soğuk kanlı, ilkeli ve uzun
vadeli kararlara daha değer veren bir yapıya sahipti.
Gazeteciler küçükken Presbiteryen rahibi olmak isterken ekonomist olmuş Martin’e bu dindarlığına atıfla ‘mutlu püritan (dindar)’ lakabı takmışlardı.
Lyndon Johnson başkan olur olmaz, Kennedy’nin mirası diyerek
vergi kesintisi tasarısını Kongre’den geçirmeyi başardı.
Ama hemen ardından Kennedy’nin bir başka mirası Vietnam’daki
gerginliği bir savaşa da dönüştürdü.
Bir yandan da ABD sosyal güvenlik sisteminin merkezindeki
Medicare ve Medicaid yasalaştı.
Halk memnundu, Johnson memnundu ve 1968’de yeniden başkan seçileceğine güveni de artmaya başladı.
Fakat FED Başkanı Martin ise bu manzaraya baktığında farklı
bir tablo görüyordu.
Devlet elde ettiğinden çok ama çok fazla para harcıyordu.
Amerikan yönetiminin bir yandan Vietnam Savaşı diğer yandan
sosyal güvenlik sistemini finanse etme çabası Amerikan ekonomisinde harareti
hızla yükseltiyordu.
Üstelik vergi kesintisi yasası nedeniyle devletin vergi gelirleri de düşmüştü.
Yaklaşan ekonomik yangını herkesten net şekilde görebiliyordu.
Johnson’ı gidişat hakkında uyarmaya başladı.
‘Faiz oranlarını yükseltmemiz gerekecek’ dedi.
Johnson ise, ekonomi bilen başka insanlarla konuştuğunu ve onların bu görüşte olmadığını söyleyecekti.
Merkez bankası, ülke ekonomisinin uzun vadeli çıkarı hakkında endişeliydi.
Johnson yönetimi ise, sandığa kadar kısa vadeli görünümün ışıltısıyla ilgiliydi
Başkan Lyndon Johnson hemen o gün Adalet Bakanını aradı ve
“Bu adamı derhal koltuğundan almamın yasal bir yolu var mı?’’ diye sordu. Yanıtla hayal kırıklığına uğradı.
Bakan, ABD Başkanı’na, Merkez Bankası başkanını politika ve yaklaşım farklılığı gerekçeleriyle görevden almasının yasal olarak imkansız olduğunu söyledi.
3 Aralık günü FED’in faiz oranını yarım puan yükselten kararı kamuoyuna açıklandı.
Başkan Johnson buna çok sinirlendi ve Merkez Bankası Başkanını derhal Texas’taki çiftliğine çağırdı.
ABD ekonomik tarihinin en dramatik anlarından biri Martin’in, 6 Aralık 1965 günü Johnson’ın çiftliğindeki ofisine girmesiyle
başladı.
Johnson hiç selamlamadan,
‘’Bu kararın beni çiğnemek olduğunu biliyorsun.
Beni sırtımdan hançerledin.
Sen ve Merkez Bankası kendinizi ABD Başkanı’ndan daha mı üstte
görüyorsunuz?
Benim isteklerimi ve politikalarımı nasıl göz ardı edersiniz!
Bu çok alçakça!’’ diye bağırmaya başladı.
Ve Bill Martin’in yakın dostu da olan biyografi yazarı Robert
Bremner’in aktardığına göre sözlü taciz, bir anda fiziki hırpalamaya dönüştü.
Uzun boylu bir insan olan ABD Başkanı Johnson
Merkez Bankası başkanını yakasından yakaladığı gibi duvara yapıştırarak bağırmaya devam etti.
Bill Martin, sakince,
“Sayın başkan, kendimizi ABD Başkanlığı’nın üzerinde görüyor değiliz.
Size defalarca faiz oranını yükselteceğimizi söyledim.
Şahsen söyledim.
Yönetiminize resmen bildirdik.
Önceden defalarca haberdar ettim.
Bununla beraber gayet eminim ki Merkez Bankası Yasası
Faiz oranlarını
belirleme sorumluluğunu Merkez Bankası Kurulu’na vermiş durumda.
Yasalarımıza göre Merkez Bankası’nın kararlarının nihai karar olduğu birkaç şeyden biri de faiz oranı’’ açıklaması yaptı.
Martin, Johnson’ın kabadayılığına rağmen tek adım geri atmayacağını böylece açık etti.
Merkez Bankası Başkanı Bill Martin’in
ABD başkanının bu ağır psikolojik ve hatta fiziki baskısına rağmen o an geri adım atmaması
Bankanın kararının kesin olduğunu belirtmesi
1951’de bir protokol konusu olan
Merkez Bankası’nın bağımsızlığını gerçekten tahkim eden şey oldu.
Tarık Başçıl _ 22.03.2021
Yorumlar
Yorum Gönder