Sevgi Verip, Sevgi Almanın. Neresi Yanlış Olabilir ?


Dünya’ya Öyle Şanslı Kadınlar Gelmiş ki

Nazım Hikmet’in 

Vera’sı



Piraye’si
Nazım Hikmet mesela her aşk acısı sonunda kavuştuktan sonra vazgeçti.

Franz Kafka’nın 
Milena Jesenka’sı


Franz Kafka Milena'nın uğrunda hasta oldu
Gece nöbetleri geçirdi
İmkansız ve mektuplarda bulduğu aşkı oldu Milena.

 Dora Diamant’sı




Cemal Süreya’nın sevdiği
Edip Cansever’in hayranlık duyduğu
Ama Turgut Uyar’ın evlendiği kadın 

Tomris Uyar



Cemal Sürey'a aşkı için fedakarlık yaptı ama olmadı.
Edip Cansever uzaktan bakmakla yetindi.

Ümit Yaşar’ın 
Ulufer Hanım’ı


Ayten’i





Sezai Karakoç’un 
Muazzez’i 



Orhan Veli’nin 
Nahit Hanım’ı



Öyle şanslı kadınlar ki bunlar erkekleri tarafından şiir gibi sevilmişler resmen.

‘’Şiir gibi sevilmek’’ ne muazzam bir şeydir kim bilir.

Biri tarafından size sayfalar dolusu şiirler yazıldığını düşünün
Biri tarafından masumca sevildiğinizi düşünün ne güzel şeydir o.

Şiir gibi seven adamların
Şiir gibi sevilen kadınların da üzüldüğü ihanete uğradığı sevildiklerini sandıkları bir gerçek.

Her Aşk 
Filmi Gibi Mutlu Bitmiyor 
Gerçek Hayat Aşkları

Mutlu başlıyoruz bir yerde evet ama neden böyle sürmüyor diye soruyor musunuz hiç kendinize?

Bir zamandan sonra
Her şey kötü oluyor
İnsan sevilmediğini anlıyor ve sonrası hüsran.

Ama bunlar yanlış mı?

Bence değil.
Sevgi verip sevgi almanın neresi yanlış olabilir ki.


Bu Dünya
Sevgiyle Dönüyor

Güzel Bir Hafta Sonu Geçirmenizi Dilerim

Tarık Başçıl  _17 Mayıs 2024

Yorumlar

  1. Bu yazdığın tüm üstatların hepsi birbirinden değerli değerlerimiz. Emeğine sağlık

    YanıtlaSil
  2. Bunların hepsi mi acı çekmişler ya

    YanıtlaSil
  3. Tarık Hocam, bunlar bu aşkı ve sevgi yaşamamış olsalar idi. Bu kadar güzel eserler çıkaramayabilirlerdi

    YanıtlaSil
  4. Tomris Uyar "edebiyatımızın yengesi" olur🙂 İlk evliliğini Ülkü Tamer`le yaptı, henüz üniversite yıllarında. Sonra sıradakiler..

    YanıtlaSil
  5. Nazım'ın pirayeye haksızlık yaptığını düşünmüşümdür hep.
    Kadın yıllarca senin hapishaneden çıkmanı beklesin
    Sen dayı kızınla...

    Neyse sanatçıların özel hayatına girersek çıkamayız (hemen hepsi için geçerli)
    Yaptıkları işi nasıl ne derece yaptıklarına bakmak lazım..

    YanıtlaSil
  6. 1930 yılında Piraye, Nâzım Hikmet’in kardeşi Samiye ile arkadaş olur.
    Ardından Nâzım Hikmet’le aralarında tutkulu bir ilişki başlar.
    O günleri Piraye’nin oğlu Memet Fuat şöyle anlatıyor:

    Derken birdenbire Piraye çıktı ortaya.
    Piraye, kendisini bırakıp Paris’e giden, bir türlü geri dönmeyen kocası Vedat Örfi’den boşanmak üzere, kayınpederi Mehmet Ali Paşa’nın Erenköy’deki köşkünden ayrılıp Kadıköy’e, annesinin evine geldiğinde, iki çocuklu yirmi dört yaşında genç bir duldu.

    Nâzım ile Piraye’nin tanışmaları, yakınlaşmaları, önemli sorunlara yol açtı.
    Piraye’nin aklı iki çocuğundaydı.
    Kocasından daha resmen boşanmamıştı.
    Ayrıca, annesi ile babası, komünist olduğunu her yerde açık açık söyleyen, başına neler geleceği bilinmeyen işsiz güçsüz bir şairle evlenmesini istemezlerdi. İkinci kocasını yüreğiyle değil aklıyla seçmeliydi.

    Bir ‘küçük burjuva’ evliliği yapacak, bahçesinde ebruli hanımelleri açan kutu gibi bir evde, çocuklarıyla birlikte mutlu yaşayacaktı.
    Yeni bir dünyanın gelmekte olduğunu biliyordu. Ama onun saçları ölmekte olan eski dünyanın parmaklarına dolanmıştı bir kere, başını kurtarması olanaksızdı.
    Nâzım’ı kendisinden soğutmak için söylediği sözler, şamar gibi şiirlere konu olunca, bu kez de kızıyor, üzülüyordu.
    Ne yapsa boşunaydı. Karşısında tuttuğunu koparan, ayrıca sevdasını dile getirmeyi çok iyi bilen bir insan vardı.

    YanıtlaSil
  7. Fırtınalı bir ilişkinin sonunda 1932 yılı başlarında evlenmeye karar verirler, Piraye 3 Eylül 1932’de kocası Vedat Örfi Bengü’den ayrılır. Nikahlanmak için 1935 yılını bekleyeceklerdir.

    Nâzımcığım,
    Üzülme. Sen orada sıkıldıkça biz burada daha çok azap çekiyoruz.
    Bilirsin, benim güzel bir huyum vardır, her felaket karşısında taş kesilirim. Sen de öyle yap, üzülmekle, sıkılmakla eline bir şey geçmez. Bizi düşünme, ben her işi düzeltirim. Çocuklarının başında ben varım. Yoksa bana itimadın yok mu?

    Sıkılma. Sana kitap gönderdim, onları oku, vakit geçirmeye çalış. Çok sinirlendiğin zaman beni hatırla, sen orada sıkıldığın zamanlar, ben burada duyuyorum, hastalanıyorum.

    Bir defter al, hatıralarını, her gün duyduklarını yaz. Eminim ki mektupların kadar güzel olacaktır.

    Beni şimdiye kadar hiç üzmedin, böyle kötü şeyle düşünme.

    Güler yüzlü olur muyum, bilmem ama, senin yanında her zaman dünyanın en bahtiyar kadını idim, öyle de kalacağım. Kocasından, on sene sonra, atıldığı hapiste hâlâ aşk mektupları alan kadının bahtiyar olmaması için ancak deli olması lazım. Sen en güzel senelerini bana verdin, en güzel aşk şiirlerini bana yazdın, en kuvvetli yazılarını benim yanımda yazdın, bütün eserlerinde benden bir parça var.

    Yüzündeki birkaç çizgi de benim yüzümden olmadı mı, Nâzım?

    Seninle ben aynı insanız gibi geliyor bana, sen ağladığın zaman ağlamak, güldüğün zaman da gülmek istiyorum.

    Suçsuz olduğun artık bence malum. Mektubun ferahlattı beni. Şimdi sevinçle, üzülmeden, kendimizi oyalayarak çıkacağın günü bekleyelim. Sabırlı olalım, elbette bir gün bu cezayı kâfi görecekler.

    Çocuklar ve evdekiler mektup yazdılar, gönderiyorum. Haber’den on beş lira aldım. Vedat’ın borcunu ödedim. Param var. Merak etme.

    Gözlerinden, ellerinden öperim.

    Piraye

    Nâzım Hikmet. Nâzım ile Piraye (Mektuplar 1). Yay. Haz. Memet Fuat. Adam Yayınları 7. Baskı. 1993.

    YanıtlaSil
  8. 1947 yılında Münevver Andaç’a aşık olana dek Nâzım Hikmet için Piraye hem sevgili hem yoldaştır.

    Yazdıklarını gönderip yorumlarına önem verdiği, sayısız mektup ve şiir yazdığı, başyapıtı Memleketimden İnsan Manzaraları’nı adadığı, zihinsel gelişiminde büyük payı olan bir sevgili.

    Nâzım Hikmet, Piraye’nin çocuklarını da kendi çocukları gibi benimser.

    Özellikle Memet Fuat ile ilişkisi hakiki bir baba-oğul ilişkisinin ötesine geçer.

    Memet Fuat daha sonra Türkiye’nin önde gelen eleştirmen ve yayıncılarından biri olur, Nâzım Hikmet’in eserleri onun çabaları sayesinde okurlarına ulaşır.

    YanıtlaSil
  9. 1951 yılında Moskova'ya ayak basan Nazım Hikmet ile Vera Tulyakova 1955 yılında tanışmışlar

    1959 yılında da evlenmişlerdi.
    Vera, Nazım'ı tanıdığında 23 yaşındaydı, Nazım ise 53.

    Aralarındaki yaş farkına rağmen büyük bir aşktı yaşadıkları.

    Vera'nın bu büyük aşkı yaşamının sonuna kadar sürdü.

    Şimdi ise aynı mezarda sonsuza kadar yaşayacak.

    YanıtlaSil
  10. Franz Kafka, son yıllarını son aşkı Dora Diamant ile geçirdi. Kendisinden oldukça küçük bir kadın olan Dora, Kafka’nın ilk defa mektup yazmadan konuştuğu, sevgisini yanında yaşadığı tek kadındı..

    “Ben, Kafka’yı gerçekten çok sevdim..”
    Dora Diamant

    YanıtlaSil
  11. Milena Jesenska.
    1944 yılında almanya toplama kamplarında ölen
    Franz Kafka'nın iki yıl boyunca mektuplarla yasak aşk yaşadığı evli kadın.

    YanıtlaSil
  12. Milena Jesenska, Kafka'yı almanca'dan çekçe'ye çeviren kadındır.

    Bu çeviriler münasebetiyle yazar ile tanışır ve birbirlerine aşık olurlar.

    Ne var ki, aşkları mektup aşklarından öteye geçmez.

    Tutucu praglıların pek de hoş karşılamadıkları uçarılıkta, deli fişek, dönemin marjinal gruplarıyla içli dışlı olan bir kadındır.

    Hakkında çıkartılan söylentiler bile kitaplaştırılmıştır.

    YanıtlaSil
  13. Milena Jesenska, tıp fakültesinde okurken, babasının itirazına rağmen bir doktorla evlenir ve prag'ı terk ederek viyana'ya yerleşir.

    Sık sık prag’a dönmek istese de, bir türlü dönemez.

    Kafka’nın veremi de sürekli ilerlemektedir.
    Haliyle onun bu hastalığı pek çok isteklerini engellemektedir:
    Aşkları; düşsel mekânlarda ve geçmişle geleceğin şimdiyle harmanlandığı karmaşık zaman labirentlerinde; bir örülmekte, bir çözülmektedir.

    Kafka; dış gerçeklerle iç gerçeklerin sürekli çatıştığı dünyasındaki çalkantıların bulanık yansımalarını, mektuplar halinde sürekli milena’ya aktarmakta ve bunları aynı zamanda kitaplarına da yansıtmaktadır.

    Ne var ki, milena da kafka’yı anladıkça, onun karmaşık labirentlerine kapılmakta; bu yüzden kendisi de sık sık umarsızlığa düşer.

    1939’da, işgalci nazilere karşı giriştiği eylemler sonunda, gestapo denen gizli polis örgütünce toplama kampına gönderilir.

    Ne yazık ki, sadece kafka'nın sevgili milenası olarak bilinir.

    Oysa, insancıl bir dünyanın kurulması ve o dünyada sosyalizmin zaferi için yaşamı pahasına mücadele vermiş cesur bir kadındır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneler Günü İçin 3 Derleme

Kağıt Bardak ve Makam

Yaşam Trenimiz

Bilge ve Cahil

Sultan Abdülaziz’in Dişi Ağrımamış Olsa idi. Gezi Parkı Davası Olmayacaktı. Niye Aron Angel İlgisi Var ve Belediye Seçimi

Afrika Niye Önemli

Unutulmaz Film Sahneleri ve Müzikleri _ 2

Hayattan, Edebiyattan, Tarihten ve Filozoflar gibi Ünlü Kişilerin Sözler ve Videolar Serisi _ 040

Bazen Önüne Gelecek Çok Büyük Fırsatı, Aslında Fırsat Olmadığını Görebilen Kişi Olmak. Sizi Sony Yapabilir

Film Önerim _ Bitmeyen Sınav (12th Fail) _ Biyografi _ Hindistan _ 2023 _ İmdb 9,1