Kayıtlar

Git de Çalışma

Resim
İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar Okul duvarında bir ilan gördüm: "Avrupa'ya talebe yollanacaktır." Allah Allah, dedim! Ülke yıkık dökük Her yer virane Lozan yeni imzalanmış Bu durumda Avrupa'ya talebe Lüks gibi gelen bir şey Ama bir şansımı denemek istedim.  150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz.  Benim ismimin yanına Atatürk "Berlin Üniversitesi'ne  gitsin." diye yazmış. Vakit geldi Sirkeci Garı 'ndayım; Ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı?  Beni orada unuturlar mı?  Para yollarlar mı? Tam gitmemeye karar verdiğim. Geri döndüğüm sırada bir posta müvezzi ismimi çağırdı. "Mahmut Sadi! Mahmut Sadi!* *Bir telgrafın var." "Benim" dedim. Telgrafi açtım, aynen şunlar yazıyordu: Sizleri Bir Kıvılcım Olarak Yolluyorum Alevler Olarak Geri Dönmelisiniz. İmza Mustafa Kemal Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım.  Şimdi Gel de G itme Git de Çalışma Dön de Bu ülke İçin  Canını Verme.   dedim . Düşünün 1924'...

İş Bulamadı. Ama Holding Sahibi Oldu

Resim
Ortaokuldayken rüyalarımda mimar olmak vardı.  Muhteşem, sıra dışı bir mimar olan Amerikan mimar Frank Lloyd Wright’ın hayatını anlatan bir kitap okudum;  The Fountainhead (Hayatın Kaynağı – Ayn Rand). Rüyalarıma girdi o kitap ve Wright gibi meşhur mimar olacağım dedim.  Fakat sonra 1942’de Varlık Vergisi geldi ve mahvolduk.  Evin eşyası satıldı.  Babam Aşkale’ye gitti, döndüğünde kırık bir adam geldi:  41 yaşında, beyaz saçlı, mahvolmuş bir adam. Bir daha kendine gelemedi.  İki üç sene Ankara’dan büyükbabamdan gelen paralarla yaşadık, berbat yıllardı bunlar. Tabii mimarlık hayalleri filan bir kenara atıldı Karaköy’de bir şirkette git-gel işlerine başladım; Çay götür, börek al, telgrafhaneden telgrafları getir… Sonra, bir kanun geçti ve gayrimüslimler de subay olabilir dediler.  Hemen askere gittim, yedek subay oldum.  Orada benim İngilizce bildiğimi zannettiler, halbuki ben Fransızca biliyordum.  Beni Amerikalı bir binbaşının yanına ver...

Türk Sinemasının İlkleri

Resim
1. Film gösteriminin yapıldığı ilk yer Yıldız Sarayı’dır (1896) Padişah ve ailesi için özel bir gösterim yapılmıştır. 2. Sürekli film gösterilen ilk salon Beyoğlu’ndaki Cinema Pathe’dir (Osmanlı tebaasından bir Alman Yahudisi olan Sigmund Weinberg tarafından 1908’de açılmıştır) 3. İlk Türk filmi olarak kabul edilen film, Fuat Uzkınay’ın 1914’te çektiği Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı isimli filmdir Film maalesef günümüze ulaşamamıştır.  İlk film olma meselesi de biraz tartışmalıdır.  Zira, Osmanlı tebaasından ilk filmi Manaki kardeşler 1905 yılında çekmiştir.  Ama Türk olmadıkları için; İlk film konusunda daha yaygın kabul Fuat Uzkınay’ın filmi olduğu yönündedir. 4. Yurt dışında çekilen ilk Türk filmi ise Koruyan Ölü ‘dür(1917) Filmde büyük kente gelen iki kız kardeş ve onların peşlerine düşen şeytan ruhlu bir adamın öyküsü işlenmiştir. 5. Yurt dışına satılan ilk Türk filmi, iki erkeğin bir dilber için yarıştığı Binnaz (1919) isimli filmdir Binnaz (1919 Ayrıca fi...

Ben de Çöken Eğitim Sistemini Anlattım

Resim
Hababam Sınıfı'nı yazdıktan sonra Rifat Ilgaz'a sormuşlar: "Nasıl bu kadar çok güldürebildiniz? Rıfat Ilgaz ise şu mükemmel cevabı vermiş: Eskiden idamlar sabaha karşı yapılırmış. Belli bir süre sonra idam yaklaştığında tüm dükkanlar açılmaya Esnaf satış yapmak için bağırıp çağırmaya başlamış. Bunun üzerine aileler de o saatlerde sokağa çıkmaya başlamış İdam vakitleri panayır havasına bürünmüş. Sonuçta da ölen bir adama bakarak Gülen bir halk görüntüsü oluşmuş. Ben de Çöken Eğitim Sistemini Anlattım. Hepimiz Ölen Bu Sisteme Bakarak Güldük.

Abdal ve Aptal

Resim
1. Dervişliğin şanındandır Abdal olan aptal olanı bağışlar. 2. Abdal, (hali) 'değişen' demektir Aptal 'değişmeyen'. O nedenle Abdal evrilir Aptal devrilir. 3. Abdal anlamak Aptal anlaşılmak ister Oysa hakikatteAbdalın anlaşılma'ya Aptalın anlama'ya ihtiyacı vardır. 4. Abdal olan hazzın (güzelin) peşinden koşar Aptal olan yararın (çıkarın). Bu yüzden Abdal hep acı çeker Aptal daima zarar eder. 5. Abdal anlar ve susar Aptal anlamaz ama yine konuşur. 6. Abdal yaptığı kötülükten, yapmadığı iyilikten pişman olur Aptal'sa yaptığı iyilikten, yapmadığı kötülükten. 7. Abdal düşteyken uyarılınca uyanır ve utanır Aptal ise ne uyanır, ne utanır, sayıklamaya devam eder. 8. Abdal tebessüm eder sevindiğinde Aptal sırıtır, bu yüzden Üzüldüklerinde Abdal ağlar Aptal zırlar. 9. Abdal borçlu gibi sever, asla bedel ödemekten çekinmez Aptal ise alacaklı gibi sevdiği için en küçük anlaşmazlıkta hacze gelir. 10. Abdal durur ve düşünür Aptal düşünür ve durur. Ne ki düşünen hemen su...

Bonhoeffer’ın Aptallık ( Cahillik) Teorisi

Resim
Dietrich Bonhoeffer Aptalların  Kötülerden daha tehlikeli olduğunu savunan Nazi karşıtı bir ilahiyat doktoru ve papaz Ünlü bir Alman psikiyatristin oğlu Berlin ve New York’ta üniversite eğitimi görüyor Dietrich Bonhoeffer, Alman Lüteryan teologdur Bonhoeffer, kendisi rejime, özellikle de Antisemitizme karşı çıkması ile tanınır Nisan 1943’te Gestapo tarafından tutuklanıyor Bir buçuk yıl Tegel hapishanesinde ve daha sonra transfer edildiği Flossenbürg toplama kampında hapsediliyor. Bonhoeffer hapisteyken Şairler ve düşünürlerden oluşan bir ülkesinin nasıl bir korkaklar Düzenbazlar ve suçlular kolektifine dönüştüğünü düşünmeye başladı.  Sonunda, sorunun kökeninin kötülük değil Aptallık olduğu sonucuna vardı. Bir düşmana karşı savaşabiliriz.  Ama aptallığa karşı savaşamayız.  Aptallık topluma en büyük zararı verir.  Kişi kötülüğe karşı protesto edebilir Güç kullanarak kötülük önlenebilir ancak aptallığa karşı savunmasızız. Aptal (daha doğrusu cahil) kişilere kan...