DNA’nın Lisanı Bilmemizin Ne Faydası Olacak ?


Bugün biraz sıkıcı 
Daha doğrusu okuması sıkıcı bir konuyu derlemek istedim.
Tüm dünyadaki canlı diye adlandırdığımız her şey DNA ya sahip

Bu konu hakkında okullarda yıllarca okuyoruz
Ama çok uzun ve ayrıntı olduğunda öğrenmesi ve aklımızda kalması biraz zorlanıyoruz

Bunu için
Kısa kısa uzatmadan bu konudaki tüm bilgileri özetlemeye çalışacağım
Ayrıntılı öğrenmek isteyenler içinde KIRMIZI yazılı kelimeler işaretleyerek 

Kırmızı kelimelere tıklar iseniz sizleri "Vikipedi" yönlendirecek ve daha ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz.

Uzun olduğundan ilgi duyar iseniz boş bir zamanınızda okunduğunda
Tüm öğrenim hayatımızdaki 
Bu konuda okuduğumuz bilgilerin kısa özeti olacak

Bir de güncel çalışmalar ve gelişmeler içermektedir.


Tarık Başçıl  _    26 Ekim 2025




Not: 
Kırmızı yazılı kelime gördüğünüzde tıklar iseniz
Sizi "Vikipedi" e yönlendirir
Onun hakkında daha fazla bilgiye ulaşmış olursunuz

★★★★★★★★★★★★★★★★★★★

DNA’nın Lisanı;
Genetik şifrenin üç harfli sözcükleri her varlıkta aynıdır.




GCG de Alanin anlamına gelir


Yarasalarda, böceklerde, kayın ağaçlarında, bakterilerde kısaca canlı diye adlandırdığımız hepsinde durum aynıdır. 

Bu sözcükler
Yanlış şekilde Arkebakteri olarak adlandırılmış olan


Atlantik Okyanusu’nun yüzeyinden binlerce metre derinlikteki kaynayan sülfür kaynaklarında yaşayan organizmalarda 

Ya da çapraşıklığın mikroskobik kapsülleri olan virüslerde de aynıdır.

Dünyada nereye giderseniz gidin
Hangi hayvana, bitkiye, böceğe ya da su damlasına bakarsanız bakın

Eğer canlıysa 
Aynı sözlüğü kullanıyor
Aynı şifreyi biliyordur.

Bütün Yaşam Tektir. 
Genetik şifre
Açıklanamayan sebeplerden ötürü başta Silli protozoalar olmak üzere



Birkaç yerel anormallik dışında her varlıkta aynıdır. 
Hepimiz tamamen aynı lisanı kullanıyoruz.

Genom
DNA (Deoksiribo Nükleik asit); 
Karbon, hidrojen, oksijen, azot, fosfat atomlarından oluşan
Hücrenin bütün hayati fonksiyonlarında rol alan dev bir moleküldür.


DNA’yı oluşturan Nükleotidler üç bölümden meydana gelmişlerdir.


İnsan hücrelerinde bulunan DNA yaklaşık 3 milyar baz çiftinden oluşmuştur
Yaklaşık 1 metre uzunluğundadır.

Yaşamın kodunun keşfedildiği andan itibaren
Bilim çevresi insanları
Yaşamın genetik mavi kopyasını bir “lisan” olarak tanımladılar.

Yaşamın inşa edici bloklarını tanımlamak için 
Yaşamın kimyasal kodunun “lisanı”nını çözmek gerekir. 

DNA
İnsanlık ailesi olarak bizi ayırabilecek farklılıkları aşan tek mesajı
Saklayan ve koruyan lisandır. 

Bedenlerimizdeki mesajı açığa vurmak için
Yaşamın alfabesini anlamamız gerekir.

İnsan Genom Projesi;
26 Haziran 2000 de, biri özel diğeri federal iki rakip şirket
İnsan DNA sını oluşturan bazların nasıl düzenlendiğinin ilk haritasını üretmek için kaynaklarını birleştirdiklerini bildirdiklerinde


Dünya ilgi içinde izledi. 
Bu haritayı resimlemede
Alfabetik harflerin görünür sonsuz akımları televizyon ekranlarımıza ve popüler dergilerin sayfalarına yansıdı.

Yaşayan Hayatın Her Hücresinde
Ortaya Çıkarılan Kod


James Dewey Watson ve Francis Crick’in keşfinin dehası DNA molekülünün kendisini tanımlamalarında yatmaktadır. 


Çok teknik olmayan terimlerle
Yaşamın inşa edici blokları şaşırtıcı şekilde basittir

Hem dikkate değer şekilde hızlı ve verimli
Aynı zamanda göze hoş gelen bir şekilde düzenlenmiştir. 

Genetik araştırmanın özü tüm yaşamın sadece 
Dört kimyasal bileşenin kombinasyonları olarak oluştuğu anlayışına dayanır. 

Bu temel yaşam birimleri
Adenin, thymin, guanin ve cytosin (sırası ile A, T, G ve C)


DNA nın bazları olarak adlandırılır
Var olduğu bilinen yaşamın her formunu üretmek için gerekli bilginin tümünü taşırlar. 

En küçük tek hücreli organizmalardan
Tek bir insan bedenini oluşturan 100 trilyon hücreye kadar
Her yaşam formunun kodu bu dört bazın farklı düzenlenmesinden yapılmıştır.

Sadece kısmen anlaşılan bir proses vasıtası ile
Bazlar kendilerini kesin/kusursuz çiftler halinde düzenlerler

Bu baz çiftleri olarak bilinir
Yaşamın mavi kopyalarını üretmek için modelleri içeren her bir çift diğer çiftlerle birleşir. 


Başka bir deyişle
Her baz sadece özel bir partner ile çalışır

Guanin daima cytosin ile çift oluşturur (G – C)
Adenin daima thymin ile çift oluşturur (A – T). 

Çiftler birbirine karşı zıt olarak düzenlenir
Kıvrılan merdiven basamakları oluşturarak 

Merdivene benzer bir yapı oluştururlar
Bilinen çifte sarmal. 

Bu baz çiftleri son birkaç yıldır aşina olan gen kodu rakamlar ve işaretler sistemini oluşturur.

Bazıları yüzlerce harf uzunluğunda olan diziler 
İnsan DNA molekülünde farklı yerlerde teşhis edilen bazları temsil eder. 

Bu kombinasyonlar genler olarak bilinir. 
Bir tür olarak bizi eşsiz yapan 23 çift canlı bilgiyi (Kromozom) oluşturan genler grubudur.


Bu kodun görünüşünü resimlemek için

1. kromozomun bir kısmın
İnsan kromozomu 1 in bir parçasından iki yüz kırk bazı şu şekilde sıralayabiliriz;

GATCAATGAGGTGGACACCAGAGGCGGGGACTTGTAAATAACACTGGGCTGTAGGAGTGA TGGGGTTCACCTCTAATTCTAAGATGGCTAGATAATGCATCTTTCAGGGTTGTGCTTCTA TCTAGAAGGTAGAGCTGTGGTCGTTCAATAAAAGTCCTCAAGAGGTTGGTTAATACGCAT GTTTAATAGTACAGTATGGTGACTATAGTCAACAATAATTTATTGTACATTTTTAAATAG


DNA Şifresinin Sözcükleri: Kodonlar
Genetik kodun içinde "üçlü kodlar"
Yani her biri belli bir amino asiti şifreleyen üç nükleotidli kodlar saklıdır. 

Peki acaba bilim insanları 
Bu amino asit kodunu nasıl keşfetti
Şifreyi nasıl çözdü ?

Hücrede bulunan mRNA’nın (haberci/mesajcı RNA)
Kromozomal DNA’nın ilgili bölümünü kopyalayıp

Üretilecek proteindeki amino asit sıralamasını belirlediği anlaşılınca
Ardından gelen soru
Bu sürecin tam olarak nasıl işlediği oldu. 


Yani DNA Ne Yapar? 
Doğal olarak türeyen proteinlerde 
20 çeşit amino asit bulunabildiği uzun süredir biliniyordu. 

Ayrıca mRNA’da sadece 4 çeşit nükleotid olduğu da bilgi dahilindeydi
Yani 20 farklı amino asit
Sadece 4 harfli bir kod ile şifreleniyor demekti.

DNA’nın Alfabesi : Tercüme edildi.

19. yüzyılda icat edilen Mors alfabesi telgrafla iletişimi mümkün kıldı. 
Bu alfabenin sadece iki harfi vardı: “Nokta” ve “Çizgi.” 
Ancak bu iki harfle sayısız kelime ya da cümle kodlanabiliyordu.

DNA’da ise :
• Alfabe sadece 4 harften ibarettir.
• Her harf; organik baz veya nükleotid denilen kimyasal bir molekülü temsil eder:

Adenin A
Sitozin C
Guanin G
Timin T

• Harflerin çeşitli şekilde dizilerek oluşturduğu genetik kelimelere “Kodon” denir.

• Genetik dilde bütün kelimeler (kodonlar) sadece 3 harften oluşmuştur :
GCG : Alanin

• Genetik kelimeler (kodonlar) bir araya gelerek “gen” adını verdiğimiz öyküleri oluştururlar.


• Bir gen ortalama 27.000 harf içerir.
• Genler ve aralarındaki uzun boşluklar “bölümleri”
Yani kromozomları oluşturur.

• 23 kromozomun (bölümlerin)
oluşturduğu “kitaba”
Yani bir canlıyla ilgili genetik bilgilerin bütününe “genom” denir.

• Organik bazların dizilimi, yani sıralanma şekli, genomdaki yönergeleri meydana getirir.

Hurda DNA
Kalıtsal özellikler, DNAnin ikili sarmalının üzerinde bulunan genler vasıtasıyla nesilden nesle aktarılır. 

DNA’nın en temel işlevi, protein kodlamaktır. 
Ancak DNA’da protein kodlamayan bölgeler de bulunur. 

Bu bölgelerin bazılarının bilinen hiçbir biyolojik işlevi yoktur ve karşılaştırmalı gen analizleri bu bölgelerin canlılara doğaya uyum konusunda herhangi bir avantaj sağlamadığını gösterir. 

Hurda (Çöp) DNA, herhangi bir işlevi olduğu bilinmeyen DNA bölgelerini tanımlamak için kullanılan terimdir.

Genler; “İnsanın tüm özelliklerini belirleyen bilgileri kodlayan zincirler” olarak tanımlanırlar. 

Genlerimiz DNA’nın %10 luk bir kısmını oluşturur ve proteinleri kodlayarak fiziksel ve fonksiyonel özelliklerimizi belirler. 

Geriye kalan %90 lık DNA kısmına ise “kodlamayan DNA” denir. Kodlamayan
DNA kendi içinde üç gruba ayrılmıştır.

1. Genler arasında sıkışmış durumda bulunan intronlar,
2. Aynı nükleotid dizisinin art arda sıralanmasıyla oluşmuş daha uzun zincirler meydana getiren tekrarlı (repetitive) DNA’lar,
3. Genlerdeki kompleks dizilimi andıracak şekilde sıralanmış sahte genler(pseudogene)

İnsan genomunun (insanlardaki bütün genlerin) yaklaşık %90'ı kodlamayan DNA’dır demiştik. 


DNA örnekleri kullanılarak yapılan kimlik tespitlerinde de büyük ölçüde bu kodlamayan DNA kısımlarından yararlanılır.

26 Mart’ta (2018) eLife‘da yayımlanan bir araştırma
Çöp DNA’nın bir kısmının hayati bir rol üstlendiğini ortaya koydu.

University of Michigan’dan araştırmacıların yürüttüğü çalışmaya göre, bu genetik “çöp”, hücrenin hayatta kalabilmesi için önemli bir mekanizma olan kromozomların hücre çekirdeği içerisinde doğru şekilde bir arada bulunmasını garanti altına alıyor. 

Dahası, görünüşe göre bu fonksiyon, pek çok türde de korunmuş halde bulunuyor.


Hurda DNA’lar Asıl Genlerin Kodlayıcıları mı ?
Son araştırmalara göre hurda DNA’lar, kodlayan DNA’ları (yani genleri) kodluyormuş meğer...

Yani hiyerarşik kademeli ve gizli bir komut sistemi varmış DNAlarımızda …

Hangi proteinin nerede, nasıl ve ne kadar, ne zaman kodlanacağını; ne zaman durdurulup ne zaman başlatılacağını;

• Hangi genin hangi genle ya da hangi proteinin hangi proteinle birleştirileceğini; nereden nereye götürüleceğini;

• Hangi hücre ve dokunun hangi organda ne kadar ve ne zaman yapılacağını;

• Büyüme ve gelişmenin nerede nasıl düzenleneceğini;

Kök hücrelerin nerede hangi hücre, doku ve organlara dönüşeceğini;


• Hangi genin hangi koşullarda susturulup çalıştırılmayacağını ya da daha önce sessiz kalıp fonksiyon göstermeyen hangi genin hangi koşullarda yeniden çalışmaya başlatılacağını;

• Bir gen okunurken hangi bölümün okunup hangi bölümün okunmayacağını, ne zaman, nereden nereye atlanacağını;

• Hücrelerin hangi koşullarda çoğaltılacağını ya da öldürüleceğini;

• Ne zaman kanser geliştirileceğini, hücre çoğalma ve bölünmesini, kromozomların yapısını, belirleyen bir nevi şalter konumunda bekliyor hurda DNA’lar… 

O şalterleri neyin komutladığı ise bir üst programda yazılı ve şimdi artık sıra bunun gizemini araştırmakta!

DNA’da Yazılım Programı Var
Hurda DNA ilgili en ilginç çalışmalardan birisi Prof. Howard Chang’a ait.


Hurda DNA’ların üzerinde çalışmak isteyen Chang
Wall Street türev güvenlikleri uzmanı genç bir teorik fizikçi olan Dr. Lipshutz’den yardım istedi.

Lipshutz insan Genom Projesinin çok büyük veri tabanını birleştirerek, kodlanmamış dizilerin Kolmogorov entropisini hesapladı

Bunu düzenli, aktif genlerin entropisi ile karşılaştırdı
Kodlanmış DNA’lar ile kodlanmamış DNA’ların entropisinin (düzensizliğin ölçüsü) şaşırtıcı şekilde aynı olduğunu gördü.

Her iki grupta da gürültü ve ses vardı
Bu seslerin içerdiği bilgileri çözmek için belki eski lisanları bilmeye ihtiyaç vardı. 

Mısır, İbrani, Sümer lisanları açısından elde ettiği bilgilerin çözümlenmesi mümkün olabilirdi

Ancak bu alandaki hiçbir uzman kendisine yardımcı olamadı.
Sonunda Chang bulduğu mesajları çözmek için kriptologlara başvurdu. 

Ermeni Cumhuriyetinden bir kriptolog Dr. Adnan Mussaelian sabırla çalışmaya devam etti. 

Sürekli olarak kodlanmamış dizilerin tek kısa bir DNA çizgisinden önce geldiğini fark eden Dr. Adnan biyologların ALU (artithmetic logic unit) diye adlandırdığı en genel genin peşine düştü. 

Bilgisayar programcılığı eğitimi alan Dr. Adnan bu gene bilgisayar kodu muamelesi yaptı. 0-1 kodları yerine 0-1-2-3 (genetik kodun dört bazı) kodlarını kullandı.
Eylemsizliğe neden olan koddaki en genel sembolü, uyuyan bir kod yığını takip ediyordu. 

Adnan bir kaynak kod yakaladı
Deşifre etmek için sembollerle kullanılan bir program kullandı.

Bulduğu semboller arasında en yaygın olan ( / ) sembolü
Yani yorum sembolüydü. 

İki taksim (slash-bölüm) işareti arasındaki kodun asla uygulanmadığını gördü. 


Yani aslında taksim işaretleri arasındaki şey kod değil
Kodun yorumu idi ve bir komutla önündeki kodu uyandırmaya hazır bekliyordu.

Bu olağanüstü bir keşifti
Ancak kodları iyice analiz ettikten sonra kullanılan bazı komutların değişik olduğunu gördü.

Bu yazılım değişikliğini test etmek için bilinen bir kanser geni ile yaptığı kontrolde geni kodlayan hurda DNA’nın diziliminde olması gereken (/*.*/) sembolün olmadığını görünce

Kanserin komut zincirindeki eksiklik yüzünden ortaya çıktığına emin oldu.

Biraz bilgisayar programlama bilgisi gerektiren bu bilgilerin bizim dilimize tercümesi
“Hurda DNA’nın, genleri kodlayarak yönlendirdiği

Fakat bu kodlamalar arasında bu olağanüstü düzeni bozan bazı komut değişiklikleri ve eksik semboller olduğu” dur.


Chang ve Dr. Adnan’ın yaptıkları açıklama en sade biçimiyle şöyledir:
DNA’mızda gördüğümüz şey; 
İki ayrı versiyondan oluşan bir programdır;

Büyük Kod ve Temel Kod …
“Büyük kodu” yazan AKIL kodu uyguladıktan sonra çalıştırdı
Bazı fonksiyonlarını beğenmedi, değiştirdi veya yenilerini ekledi

Ya da eksiltti.
Sonra tekrar uygulayıp çalıştırdı. 

Büyük kodun beğenmediği komutlarını silerek, temel programı temizlemek yerine, bunları yorumlara dönüştürdü. 


Fakat o yorumlarda birkaç (/) sembolünü eklemedi (komut zinciri eksikliği) ; 
Bu nedenle insanlarda kanser dediğimiz hücre kitlelerinin sıradışı büyümesi ve diğer hatalı fizyolojiler doğdu. 

Tüm bu komut zinciri eksikliği (/) sembollerini çıkaracak ve temel kodu büyük kod ile birlikte tam bir program olarak çalıştıracak kapasitede olabilseydik mükemmel insanı yaratabilirdik. 

Eğer canlı bir insanın kromozomlarına genler sokabilseydik
Yenilikçi keşfimiz gelecekteki tüm kanser vakalarını anında tedavi etmek anlamına gelirdi. 

Teorik olarak, bunu laboratuarda yapabiliriz
Ancak yaşayan bir özneye onarılmış DNA aşılamak ileride gerçekleşecektir.”


Chang’in daha sonraki söyledikleri çok ilginç bir düşünceyi anlatıyor:
Bu program kesinlikle dünyada yazılmadı
Genler tek başına tekamülü açıklamak için yeterli değildir. 

Hurda DNA, temel kodumuzun gizli ve uyuyan güncellemesinden başka bir şey değildir.

Bir süredir bazı kozmik ışınların DNA’yı modifiye etme gücüne sahip olduğunu biliyoruz. 

Programcı tüm /*.*/ sembollerini uzaklaştırmak
Kendisini büyük kod (hurda DNA) ile kaynaştırmak

Tüm DNA’mızı çalıştırmak için temel koda talimat veren bir enerjiyi evrenin herhangi bir yerinden bize doğru kullanabilir. 

Bu bizi ebediyen olumlu ya da olumsuz yöne doğru değiştirebilir. 
İçimizdeki yazılım ya kısa ve hastalıklı bir ömür veya uzun ve sağlıklı bir yaşama sahip

Şu an sınırlandırılmış nitelikte süper zeki bir varlığın potansiyelini taşıyor.
Üstelik istediği anda, istediği şekilde bu yazılıma uzaktan müdahale ederek değiştirme yetkisine sahip bir AKIL tarafından yazıldı.


Hurda DNA Neden Asıl Genlerin Dokuz Katı?

Kodlanmamış DNA, yani hurda DNA’nın genleri kodlayan ve komutlayan bir dizin olduğunu anlayıp bir de asıl genlerin tam dokuz katı olduğunu düşündüğümüzde hayal gücümüz inanılmaz noktalara varabilir.

Yüzde 90’lık bu protein grubunun bizim üzerimizde olumlu ya da olumsuz yönde değiştirebileceklerinin sınırını tahmin etmek zor... 

Sabit genlerin kendisinden dokuz kat fazla olan DNA’lar tarafından yönetiliyor olması; genlerin değişken komutlarla yeni versiyonlarının yaratılabileceğinin bir kanıtıdır.


Bu yeni versiyonların yazılımında insan iradesinin ya da diğer faktörlerin etkisi ne kadardır?

Hurda DNA’yı yönlendiren ve harekete geçiren asıl komuta merkezinin ne ya da neler olabileceğini sorarsak cevaplar ne olabilir?

Prof. Chang “Dünya üzerindeki her yaşam, dünya dışı varlıkların da genetik kodunu taşıyor olabilir. Ve tekamül, düşündüğümüz şey olmayabilir.” diyor.


İnsan DNA’sı değiştirilebilir mi?
DNA’da gen fonksiyonu ve gen statüsünün gerçek kayıtları (gen ile ilişkili olan anıların, duyguların, bedenin ve gelecek bedenin kayıtları) o gen tarafından belirlenen bedenin parçalarının şimdiki işlevlerini etkiler. 

Yani, bu modeller şimdiki bedenin nasıl davranacağına etki eder. 
Biz sadece bizim başımıza gelenlerin anılarını saklamayız, ayrıca bu anılar ile ilişkili olan duyguları da saklarız. 

Örneğin, miyobu olan bir gencin sorunu büyükannesinin etrafındaki üzüntüleri görmek istemeyişi ile ilgili olabilir.
 Büyük annenin taşıdığı duygular bedeni ile o gende bir kusur veya zayıflık bırakmış ve torununa aktarılmış olabilir.


Atalarımızın bilgisini DNAmızın içinde taşıyoruz.

DNA iplikçiklerinin etrafında “morfogenetik alan” olarak adlandırılan garip bir bilgi alanı vardır. 

DNA hücresinin içinde ve DNA’nın bu yapısı içinde, en azından yedi nesil geriye giden genetik hafıza bulunur. 

Genetik inançlarımızı bu morfogenetik alan içinde buluruz. 
Böylece, üç kuşak önceki büyük annemiz veya babamız ile aynı inanca ve özelliklere sahip olmamız çok şaşırtıcı değildir.


DNA’yı kodlayan nedir?
Kodlanmamış DNA’yı neyin yönettiği sorusuna bilimle cevap vermeye çalıştığımızda birçok konu başlığına bakmamız gerekir.

İnsan vücudundaki hurda DNA’ya ait proteinlerle yapılan bir çalışmada
İnsan bedenindeki hücrelerde, bilim dünyasının şimdiye dek ancak birkaç yüz tanesini bildiği 3600 kontrol proteini tespit edildi

Bunlar ‘moleküler şalter’ olarak isimlendirildi. 
Protein aktivitelerini kontrol eden bu şalterler, yaşlanma, hastalık başlangıcı ve tedavisinde adeta ‘on’-‘off’ düğmesi gibi görev yapıyor. 

Zamanında ve düzgün çalışmadıklarında hastalıklara yol açıyor. 
Bu çalışma; Danimarka Kopenhag Üniversitesi Novo Nordisk Protein Araştırmaları Merkezi ve Almanya Max Planck Biyokimya Enstitüsü’den bir grup araştırmacıya ait.


Bilim dünyasında büyük yankı uyandıran bu çalışma için ‘tedavi kavramına yeni bir bakış açısı getirdi’ deniyor. 

Araştırmacıların çok ileri ve hassas bir teknoloji kullanarak ortaya çıkardığı ve haritaladığı moleküler şalterler, genetik kodun okunabilmesinde ve bu koddan alınan bilgilerin oluşturduğu proteinleri modifiye ederek kullanışlı hale getirilmelerinde bir tür aç-kapa düğmesi ya da ‘şu bölümü oku’ işareti veren kitap ayracı görevi görüyor.

Çalışma komisyonunun başkanı olan Prof. Mann; “Proteinler, hücre büyümesi, bölünmesi ve ölümü gibi tüm önemli faaliyetleri gerçekleştiren birimlerdir. 

Moleküler şalterlerle aktivitelerini kontrol edebiliriz. 
Örneğin Cdc28 fonksiyonunu (insanda patojen olan maya mantarında bulunan önemli bir büyüme proteini) ilgili şalteri kaldırarak engellemeyi başardık” diyor.


Söz konusu şalterlerin çok çeşitli yollarla iş gördüklerini belirten Prof. Mann şöyle devam ediyor: 

“Mesela, bu şalterler proteinlerin enzim aktivitelerini düşürüp arttırabilirler, hücredeki lokasyonlarını değiştirebilirler ya da diğer proteinlerle olan ilişkilerine etki edebilirler.

Protein faaliyetlerini arttırıp azaltabilme yetkisine sahip oldukları için proteini aktif hale getirebilirler ya da durdurabilirler. 

Eğer doğru zamanda, doğru yerden, gerekli esneklikte açamazsa genetik kod okunamaz ve protein yapmak için doğru bir kalıp çıkartılamaz. 

Bu da kronik hastalıkların başlangıcı demektir. 
Tümör oluşumuna sebep olan ‘şalter’ indirildiğinde, hücreleri bölüp çoğaltan proteinler de çalışmalarını durduracaktır. 


Protein aktivitelerinin kusurlu bir şekilde düzenlenmesi yaşlılık ve hastalıkların gelişmesinde en önemli etkendir. 

Şalterler aracılığıyla kusurlu protein aktivitelerini düzenleyebiliriz. 
Hasarlanmış protein düzenleyicilerini kontrol etmek demek kanserin tedavisini bulmak demektir. 

Biz şimdilik bir buçuk yıl süren çalışmamızda şalterlerin yerlerini belirledik.
Bundan sonra bu şalterlerin görevlerini belirlemeye yönelik yapılacak çalışmalar çok önemli” diye sözlerini tamamlıyor.

Charles Darwin’in zamanında bazı soruların cevapları henüz bilinmiyordu. 
Darwin bazı özelliklerin bir nesilden diğerine nasıl geçtiğini çok merak ediyordu. 
Ancak genetik yasaları hakkında çok az şey biliyordu.

Hücrenin içinde bulunan
Kalıtımı belirleyen mekanizmalar hakkında ise çok daha az bilgiye sahipti. 

Fakat bilim insanları uzun yıllardır yaptıkları araştırmalar sayesinde DNA (deoksiribonükleik asit) olarak adlandırılan molekülde saklı detaylı talimatlar ve insan genetiği hakkında birçok şey öğrendiler.



Şimdi akıllardaki soru şu: Bu talimatlar nereden geldi?

“Talimatlar” Nereden Geldi?

Bilim insanları hâlâ tüm genlerin nerede olduğunu ve ne işe yaradığını tespit etmeye çalışıyor. 

Üstelik genler DNA ipliğinin sadece küçük bir kısmını oluşturuyor. 
Peki genler arasındaki uzun boşluklar için ne denebilir? 

Bilim insanları eskiden bu kısımları “çöp DNA” diye adlandırırdı, fakat yakın zamanda bu görüşlerini değiştirdiler. 

Çünkü bu kısımlar, genlerin nasıl ve ne derecede kullanılacağını belirlemekte rol oynuyor. 

DNAnın içinde sistematik şekilde işleyen akıllı bir yazılım sistemi bulunuyor.
Bilim insanları DNA’yla birlikte onu kopyalayan ve düzelten makinelerin tam bir modelini yapabilselerdi bile, aslı gibi işlemesini sağlayabilirler miydi?


Genom gerçekten bir kitap olsaydı acaba içinde ne kadar bilgi saklı olurdu? 
Genom yaklaşık 3 milyar baz çiftinden, yani merdiven basamağından meydana gelir.

Bunu şöyle örnekleyebiliriz: 
Genom, her cildi 1.000’den fazla sayfadan oluşan bir ansiklopedi seti olsaydı içindeki bilgiler 428 cilt doldururdu. 

Her hücrenin içinde bulunan diğer kopyayı da hesaba katarsak bu 856 cilt eder. 
Size tüm genomu bilgisayara girme işi verilseydi, tamgün çalışıp hiç izin kullanmasaydınız bile bunu ancak 80 yılda bitirebilirdiniz!

Elbette harcadığınız tüm bu emeğin vücudunuza hiçbir faydası olmazdı. 
Sonuçta yüzlerce kocaman cildi
100 trilyon mikroskobik hücrenizin her birinin içine sıkıştıramazdınız. 

Bu kadar veriyi bu kadar küçük bir alana sıkıştırmak insanı kat kat aşar.


Bir moleküler biyoloji ve bilgisayar bilimi profesörü şöyle dedi: 
“Kuru haliyle bir gram DNA, bir santimetre küp kadar alan kaplasa da yaklaşık bir trilyon CD’yi dolduracak kadar bilgi depolayabilir.” 

Bu ne anlama gelir? 
Daha önce anlatıldığı gibi, DNA’nın içinde bir insan bedenini oluşturmak için gereken tüm talimatlar, yani genler saklıdır. 

Her hücrenin içinde bu talimatların eksiksiz bir kopyası bulunur. 
Bu bilgiler DNA’nın içine öyle sıkı şekilde paketlenmiştir ki, sadece bir tatlı kaşığı DNA şu anki dünya nüfusunun 350 katı kadar insanın genlerini taşıyabilir! 

Dünyadaki yaklaşık 7 milyar insanın oluşması için gereken DNA ise bir tatlı kaşığının yüzeyinde ancak incecik bir film oluşturur.

“Genomu bir kitap olarak anlatmak bir metafor bile sayılmaz. 
Genom gerçekten de bir kitaptır. 

Sonuçta bir kitap, harflerle kodlanmış bilgilerden oluşur. 
Genom da öyle.” Ancak DNA’nın özellikleri bu kadarla da bitmiyor. 

Kitap devamen şöyle diyor: 
“Genom çok akıllı bir kitaptır, çünkü uygun şartlarda hem kendi fotokopisini çekebilir hem de kendi kendini okuyabilir.”


Ünlü bilim insanı Richard Feynman ölümünden kısa bir süre önce, ders verdiği sınıfın tahtasına şu notu yazdı: 

“Yaratamadığım şeyi anlayamam.
”25 Bu dürüst sözü takdire değerdir ve özellikle DNA’yla ilgili olarak çok doğrudur. Bilim insanları, tüm replikasyon ve transkripsiyon makineleriyle birlikte DNA’yı yaratamadıkları gibi onu tam olarak anlayamıyorlar da. 

Yine de bazıları tüm bunların tesadüfi olaylarla, kazara meydana geldiğinden emin olduğunu söylüyor. 

Sizce ele aldığımız kanıtlar bu iddiayı destekler mi?

50 yıl boyunca ateizmi savunmuş saygın bir filozof olan Antony Flew ise yakın bir zamanda bu konudaki fikrini değiştirdi. 

81 yaşında olan Flew, yaşamın ortaya çıkışında zekânın bir payı olduğuna inandığını dile getirdi. 

Peki bu sonuca varmasına ne yol açtı? DNA üzerinde yaptığı araştırmalar. 
Bu yeni fikrinin çoğu bilim insanının hoşuna gitmeyeceği dile getirildiğinde Flew şöyle karşılık verdi: 


“Maalesef öyle, ama yapacak bir şey yok. 
Hayatım boyunca şu ilkeye göre hareket ettim: 
Kanıtlar nereye götürürse götürsün onları takip et.”

Bir görüşme sırasında, Albert Einstein’a Tanrı’nın neye benzediği ile ilgili anlayışını sormuşlardı. 

Yanıtında, Yaratıcı direkt olarak görülmemesine rağmen, her günümüzün her anında O'nun varlığının kanıtının bize gösterildiği gerçeğini ima ederek;

Einstein , “Benim Tanrı anlayışım kendisini bilinir dünyada ifşa eden üstün bir zekanın inancının derinden hissedilmesinden gelir” demişti.


OKUNABİLEN VE KOPYALANABİLEN BİR MOLEKÜL

Central Dogma (Genetik bilgi transferi) : 
Hücredeki genetik bilgi aktarımının tamamıdır. 

Tek yönlü bir bilgi aktarımıdır. Geri dönüşümü yoktur. Replikasyon, transkripsiyon ve translasyon olmak üzere 3 aşamada gerçekleşir.


1) Replikasyon: DNA’nın Kopyalanması

(DNA'nın Kendini Eşlemesi)
• DNA nın en önemli özelliği kendi kendini eşleyebilmesidir: self duplikasyon
• DNA kendini eşleyebilen tek moleküldür.

• Amaç; DNA molekülünün, içerdiği genetik bilgilerin sonraki nesillere aktarılması için birebir kopyasının oluşturulmasıdır.

• Replikasyon genetik materyalin birebir aynısının oluşturulma işlemidir.

• Böylece ilk baştaki DNA molekülü ile tüm nükleotid dizisi tamamen aynı olan yeni bir DNA molekülü ortaya çıkar.


• Bu sayede DNA da taşınan bilgi her replikasyon olayı ile sonraki nesillere geçer.
• İnsanlarda ve hayvanlarda, milyonda bir (10-6) hata oranı bile her bir replikasyon döngüsünde yaklaşık 3000 hata

• DNA molekülü, her hücre döngüsünde bir kere ve tam olarak replike olmaktadır.

• DNA replikasyonunda problem olursa, hücre bölünmesi de durur.

• DNA sentezi, hücre döngüsünün S fazında meydana gelir.
• Replikasyon : hücredeki kalıtsal molekül miktarının iki katına yükselmesi, genetik bilginin dölden döle devamlılığı

• Hücre bölünmesi : kalıtsal molekülün eşit biçimde paylaşımı, yavru hücrelerin birbirleriyle ve ana hücreyle aynı miktarda kalıtsal moleküle sahip olmaları



2)Transkripsiyon: DNA’nın “Okunması”

DNA üzerindeki genetik bilginin mRNA üzerine aktarılmasıdır

DNA’nın nükleotid dizisini RNA’ya kopyalama işlemi, yazılı kelimeleri kopya etme işlemini hatırlattığı için bu RNA sentezlenme işlemine transkripsiyon denilmektedir.


3)Translasyon (çevrim ): 
mRNA üzerindeki kodonlara uygun amino asitler ile ribozom organelinde protein sentezlenmesine translasyon denir.

DNA’nın görevini yapabilmesi için, enzim adı verilen sayısız moleküler makine tarafından kopyalanması, okunması ve düzeltilmesi, bu karmaşık makinelerin de mükemmel bir işbirliği içinde, hiç hata yapmadan ve hassas bir zamanlamayla çalışması gerekir.

DNA nasıl bu kadar doğru şekilde okunup kopyalanabiliyor? 
DNA merdivenindeki 4 kimyasal baz (A, T, G, C) birbiriyle her zaman aynı şekilde eşleşerek merdivenin basamaklarını oluşturur. 

A her zaman T’yle, G her zaman C’yle eşleşir. 
Merdivenin bir tarafında A bulunuyorsa, merdivenin diğer tarafındaki karşılığı mutlaka T’dir, G’nin karşılığı da her zaman C’dir. 

Bu durumda merdivenin sadece bir tarafı elinizde olursa, diğer tarafının hangi harflerden oluştuğunu bilirsiniz. 


Örneğin bir taraftaki harfler GTCA ise, diğer taraftaki harfler CAGT’dir. 
Bu basamak parçalarının uzunlukları birbirinden farklıdır, fakat karşılıklarıyla birleşince oluşturdukları her basamak aynı uzunlukta olur.

Bu gerçeği keşfeden bilim insanları şaşırtıcı başka bir gerçeğin daha farkına vardı: DNA tekrar tekrar kopyalanmak için ideal yapıya sahiptir. 

DNA’yı kopyalayan moleküler makine, çekirdekte serbestçe dolaşan bazlardan bazılarını yakalar ve bunları, ikiye bölmüş olduğu DNA’nın her iplikçiğindeki basamak parçalarını tamamlamak için kullanır.

DNA gerçekten de defalarca okunan ve kopyalanan bir kitap gibidir. Ortalama bir insan ömrü boyunca inanılmaz bir doğrulukla yaklaşık 10.000.000.000.000.000 kez kopyalanır!

EN GELİŞMİŞ VERİ DEPOLAMA SİSTEMİ

Genetik talimatları taşıyan insan DNA'sı, doğuştan getirilen bilgilerin uzun süreli saklanmasıyla birlikte aktarılması işlevini de görmektedir. 

DNA araştırmacıları da bu yapıya laboratuvar ortamında sonradan bilgi eklemenin mümkün olup olmayacağını araştırmaya devam ediyorlar.


Washington Üniversitesi'nde doktora öğrencisi olan Peter Ney ile birlikte olan bilim insanlarının yapmış olduğu bir araştırma sonucunda bilgisayar virüslerinin DNA aracılığı ile yayılabileceğini keşfetti.
 

Ayrıca hacker'ların DNA'ya nasıl yazılım kodlanabileceğini gösteren araştırma ekibi, virüs taşıyan DNA ile dizileme makinesine bağlı olan bir bilgisayar sistemine zarar vererek bu bilgisayardan bilgi sızdırmayı başardı.

DNA'da verinin nasıl depolandığıyla ilgili merak edenler için kaba bir özet şu şekilde:

DNA molekülü, Adenin (A), Timin (T), Guanin (G) ve Sitozin (C) dört bazdan oluşuyor.

Bu bazların farklı kombinasyonları DNA zincirinde biyolojik bilginin deşifre edilmesini sağlıyor.

Bilim insanları DNA zincirinde bilgi depolamak için dijital dosyaların 1 ve 0'lardan oluşan binary dizilimini, bu dört bazlı şifreleme diline tercüme ediyor. 


DNA depolamasıyla ilgili en önemli sorunlardan biri veriyi yazmak kadar depolanan verinin doğru bir şekilde okunması.

2015'ten beri DNA depolaması alanında çalışan Microsoft, Twist Bioscience girişimiyle birlikte 200 MB'lık veriyi DNA'da depolamayı başardığını duyurmuştu.

DNA'nın veri depolamak için ideal bir araç olabileceği bir süredir araştırmacıların gündeminde 

"DNA Fountain" adını verdikleri yeni bir teknik geliştiren araştırmacılar, bu tekniğin limitini de keşfettiklerini ve bir gram DNA başına 215 petabyte veriyi yüzde 100 doğrulukla deşifre edebildiklerini söylüyorlar.

University of Columbia'dan ve New York Genome Center'dan araştırmacıların yeni geliştirdikleri DNA Fountain

DNA'nın potansiyel kapasitesi konusunda en iddialı ilerlemeyi sağladı. New York'tan araştırmacıların Science dergisinde yayınladıkları makaleyle duyurdukları gelişme

Bugüne kadar başarılan depolama kapasitesini 100 katına çıkarıyor. Bilim insanları tam bir bilgisayar işletim sistemi, film ve diğer dosyaların olduğu toplam 2.14 × 106 byte'lık veriyi DNA oligonükleotitlerinin içine sığdırdıklarını ve bunları deşifre ettiklerini paylaşıyorlar.


SONUÇ

· 20 çeşit amino asit varken, DNA’da sadece 4 çeşit organik baz (nükleotid) var.

Bu organik bazlar 3'lü dizilim ile biraraya geldiklerinde 64 tane potansiyel kodon kombinasyonu oluşturuyorlar.

Ortada sadece 20 amino asit ve 64 potansiyel kodon kombinasyonu olduğundan, aynı amino asit birden fazla kodon tarafından şifrelenebilir. Örneğin “GGU” ve “GGS” kodonlarının her ikisi de "glisini" kodlar.


Her bir amino asit, özellikle kendi tRNA molekülüne bağlı olur.

64 olası kodondan 61’i 20 amino asiti kodlar.

Şifre özgündür; kodonlar tek anlamlıdır, yani her bir kodon sadece bir aminoasidi karşılık gelerek bir aminoasit kodlar ...

Bununla birlikte şifre dejeneredir; yani aminoasitlerin çoğu birden fazla kodon tarafından kodlanmaktadır

Metionin hariç tüm amino asitler birden fazla kodona sahiptir. Örneğin hem AAA, hem de AAG kodonları lisin amino asitine karşılık gelir. Bazı amino asitlerin 4, hatta bazılarının 6 çeşit kodonu vardır. 

Bir amino asitin birden fazla çeşit kodonu olması “yozlaşma” olarak anılır.


Şifrede bir adet başla kodonu (methionin kodlayan AUG)
Üç adet de stop kodonu (UAA, UAG, UGA) vardır. Amino asit kodlamayan 3 kodon, durdurma kodonlarıdır. 

Bunlar, belirli bir DNA diziliminin ifade ettiği amino asit dizisinin sonunu belirtir. 
Yani ribozom bir durdurma kodonu okuduğunda, amino asit dizilimini sonlandırıp, polipeptidi serbest bırakır.

· Şifre süreklidir; çalışmaya başlayınca, başla kodonundan stop kodonuna kadar aradaki bütün kodonlar duraksama olmaksızın aminoasit karşılıklarına çevrilir.

· Şifrede çakışma olmaz. Bir ribonükleotid bir kodonun üyesidir. Aynı anda birkaç kodonun üyesi olamaz.

· Genetik Şifre, bazı istisnaları olmakla birlikte evrenseldir; virüslerde, prokaryotlarda ve ökaryotlarda bazı farklar mevcuttur.


Bir proteini kodlayan DNA parçası, gerekli tüm amino asit dizisi sağlanana kadar devam eder. Bu DNA parçasına “açık okunma bölgesi” (İng. Open Reading Frame– ORF) denir.


Amerikalı bir New Age edebiyat yazarı olan Gregg Braden’e göre; sadece “açık” kodumuzda bulunan 64 koddan 20’sine sahibiz.

Birileri , “ Neden Yaratılışın Kaynağı, DNA’nın çoğunu kapatarak genetik yeteneklerimizi sınırladı ?” diye sormalı
 

O halde
Öyleyse kontrol içerisinde kalabilmemiz için sınırlandırılmış olmalı ?

★★★★★★★★★★★★★★★★★★★


Blog dan Daha Farklı 
Derlemeye Ulaşmak İçin 

Aşağıdaki Link Adresine
Tıklayabilirsiniz 



Yorumlar

  1. Tarık Hocam
    Bilgi konusu çok güzel de
    Çok Uzun olmuş
    (Konya Hasan Erdemli)

    YanıtlaSil
  2. Bir tek insan hücresindeki Dna molekülünün uzunluğu 170 cm dir.
    (Aydın İpek Ay)

    YanıtlaSil
  3. Vücudumuzdaki Dna sarmallarını çözüp
    Yan yana koysaydık Güneş'ten Dünya'ya 8 kez gelip gider

    Eğer dümdüz bir çizgide tutarsak da ışığın
    Bu yolu kastetmesi için 1 saate ihtiyacı olur.
    (Ordu Bilal Tan)

    YanıtlaSil
  4. DNA doğumdan ölüme kadar sabit ve
    Bir yaşam süresi boyunca herhangi belirgin bir değişim geçirmiyor.
    (Urfa Mustafa Öğüt)

    YanıtlaSil
  5. Mutasyonların gerçekleşmesi birçok jenerasyonları ve de doğal seleksiyonu gerektiriyor.
    (İzmir Ufuk Özenir)

    YanıtlaSil
  6. DNA, çok kullandığımız "tarih tekkerrürden ibarettir" sözü de bunu anlatıyor olsa gerek.
    (Yozgat Halil Alpat)

    YanıtlaSil
  7. Son araştırmalara göre sağlıklı bir insanda doku ve kan hücrelerindeki DNA'ların farklı olduğu ortaya çıktı.

    Bu da bugüne kadar ki
    Adli tıp kararlarının sorgulanmasına yol açacak sanırım...
    (İstanbul Mehmet Güzel)

    YanıtlaSil
  8. DNA kütle bazında bakıldığında hücrenin % 2,5 ini oluşturmaktadır.
    (Burdur Selim Küçük)

    YanıtlaSil
  9. Kendi kendini anlayabilme kapasitesine sahip şey.
    DNA beyini yarattı

    Beyin kendi varlığını algıladı
    DNA kendi kendini tanımladı.
    (Antalya Bülent Demirci)

    YanıtlaSil
  10. DNA, evrenin en güçlü bilgi deposudur.
    En güçlü süper bilgisayarlar bir araya gelse bile
    Şifresini çözemez, bilgisini depolayamaz
    (Eskişehir Melek Babacan)

    YanıtlaSil
  11. Şifresinin çözülemediği doğru değildir.
    Bilim günümüzde bilgisayar programı netliğinde DNA kodlayacak düzeye gelmiştir
    (İzmir Asım Gündüz)

    YanıtlaSil
  12. İnsanların dna’sı %50 oranında, muzun DNA'sı ile aynıdır.
    (İstanbul Pakize Suner)

    YanıtlaSil
  13. DNA nın 4 gramı
    Tüm Dünya'da bir senede üretilen bilgiyi tutabilir.
    (Alanya Hakan Bilici)

    YanıtlaSil
  14. Tıp tarihi boyunca yapılmış en büyük keşiflerden biri olarak kabul edilen DNA
    (Denizli Ahmet Tüzün)

    YanıtlaSil
  15. DNA analizlerinde "amelogenin" denilen gen boyuna göre cinsiyet tespiti yapılabilir.
    Kadınlarda kesin ama erkeklerde yanılma payı var.
    (Trabzon İlyas Kaya)

    YanıtlaSil
  16. DNA iki şekilde bulunabilir, relax (gevşek) ve supercoil (süpersarmal).
    DNA'nın relax ve süpersarmal arası geçişleri enerji bağımlıdır.
    (Aksaray Musa Eyfel)

    YanıtlaSil
  17. İnsan DNA'sında genomun en azından %30’u tekrarlayan sekanslardan oluşmaktadır.
    (Bolu Özcan Bölükbaşı)

    YanıtlaSil
  18. Canlılık bilgisinin taşındığı ve aktarıldığı yapı.
    (İstanbul Türkan Koç)

    YanıtlaSil
  19. RNA çok hızlı bozulurken
    DNA'nın uzun süre dayanıklı olmasını sağlayan özelliği riboz yerine deoksiriboz şekeri içeriyor olmasıdır.

    DNA öyle dayanıklıdır ki
    9000 yıllık bir insan iskeletinin diş pupasından mitokondriyal DNA örneği elde edilebilmiştir.
    (Tayfun Işık)

    YanıtlaSil
  20. Alfabesinde 4 harf bulunan histon proteinleri ile sarılarak korunmuş
    Genetik bilginin bulunduğu yapı.

    Onarım mekanizması ile ilgili Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar Nobel almıştır.
    (Tarsus Kadir Engin)

    YanıtlaSil
  21. Sibirya'nın donmuş topraklarından çıkan 3 mamut dişi
    Bilim dünyasını şaşkına çevirdi.
    Yaklaşık 1,2 milyon yıllık olduğu tespit edilen Mamut dişlerinde
    Canlı halde dünyanın en eski DNA'sı keşfedilmişti.
    (Ordu Ulvi Kaya)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yakın Zamanda Yayınlananlar

01 Kasım 1928 Gecesinde _ "Bir Gecede Cahil mi Bırakıldık?"

Sen, Bu Millete Allah'ın Bir Lütfusun

Sırtım Saraya Dönük Olsun

Öfkelenince Neden Bağırırız?

Ringelmann Etkisi ve Tembellik Halkası (Sosyal Aylaklık)

Yardımlaşmayı Unutma İlgili Bir Öykü

3 Kişiye Unutma

Filipin Sıradağlarındaki Banaue Pirinç Terasları Niye Önemli ve Arkasında Nasıl Bir Emek Var