Kimsenin Çayını İçmeyin Çocuklar

Gençliğimde Gırgır okumak için
Hafta sonlarını iple çekerdim.


İlk olarak Avni'yi


İkinci Utanmaz Adam'ı



Sonra diğerlerini okurdum.

"Avni" ve "Utanmaz Adam" 
Ve tabi "Gırgır" ile
Kimbilir kaç nesli büyüten, güldüren
En önemlisi düşündüren adam

Türkiye’nin gelmiş geçmiş 
En büyük mizah dergisi olan Gırgır’ın yaratıcısı Oğuz Aral’ı 2004 yılında bugün aramızdan ayrıldı.


O güzelim bekleme heyecanını bana yaşattığı ve
Oğuz Aral Üstattı anmak için 
Bu derleme yapmaya çalıştım

Bir kuşağın bir dönemine damga vuran adamdı.

Işıklar İçinde Uyu Oğuz Üstat

 
★★★★★★★★★★★★★★★★★★★

"Kimsenin Çayını İçmeyin Çocuklar"

Başlıktaki cümleyi 
Gani Müjde ile yapılan bir röportajından aldım.

Oğuz Aral
Sol değerleri olan namuslu bir aydındı. 
Bütün aydın çevreler ona saygı duydular. 

Hiç eğilmedi
"Kimsenin çayını içmeyin çocuklar" derdi. 

Bu cümlesini hiç unutmadım. 
Eleştirebilme ihtimalim olan kimsenin 
Çayını içmemeye çalıştım

★★★★★★★★★★★★★★★★★★★



Oğuz Aral, yanında çalışanlara hep

Biz sanatçı değiliz.
Hepimiz, ben de dahil zanaatçıyız.

Biz karikatür sanatçısı değil
Zanaatçısıyız.

Yetiştirmekle yükümlü olduğumuz bir dergimiz var.
Sanattın dakikası, saati olmaz.


Tablonu ister yüz ayda
İster on günde
İster bir saatte yaparsın.

Bir ressama kimse sormaz.
Ama biz çizgiyle gazetecilik yapıyoruz.


İnsanlara gazete okurken
Televizyon seyrederken sıkılacağı bir konuyu
Daha konsantre ve etkili bir şekilde sunuyoruz.

Bu bir zanaattır.
Biz de bu isin zanaatçısıyız


Hatta Çizgi Irgatıyız
Derdi.

★★★★★★★★★★★★★★★★★★★


Oğuz Aral
Karikatürlerinin yarışmalarda ödül almasını değil
Hemen algılanmasını istiyordu.

Benim karikatürlerimi
Dört yaşındaki de
Kırk yaşındaki de hemen kavrayabilmeli derdi.

Gençler ve özellikle de fazla eğitimli olmayan
Geniş kitle tarafından kolay anlaşılan

Mesajını doğrudan ileten
Güler yüzlü ve
Çok satan bir dergi yapmayı hedeflemişti.

Tarık Başçıl  _   26 Temmuz 2025

Not: 
Kırmızı yazılı kelime gördüğünüzde tıklar iseniz
Sizi "Vikipedi" e yönlendirir
Onun hakkında daha fazla bilgiye ulaşmış olursunuz

★★★★★★★★★★★★★★★★★★★

Oğuz Aral'ın editörlüğünde 
26 Ağustos 1972 tarihinde yayımlanmaya başlayan dergi

Gün gazetesinin iç sayfalarında
Oğuz Aral tarafından hazırlanan dörtte bir sayfa boyutunda bir köşe olarak yayına başlayan dergi


Daha sonra okuyucunun ilgisinin artmasıyla önce yarım sayfa
Sonra tam sayfa
En son da gazete içinde arkalı önlü yaprak halinde

Son olarak 1973'te Haldun Simavi'nin isteğiyle, bağımsız bir dergi oldu.


Dergi, ilk yılın sonunda 45 bin satıyordu.
1978'lerde 280 binlere ulaşan Gırgır

1981-1983 döneminde 500 bine ulaşan tirajıyla
Türkiye'de gelmiş geçmiş en çok satan mizah dergisi oldu

Dünya'da Amerika'nın 
"Mad"



Rusya'nın "Crocodile" dergilerinden sonra traj bakımından 3. dergisi "Gırgır" idi


Kendinden sonra gelen bütün mizah dergilerinin tarzını belirleyen bir ekol haline geldi.

Dergi, daha sonraları birçok karikatürist ve yazarın yetiştiği bir okula dönüştü.


Oğuz Üstat
Sadece teknik bir şey öğretmiyor
O işin etiğini, ahlakını, duruşunu öğretiyor.

Pek çok karikatürcü ve mizah yazarı yetişmesini sağlayan 
Tek kişilik akademi işlevi de gördü. 

İlk imzaları Gırgır’da çıkan 
O kadar çok sanatçı var ki 

Tümünü buraya yazmaya sayfalar yetmeyebilir. 
Ama yine de bir demet sunmak gerekirse 









Gülay Batur / Ramize Erer / Sarkis Paçacı / Tuncay Akgün’ü 


 
Oğuz Aral 1975 yılının başında dergi sayfalarından birini  
"Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” adıyla amatörlere ayırdı. 

Mektupla gelen karikatürleri yayımlayacağını açıkladı. 

Bu arz, hâliyle büyük bir talep yarattı. 
Postayla başlayan uygulama daha sonra yüz yüze görüşmelere dönüştü. 

Pazartesi günleri akşam başlayan karikatürcü yetiştirme seansı gece yarısına kadar sürüyordu. 

Elinde karikatürleriyle Oğuz Aral’ın önünde kuyruk olanlar arasında bu satırların yazarı da vardı! 



Oğuz Abi’nin ciddiyeti askeri kışla havası yaratıyordu. 
Korku ağırlıklı saygı, büyük bir sessizlik oluşturuyordu. 

O zamanlar pek farkında değildik ama o bir “mizahçı ordusu” yetiştiriyormuş. 

Ziyadesiyle şefkatli olduğunu çok sonraları herkes öğrenecekti.

Çocukları şımarmasın diye onlara olan sevgisini saklayan otoriter bir baba gibiydi.

Biyografisi;
Oğuz Aral, Balkan göçmeni bir ailenin ilk çocuğu olarak 
22 Haziran 1936’da İstanbul’un Silivri ilçesinde dünyaya geliyor.



Büyük işler yapmak üzere tasarlanmış özel bir çocuk olduğunu erken yaşlarda gösteriyor. 

Daha 14 yaşındayken desenleri, karikatürleri, vinyetleri dergilerde, kitaplarda yayımlanıyor. 
Bu işlerden kazandığı parayla ailesine yük olmaktan kurtuluyor.

Akbaba
Türkiye’nin en uzun ömürlü mizah dergisidir. 

Aral, 17 yaşında bu dergide profesyonel olarak çizmeye başlıyor. 
19 yaşında ilk çizgi romanını yayımlıyor. 

1950’li yıllarda dönemin ünlü mizah dergileri 
"Tef Dergisi"



"Taş Dergisi"




"Dolmuş Dergisi"



Karikatürleri basılıyor. 



Her daimi sonraki yılların insanı olduğunu gösteriyor. 
Gırgır dergisi bu özelliğinin en somut örneği denebilir. 

Çünkü önceki mizah dergileri genel kültür düzeyi bakımından orta ve ileri yaş kuşağına hitap ediyordu. 

Gırgır’sa ilk kez öğrenci gençlik kuşağını okur kitlesi içine katmayı başardı.

Oğuz Aral Gırgır çağı öncesinde kurduğu reklam şirketiyle Türkiye’de ilk defa karikatürlü reklamlar yaptı. 

Önce sinemalarda sonra TRT ekranlarında gösterildi bu çizgi filmler.

Yarattığı en ünlü eseri Gırgır’ın adı da daha önce reklamını yaptığı mekanik süpürgeden alınmıştı. 

Aynı anda hem ileri hem geri hareket edebilen elektrik süpürgesinin işlevini yerine getirebiliyordu bu alet. 
Kullanıldığında da “gırgır” diye ses çıkarıyordu.



Oğuz Aral profesyonel sanatçılardan katiyen geri kalmayan bir bağlama ustasıydı.   

Yakın dostları Arif Sağ, Yavuz Top, Zülfü Livaneli’yle bir araya geldiğinde “kapalı devre” yaşanan bir şölen ortaya çıkıyordu.

Ortaya koyduğu ve herkes tarafından pek bilinmeyen işler arasında Türkiye’nin ilk pandomim topluluğu da vardı. 

Sözsüz tiyatro olarak pek çok oyun yazdı. 
Kendi yetiştirdiği oyuncularla İstanbul’da ve değişik Anadolu şehirlerinde ücretsiz gösteriler yaptı. 

Uzun yıllar konservatuvarda pandomim dersleri verdi. 
Öğrencileri dışında bunu kimseler öğrenemedi.




Oğuz Aral çok usta bir tiyatro yönetmeniydi aynı zamanda.   
Mesela Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı oyunu onun yönetiminde sahneye konuldu. 

Gırgır dergisinin patron Haldun Simavi tarafından Ertuğrul Akbay’a satılmasından sonra Oğuz Aral’ın “sonbaharı” başladı. 

Ama o yine durmadı. 
Bu sefer de seramik ve yağlı boya tablolar yapmaya başladı. 
Sergiler açmak için değil, kendi yaratıcılığını yansıtmak için…

Bu kadar görkemli bir yaşamın son yıllarına hüzün damgasını vurdu.

Yalnızlığı seçti. 
İntihara muadil olacak alışkanlıklarını (4-5 paket sigara, öğle sularında içmeye başladığı rakılar) inatla devam ettirmesi

Ülkenin en parlak sanatçılarından olan Oğuz Aral’ı 68 yaşındayken 
Bir yaz sıcağında Bodrum’da hayattan, dostlarından, sevdiklerinden koparıp aldı.



★★★★★★★★★★★★★★★★★★★



Gençliği Hakkında;

Okul yılları, geçirdiği zor zamanlar, kazandığı ilk para, çalıştığı dergiler, Altan Erbulak’la yaramazlıkları, aziz Nesin’le bilek güresi ..

1950 yazında Oğuz
Üsküdar’daki evdeki yaşamayı hak etmek için nasıl para kazanabileceği konusunda çok kafa yordu. 

Karikatürlere ve çizgi romanlara bayılırdı. 
Yenisini almasa da arada artırdığı birkaç kuruşla, eski kitapçıdan kiralayıp okuyabiliyordu.

İnsanlar çizgisiyle para kazanabildiğine göre kendisi de yapabilirdi.
Önemsediği bazı çizimlerini koltuğunun altına alıp bütün gazete ve kitapların basılıp satıldığı Babıali’ye gitmeye karar verdi.

Sıcak bir ağustos günü
Karton dosyaya yerleştirdiği çizimleriyle Eminönü vapuruna bindi.

Demokrat parti 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde cumhuriyet halk Partisi’nin 63 milletvekiline karşı 420 milletvekili çıkararak ezici bir çoğunlukla iktidara geleli henüz üç ay olmuştu.

Mimar Selçuk Milar'ın çizdiği, "yeter, söz milletindir!" sloganlı, kocaman elli afis biraz solumuş ve yıpranmış da olsa hala duvarlarda zaferle göz kırpıyordu. 

Vapurdaki konuşmalarda, gazetelerin başlıklarında
İlk defa secimle iktidar değiştirmiş olmanın yarattığı demokrasi umudu egemendi.

Oğuz, koltuğunda dosyası
Cağaloğlu yokuşundaki birçok yayınevini dolaştı. 
"Ben çizerim" diye kapılarına dayanan uzun boylu oğlan çocuğunu pek azı ciddiye aldı. 

Birkaçı dosyaya şöyle göz ucuyla bakıp iade etti
Bir ikisi, "büyü de gel" dedi. 

Bir tek, vilayetin kaprisinin hemen yani başındaki Karakurt yayınları Oğuz’un yüzündeki bıkkın ifadeyi değiştirmeyi başardı. 

Yayınevi yöneticisi çizimlere baktı
"Sen kitap deseni çizebilirmişsin?" dedi. 

Oğuz. "tabii çizerim" diye atıldı. 
Adam daha önce bastıkları birkaç kitabi örnek gösterdi
Sonra ondan nasıl resimler istediğini anlattı. 

Çocuk kitabı gibi bir öykü kitabına
Her öykü için bir resim çizilecekti. 
Evde birkaç gün içinde çizip getirecek ve beğenirlerse para vereceklerdi.

Gündüzleri bulabildiği geçici islerde çalışan Oğuz
Geceleri çok geç saatlere kadar oturarak çizimleri tamamladı.

Heyecan içinde Karakurt Yayınları’na götürdü
Çizgiden ilk parasını kazandı. 

Hevesle, "başka çizim var mi?" diye sordu; 
"Şu anda yok. Haftaya bir uğra bakalım" dediler. 
Koşa koş çıktı.

İlk defa sevdiği bir isi yaparak para kazandığı için mutluydu ama arada sırada çıkacak çizimlerle yetinemezdi.

Ertesi gün yine Eminönü’ne indi
Tüm dükkân ve işyerlerini kapı kapı gezdi. 
"Abi, vitrininize resim yapmamı ister misiniz?" diye 

Tek tek herkese sordu. 
Kimisi, "Ne resmi yahu?" dedi
Kimisi "git isine!.." 

Yalnızca Sirkeci’deki bir fırıncı bu teklifle ilgilendi; 
"Bir deve resmi yap bakalım" dedi. 

Oğuz, yarım gün özene bezene uğraşarak bir deve çizdi vitrine. 
Çok özenmişti ama sonuç başarılı olmadı. 

Cam üzerine resim çizmek için özel boyalar gerekiyordu
Bu da Oğuz’da yoktu. 

Resmi fırıncı da beğenmedi ve para vermedi. 
Oğuz tam kaderine boyun eğmiş, kapıdan çıkıyordu ki

Fırıncı arkasından seslendi: 
"Gel, hadi gel! şuradan bir file ekmek al da götür..." 

Oğuz gurur içinde döndü Üsküdar’a. 
Para kazanamasa bile eve ekmek getirmeyi başarmıştı.

Cağaloğlu’na her gün gelip
Usanmadan her kapıyı çalması
Artık elinde kendi çizimlerini taşıyan bir kitap olması sayesinde Oğuz birkaç yayınevine daha vinyet ve desen çizmeye başladı. 

Gidip gelmeler sırasında kendisinden 
İki yas büyük Niko (Cino) Kanelli'yle tanıştı. 
Hemen kaynaştılar. 

Oğuz’un, çocukluk, gençlik, büyüklük, olgunluk arkadaşı ve bir dönem is ortağı olacak olan Niko'nun babası Osmanlı bankası genel müdürüydü. 

Müdür babası ilkokulu bitiren oğluna
"Yazları çalışıp eve ekmek getireceksin" demişti. 
Resim yeteneği olan Niko bir matbaada, 
Oğuz da yayınevlerinde çalışıyordu. 

Okul başladı. 
Oğuz henüz Darülaceze’de kalmaya devam ediyor
Her gün Beyoğlu erkek Lisesi’ne
Haftada birkaç gün de Babıali’ye gidiyordu. 

Sık gitmesi gerekiyordu çünkü artık yalnızca vinyet ve desen değil, donemin önemli dergisi hafta'ya karikatür çiziyor

Karikatür başına beş lira alıyordu. 
Hafta’nın bazı formaları renkli basıldığından Oğuz renkli karikatürler çiziyor ve bu duruma bayılıyordu.

Oğuz, hafta dergisinin yani sıra
Son telgraf ve Gece Postası gazetelerine de küçük süsleme karikatürleri çiziyor





Daha da önemlisi karikatürleri 1922'den 1977'ye değin küçük aralıklarla da olsa yayın hayatını sürdüren 
Türkiye’nin en uzun ömürlü mizah dergisi Akbaba'da yayımlanıyordu. 


Kısa sure sonra
Kadrosunda donemin en önemli yazarçizerlerinin yer aldığı Akbaba’nın yevmiyeli ressam ve karikatürcüsü haline geldi. 

Günlük yevmiyesi iki buçuk liraydı. 
Artık bütçesine katkıda bulunduğu Üsküdar’daki anneanne evinde kalıyordu. 

Akbaba’nın patronu Yusuf Ziya Ortaç, "mademki
Akbaba’nın yevmiyeli çizerisin, sadece bizim için çizmelisin" diyerek hafta dergisine çizmesini yasakladı. 



Oğuz ek is olarak, sinema afisleri, çiklet resimleri, ambalaj ve etiket yapmaya başladı.

Bileğinin gücüyle oturma hakki kazandığı Üsküdar’daki ahşap evin üçüncü katında artık kendisine ait bir odaya sahipti. 

Gündüz liseye gidiyor, arada bir iki dersi ekip Cağaloğlu’na kaçıyor, geceleri çok geç saatlere kadar odasında karikatür çiziyordu.

İş yetiştirmek ve ders çalışmak için zamanı o kadar kısıtlıydı ki
Leyla anneanne bazen kahvaltısını ve yemeğini bizzat odasına götürüyordu.

Çok az da kazansa, para kazanan bir insan haline gelmenin tadını çıkarıyor, çevresindekilere, sevdiklerine hediyeler alıyordu. 
Teyzesi Huriye bir yaz iki bebeğiyle Üsküdar’daki eve geldi. 

Oğuz küçücük bütçesiyle
Teoman ve Figen kuzenlerine, üzerleri bebek resimleriyle süslü, kenarları altın yaldızlı, porselen mama takımları aldı.

Bir süre sonra yevmiyesinin azlığına dayanamayıp 
Akbaba’dan istifa etti. 
Yine çeşitli gazete ve dergilere karikatür başladı, afis ve ambalaj resimleri yapmaya devam etti.

1953 yazında arkadaşı Niko
Burgazada’da tenis dersleri veriyordu. 
Öğrencileri arasında dönemin önemli ve zengin ailelerinden birine mensup genç bir kadın da vardı. 

Niko laf arasında kadına ressam olduğundan
iş aradığından söz etti. 
Kadın çok ilgilendi. 

Kartını çıkardı, arkasına bir şeyler yazdı
"reklam Moran'a gidip görüşsün, bu kartı da onlara verin" dedi. 


Ertesi gün Oğuz’la birlikte Memduh Moran ve beş arkadaşı tarafından 1952 yılında kurulan Cumhuriyet’in üçüncü büyük reklam ajansı reklam Moran'a gittiler. 

Yaptıkları çeşitli çalışmaları gösterdiler, beğenildi. Görüştükleri yetkili, "maalesef ressam kadromuz yok. 
Sizi ancak odacı kadrosuyla ise alabiliriz. 
Ama merak etmeyin, odacılık yapmayacaksınız" dedi. 
Duraksamadan kabul ettiler.

Gazete ve dergiler için ilan çizimleri yapıyorlardı. 
Karikatürler Oğuz’un, illüstrasyonlar Niko'nun göreviydi. 
Zamanlama tamamen eldeki is yoğunluğuna bağlıydı. 

Bazen sabahlara kadar çalışıyor, bazen hiç ise gitmiyorlardı. 
Bu belirsiz is karşılığında 17 lira gibi son derece mütevazi bir aylık alıyorlardı. 

Ancak çizdikleri orijinal, müşteri tarafından onaylandığında parça başına 5 lira prim veriliyordu. 
Gerçekte maaş değil, prim karşılığında çalışıyorlardı.

Reklam ajansında çalıştıkları sürece, son sözü daima Oğuz söyledi.
Niko, kendisinden iki yas küçük Oğuz’un çokbilmiş ağabey tavrını, üstlendiği sorumluluklara, çektiği yokluklara ve erken kazanılmış is deneyimine bağlıyor, anlayışla karşılıyordu.

Oğuz’un Akbaba’yla ayrılığı fazla sürmedi. 
Yusuf ziya Ortaç giderek parlamaya ve adi duyulmaya başlayan bu yetenekli delikanlıyı kaybetmeyi göze alamadı
Dergiye parça başı karikatür çizmesini istedi. 

Bu, Oğuz’un işine gelen bir durumdu. Yeni Sabah gazetesine de karikatür çizmek istiyordu


Bir gün çizimlerini alıp gazetenin unlu karikatüristi Altan Erbulak’a gitti. 
Altan, Oğuz’a çok ilgi gösterdi, çizimlerine baktı, iltifat etti. 




Konuşmaya dalmışlardı ki; 
Heyecandan mi, yorgunluktan mi
Açlıktan mi bilinmez, Oğuz düşüp bayıldı. 

Altan panik içinde fırladı
Resim fırçalarını işlettiği kaptaki suyu Oğuz’un yüzüne doktu
Hatta birazda içirdi. 

Oğuz kendisine geldi ve sohbete devam ettiler. 
Altan, Oğuz’dan yedi yaş büyük ve 25 santim kısaydı 
Ama o andan itibaren aralarında sıkı ve çok muzip bir dostluk başladı. 

Çok muzırdı
Çünkü bir araya geldiklerinde akla sıgmaz "koca bebek" yaramazlıkları ve herkesi canından bezdirecek sakalar yapıyorlardı.

Oğuz Aral
Yeni Sabah’ta çalışmaya ve Altan Erbulak’la aynı odayı paylaşmaya başladı ki, bu hayli tehlikeli bir beraberlikti. 

Yan yana masalarda çalışırken, arada bir Oğuz ya da Altan
Tabanca sekline soktuğu elini belinden çekiyor
Diğerine yöneltip "tijiin, tijiin!" yapıyor; 
Silahını çekmekte geciken sandalyesinden devrilip oluyordu.

Bıçak, makas, jilet atmakta, uzun çalışmalardan sonra, ikisi de ustalık kazanmıştı. 
Bu uzun çalışmaların yapıldığı ver önceleri odanın tabanı, daha sonraları da kaprisiydi. 

Bir gün heyecanlı ve iddialı bir makas atma yarışması sırasında, kapı aniden acildi ve içeriye biri girdi. 
Makas, kulağının yanından uçtu gitti. 
Adam bir an için dondu
sonra bir şey söylemeden dondu, kapıyı çekip çıktı. 

Üstüne yanlışlıkla makas atılan kişi bir rivayete göre yeni 
Sabah’ın sahibi Safa Kılıçoğlu, bir rivayete göre de yazı isleri müdürü ihsan Ada’ydı.

Bunca çalışmanın, arbede ve haylazlığın yaşandığı oda, doğal ki perişan haldeydi. 
Odanın pisliğinden ve dağınıklığından yaka silken İhsan Ada
İkisinin de olmadığı bir gün, odayı temizletip badana yaptırdı. 

Altan ve Oğuz ertesi gün geldiklerinde
Pırıl pırıl bir odayla ve her şeyin yerli yerine konulduğu tertemiz masalarla karşılaştılar. 
Hiç hoşlanmadılar. 
Düzen ve intizamın bu kadarı sinir bozucuydu. 

Altan pabuçlarını çıkardı
Oğuz, Altan’ı omzuna aldı; 
Pabuçların tabanlarını cini mürekkebiyle boyayıp tavandan duvara ve tabana inen ayak izleri yaptılar.

Bir süre sonra odaları ayrıldı. 
Oğuz, Altan’ın bitişiğindeki odaya geçti. 
Masa başında çizim yaparak saatler boyu iki büklüm çalışmaktan ikisi de şikâyetçiydi. 

Omurgayı rahatlatmak için biraz spor yapmak gerekiyordu. 
Bir pinpon masası alıp, arada sırada oynamaya karar verdiler. 
Ancak ikisinin odası da masayı sığdıracak büyüklükte değildi. 

Pinpon masasını alıp, netin hizasından ikiye kestiler. 
Masanın yarısını Oğuz’un, yarısını da Altan’ın odasına karşılıklı yerleştirip, netin üstüne gelen kısmında duvarı deldiler. 
Çalışmaktan yoruldukça, pinpon oynayabiliyorlardı artık.

İşyerine sığdıramadıkları oyunlardan birini; 
Beyoğlu’nda, köyden kente yeni gelmiş ve yoğun trafikte karşıdan karşıya geçmeyi beceremeyen iki kişiyi canlandırırlardı. 

Kafası kasketli iki köylüden küçüğü karşıya geçmek için caddeye koşar, büyüğü yakalayıp araba altında kalmaktan kurtarır; sonra büyük caddeye caddeye atılır, bu kez küçük onu kurtar irdi. 

Sürücüler ürker, arabalar fren yapıp, deli gibi korna çalarlardı.

Altan kısa boyuna karşın karizması, sevimliliği ve herkesi kırıp geçiren mizah gücüyle müthiş çapkındı. 

Kısa sure sonra Oğuz’u da etkiledi. 
Arada sırada Beyoğlu’nda bir pavyona gidiyorlardı. 

Orada ki güzelce bir kıza Oğuz aşık oldu. 
Bir donem beraber oldular. 
Pavyondan bir kızla aşk yaşamak hayli riskli bir işti ama Oğuz sokaklardan yetişmişti, belaya alışkındı. 

Üstelik yetenekli bir boksördü. 
Altan’la iki biçkin arkadaş olarak pek çok macera yaŞadılar.

Oğuz bu hayhuy içinde, zaman zaman çalışamayıp kirik not alsa da karikatür yetiştireceğim diye devamsızlık yapsa da 17 yaşında yalnız kendisinin değil, darüşafaka’da okuyan Tekin Aral'ın  ve anneanne evindeki Güzin’in ekmeğini de çıkarmayı basarmış bir genç adamdı. 



Artık annesinin Nişantaşı’ndaki küçük dairesinde kalıyordu. 
Zorlukla da olsa yaşamında belirli bir düzen sağlamıştı. 

Çok iyi karikatür çiziyordu, resme yeteneği olduğu kesindi. 
Kendisini resim alanında daha iyi eğitmeye karar verdi

Liseyi bırakıp giriş sınavlarını başarıyle vererek o yıllarda öğrencilerini ortaokuldan sonra kabul eden güzel sanatlar Akademisi’nin resim bölümüne girdi. 

Hem çalışacak hem de daha sonra devlet güzel sanatlar akademisi, çok sonra da mimar Sinan güzel sanatlar üniversitesi adını alacak olan Fındıklı’daki okuluna devam edecekti.

Akbaba’nın kadrosunda Türkiye’nin önemli yazarları yer alıyordu. Aziz Nesin de bunlardan biriydi ama soğuk savaş yıllarının mimlenmiş komünisti olduğu için

Adnan Menderes iktidarını kızdırmaktan korkan Yusuf Ziya Ortaç, ona takma isim kullandırıyordu. 


Aziz Nesin, 1947 yılından başlayarak birçok kez gözaltına alınıp yargılanmış, bugün yalnızca fıkra olarak anlatılabilecek suçlardan hüküm giyip birkaç kez hapis yatmışsa da o sıralar polis tarafından aranmıyordu. 


Ancak menfaati Adnan Menderes’i küstürmemekte gören yusuf ziya, Aziz Nesin ismiyle riske girmek istemiyordu. 
Nitekim haklı çıktı. 

1955’in 6-7 Eylül günlerinde, Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba konulduğu gerekçesiyle başlayan ayaklanma Rum, Ermeni, Levanten, Yahudi vatandaşlara saldırı ve işyerlerinin yağmalanmasıyla sonuçlandı. 

DP hükûmeti bu iste “komünist parmağı” olduğu bahanesiyle başta Aziz Nesin olmak üzere pek çok “mimlenmiş” insani gözaltına aldı. 

Bir sure sonra olayın devlet istihbaratının provokasyonu olduğu ortaya çıktı. 6-7 Eylül Olayları


Bu olaydan iki ay önce, 5 Temmuz 1955 günü
Sonradan Aziz Nesin’le evlenip çocuklarından ikisinin 
Ali ve Ahmet Nesin’in annesi olacak Meral Çelen



Patron Yusuf Ziya Ortaç’a sekreterlik yapmak üzere Akbaba’da ise başladı. 
Genç ve güzel Meral Çelen, kısa surede Aziz Nesin’in gönlünü çeldi.

İlk eşinden birkaç yıl önce boşanmış olan iki çocuklu dul Aziz Nesin, önceleri haftada bir gün dergiye gelip yazılarını teslim ederken, Meral Celen’le tanıştıktan sonra dergiye geldiği günler haftada iki, sonra üçe çıktı.

İşte o günlerden birinde, Aziz Nesin ve Meral Çelen dergideki bir odada çalışırken, kapı rezelerinden sökülürcesine açıldı... 

Dal gibi, ince uzun, zarif, yakışıklı, saçının perçemi kaşına düşmüş Genç bir adam
“Aziz... hadi bilek güreşi!” diye haykırarak yıldırım gibi içeriye girdi. 

Koşar adim odaya dalan Oğuz, aziz Nesin’in yani başında meral Celen’i görünce, fren yapmış bir araba gibi ileri geri sallanarak zorlukla durabildi. 

Oğuz, diğer yayın organlarının yani sıra, parça başı çalıştığı Akbaba’ya da karikatür bırakmak için haftada birkaç kez uğruyordu. Her gelişinde, aralarındaki yirmi yas farka rağmen arkadaş olduğu aziz Nesin’le mutlaka bilek güreşi yapıyordu.

Aziz Nesin başını kaldırıp duraksayan Oğuz’a baktı, büyük bir hevesle, “hadi gel!” dedi. Meral Celen’in önünde, aziz Nesin’in masasının kösesinde güreşe durdular. 

Oğuz, Genç ve uzun ama sıska; aziz yaşlı ve kısa ama güçlüydü, yenişemediler. 
Meral Celen, Ömür boyu her karşılaştıklarında bilek güreşi yaptılar ama yenişemediler. 
Oğuz benim küçük kardeşim gibi sevdiğim bir çocuktu. 

Zaten hayati boyunca hep çocuk kaldı, çocuksu oldu. 
Hiçbir zaman ergin bir erkek gibi davrandığını görmedim. Her turlu ilişkisinde öyleydi. Gırgır'ı çıkarırken arkadaşlarıyla ilişkisi nasıldı, bilmiyorum. 

Çünkü üstünde ciddi bir sorumluluk vardı. 
Ama benim özel hayatında tanıdığım Oğuz daima bir çocuktu” diye anlatır onu.

Oğuz Aral tam da o günlerde bir unvan sahibi oldu: “altın bilek Oğuz.” iyi bilek güreşi yaptığı için değil, çok iyi bir çizer olduğu, bileğini çok yumuşak ve iyi kullandığı için verilmişti bu unvan. 

O yıllarda mizah dergilerinde karikatürleri yayımlanan bir Oğuz daha vardı. Doğal ki, o da “Oğuz” diye imza atıyordu. 

Bu karikatürist “oğuzlar” karışıklığına, hala zaman zaman reklam çizimleri yaptığı reklam Moran’ın metin yazarı emil galip sandalcı, “bizim Oğuz, altın bilektir” diyerek son verdi.

Altın bilek Oğuz, 1950’li yılların mizah dergileri ve gazeteleri arasında mekik dokuyordu. 
Ertem Eğilmez tarafından çıkartılan




donemin önemli muhalif mizah dergisi  "Tef"te pek çok karikatürü yer aldı. 



Yine o yıllarda Semih Balcıoğlu ve 



Turhan Selçuk tarafından çıkartılan



Birkaç yıl aradan sonra 60’li yıllarda da yayınına devam eden  "Taş Karikatür Dergiler" inin kadrosunda Oğuz Aral da vardı.


İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk kardeşlerin çıkardığı Dolmuş Dergisi de donemin unutulmaz mizah dergileri arasındaydı.



Yazar ve çizerlerin büyük çoğunluğunun
Siyasi nedenlerle ya da birden fazla dergide çalıştıkları için vites, dişli, kriko gibi takma adlar kullandığı dolmuş dergisi 

Rıfat Ilgaz’ın ünlü eseri Hababam sınıfı’nın da ilk kez yayımlandığı yerdi. 



Rıfat Ilgaz “stepne” takma adıyla tefrika ettiği eseri
1957’de kitap olarak ilk kez yayımladığında da yine ayni adi kullandı.


Takma ad kullanmasına yol açan siyasi nedenler ortadan kalktıktan sonra Rıfat Ilgaz Hababam Sınıfı’nın devam ciltlerini kendi adıyla yayımlamaya karar verdi.


Ancak, stepnenin kendisi olduğu konusunda uzunca bir süre okurları ikna edemedi. 
Pek çok kişi stepneyi bir Rus yazarı sanıyordu.

Aynı tarihlerde
Türkiye’de Dedektif Mike Hammer salgını yaşanıyordu. 




ABD’li yazar Mickey Spillane’in çok satan vurdu kırdılı ve argo dolu cep romanının her bir cildi
O gün için hayal bile edilemeyecek 100.000 gibi satış rakamlarına ulaşıyordu. 




Spillane yaşamı boyunca 13 Mike Hammer romanı yazdı. 
Türkçede yayımlanan Mike Hammer romanlarının sayısı ise 200’u aşıyordu. 

Bu romanların dördünü, “f.m. ikinci” takma adıyla Kemal Tahir, diğerlerini de “muzaffer Ulukaya” takma adıyla Afif Yesari yazdı. 





Kemal Tahir ve Afif Yesari’nin yazdıkları edebi acıdan Spillane’nin yazdıklarından çok daha üstündü. 

Mike Hammer furyası sırasında, Oğuz Aral da dolmuş dergisinde bu çılgınlığı alaya alan “Hayk Mammer” diye bir çizgi romana başladı. 

Oğuz’un “Hayk Mammer”i, orijinalindeki eli kanlı, maço, seks düşkünü dedektifin tam zıddı bir anti kahramandı. 

Topu topu on bölüm sürdürmeyi düşündüğü çizgi roman öylesine sevildi ki
Oğuz, dergi ve gazetelere yıllarca “Hayk Mammer” çizmeye devam etti.

Gençliği Hakkındaki Kaynağı:
Mizahın Abisi Oğuz Aral
(Korhan Atay- Figen Kumru Akşit)


★★★★★★★★★★★★★★★★★★★




Blog dan Daha Farklı 
Derlemeye Ulaşmak İçin 

Aşağıdaki Link Adresine
Tıklayabilirsiniz 


Yorumlar

  1. Çocukluğumun - Gençliğimin vazgeçilmezi
    Üniversitede yurttayken cumartesi sabahlarımı şölene çeviren bir ritüelin baş kahramanı dergi, çok özlüyorum...
    (İstanbul Hakan Saygılı)

    YanıtlaSil
  2. Mizah dergilerini okuyama mı
    Sağlayacak derecede beni mizahla zehirleyen kaliteli dergiydi
    (Aksaray Kasım Sungur)

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir mizah dergisiydi
    Usturuplu ve oturaklı esprileri olan

    Sarı-siyah-beyaz renklerden müteşekkil karikatürlerin bulunduğu sağlam bir dergi...
    (Konya Halis Kuzu)

    YanıtlaSil
  4. Gırgır
    Bir dönemin efsane mizah dergisidir.
    Türkiye de sol kimliğin ölmemesini sağlamıştır.
    (İngiltere Lale Koçak)


    Mizah dergiciliğinin Türkiye’de
    Bir sektör olabilmesinin temel müsebbibi Gırgır ve Oğuz Aral'dır.
    (Erzurum Mehmet Kurt)

    YanıtlaSil
  5. Türk insanının mizah anlayışına şekil veren mizah dergisidir.
    Tabii ki Oğuz Aral döneminden bahsediyorum.

    Yoksa
    1935-1945 yılları arasında yayınlanan Tan gazetesi ile
    1980 sonrası çıkan Tan gazetesi arasında
    Ne kadar benzerlik varsa

    Oğuz Aral’sız yayınlanan gırgır ile
    O dönem arasında da o kadar benzerlik vardır.
    (Ankara Sait Durmaz)

    YanıtlaSil
  6. Babamın her hafta aldığı Gırgırları hep okumaya çalışırdım
    Tabi o zamanlar ufak olduğum için karikatürler daha çok akılda kalıyor.

    Hiç yazıları bile hatırlamıyorum.
    (Ankara Şule Genç

    YanıtlaSil
  7. Bir zamanların efsane mizah dergisi.
    O yıllarda tüm gençliğin elinde olan Gırgır dergisini okuyan kesim bir hayli fazlaydı.

    Tekin Aral, Oğuz Aral’ın yarattığı karakterler
    Avanak Avni
    Dünyanın en ileri zekalı gerisi yer gösterici Veysel zihni sinir gibi gibi

    Birçok karaktere imza atmış
    Bir dönemin unutulmaz mizah dergilerinin içinde bir numara olan dergiydi.
    (İstanbul Behiç Hürgün)

    YanıtlaSil
  8. Cenk Erdem’in Gırgırda "Nuri Gagarin" olarak bir köşesi var.
    Hep aynı suratla çizilen farklı çiftlerin saykodelik karikatürleri şeklinde genelleyebiliriz.

    Sanki hep aynı karikatür
    Sanki hep aynı berber gibi
    Ama zevkle okuyorum her seferinde.
    Ustalık böyle bir şey sanırım.
    (Bursa Tarık Köksal)

    YanıtlaSil
  9. Zamanında adı yanlış koyulmuş mizah dergisidir.

    En bastan “Amip” olmalıymış.
    O günden bugüne bölünerek üremektedir kendisi.
    (Fransa İlyas Parlak)

    YanıtlaSil
  10. Henüz ilkokul çağımda okumaya başladığım
    Espri anlayışımın gelişmesinde büyük katkısı olan mizah dergisidir.

    Şimdilerde yok öyle bir tat
    Öyle bir doku....
    (İzmir Müfit Bölükbaşı)

    YanıtlaSil
  11. Gani Müjdenin
    Oğuz Aral’ın cenaze töreninde konuşurken

    Oğuz abi
    Dergi elinden alındığı sırada ölmüştü asıl
    dediği mizah dergisi.
    (Ankara Arif Yaşar)

    YanıtlaSil
  12. Bir donem dünyanın en çok satan 3. mizah dergisiydi.
    (Düzce Tufan Soykanlı)

    YanıtlaSil
  13. Son sayısı ile o sari-siyah sayfa düzenini
    Ne kadar özlediğimizi görmemizi
    Bazi çizerleri ne kadar özlediğimizi

    Hasan Kaçan'in esprileri
    Ergun Gündüz
    Gürcan Gürsel' in kadın figürlerini
    İlban Ertem in titrekliğini
    Latif Demircinin Muhlis beyini
    Anlamamızı sağlamış dergidir Gırgır
    (Kütahya Mustafa Ak)

    YanıtlaSil
  14. İlkokulda babama aldığım pazar gazetelerinin yanında
    Kendime aldığım Milliyet kardeş ile birlikte

    Sabahtan öğlene kadar pazarımı işgal ettiği günleri hatırladım.

    Yerinin başka bir dergi tarafından doldurulması da imansızdır.
    (Niğde Uğur Kıvrak)

    YanıtlaSil
  15. Doğan yayınlarından çıkmış olan "Mizahın abisi Oğuz Aral" adlı kitabı
    Başucu kitabım olan ülke tarihinin gerçek efsanelerinden biri.
    (Ankara Cumhur Biricik)

    YanıtlaSil
  16. İlk karikatürü "Resimli Roman" adli bir derginin
    Amator çizerler (Gırgır deyimiyle "çiçeği burnunda karikatürcüler") kösesinde yayımlanmış.

    1950'de ise "Hafta" dergisinde yayımlanan
    Bir yapıtın karşılığı olan 5 tl'yi alınca profesyonelliğe adim atmıştır.

    Bunu "Hergün" gazetesindeki sürekli çizerliği izlemiş..
    (Mersin Teyfik Uluer)

    YanıtlaSil
  17. Oğuz Aral,
    "Sözsüz Oyun" adıyla
    1960-1964 yılları arasında oyunlarını sergilediği
    Bir pantomim tiyatrosu kurmuştur.
    (Muğla Sema Keskin)

    YanıtlaSil
  18. Televizyon reklamını hatırlıyorum
    Genç bir çocuk

    Elinde dergiyle otobüse biner
    Sonra da okuduğu karikatürlere kahkahalarla gülerdi...

    Yolculuk bitince
    Herkes gazete bayiine koşardı dergiyi almak için...
    (İstanbul Şaban Orgun)

    YanıtlaSil
  19. Baskı, zulüm, yıldırma
    Ekonomik ve siyasal bunalımla iççice
    Yaşayan toplumlarda

    Diğer toplumlara oranla çok daha hızla gelişen
    Mizah kültürünün Türkiye'de 70-800 yılların basındaki yansımasıdır.
    (İtalya Kerim Öğüt)

    YanıtlaSil
  20. Oğuz Aral'ın
    Ömer Lütfi Akad ve Yılmaz Güney gibi sinemacılar için
    Senaryolar yazmışlığı vardır.

    Ayrıca, kendisinin de yönetmenlik denemeleri olmuştur.
    (Eskişehir Ayşe Kutlu)

    YanıtlaSil
  21. "60'li yillarda, "Ant" dergisinden gelen bir öneriyi kabul ederek
    "Bir Haftalık Öfke" adlı bir köşeyi çizmeye başlıyor.

    "Bir Haftalık Öfke" onun için olduğu kadar
    Türk gülmecesi acısından da önemli bir gelişmenin başlangıcı oluyor

    Çunku ilerde "Gırgır" ile gerçekleşecek
    Bir gülmece anlayışının ilk denemeleri burada yapılmış.
    (Sakarya Meral Sevinç)

    YanıtlaSil
  22. Oğuz Aral Üstat,
    Türkiye'de çekilmiş muhtemelen
    İlk grev ve sendika filmi olan "Karanlıkta Uyananlar"da rol almıştır.

    Diğer filmleri
    "Hodri Meydan" ve "İnsan Doğarken Ağlar"
    (Hollanda Güliz Aldırmaz)

    YanıtlaSil
  23. oğuz Aral, doğumundan ölümüne geçen 68 yıllık süreye
    Her birini insanın ancak yaşam boyu didinerek becerebileceği
    Farklı alanlarda pek çok sanatsal çalışma, meslek ve ürün sildirdi.
    Öncü oldu, eğitti, çığır açtı.
    (Antalya Adnan Tankut)

    YanıtlaSil
  24. Çocukken okuduğum ve hiçbir dergide o tadı bulamadığım müthiş mizah dergisi...
    Ne orijinal tiplemeler vardı.
    Avanak Avni, utanmaz adam, muhlis bey, çılgın bediş...

    Oğuz Aral yönetimindeki dergiden çok özgün mizahçılar yetişti.
    Seçme saçmalar vardı
    Mesela... derginin her noktasından uyuyan gözler gibi espri fışkırırdı.
    (Fethiye Eylem Sivri)

    YanıtlaSil
  25. Oğuz Aral’ın çizgileri daha 14 yaşındayken dergi ve kitaplarda yayımlanmaya başladı.

    17 yaşında Türkiye’nin en uzun ömürlü mizah dergisi Akbaba’nın profesyonel karikatüristleri arasında katildi.

    19 yaşında ilk çizgi romanı yayımlandı.
    Artık; Tef, Taş, Dolmuş gibi donemin önemli muhalif mizah dergilerinin aranan "Altın Bilek" ünvanlı karikatürcüsüydü.
    (Bursa Neşe Akyol)

    YanıtlaSil
  26. Bu dergi kurulusundan başlayarak
    12 yıllık bir süre içinde Amerika’nın “Mad”
    Rusya’nın “Crocodile” dergilerinden sonra
    Tiraj açısından dünyamın üçüncü büyük dergisidir.
    (Norveç Gönül Koçyiğitli)

    YanıtlaSil
  27. Üniversitede öğrenciyken her cumartesi ilk işim yurtlar bölgesindeki gazete bayiinden GIRGIR satın almaktı.
    Gün içinde bir çırpıda okur ve hepsini biriktirirdim.

    Güzel araştırma için teşekkürler.
    (Denizli Arif İl.)

    YanıtlaSil
  28. Bir nevi mizah okulu diyebileceğimiz karikatür dergisiydi
    (Ankara Özgür Sert)

    YanıtlaSil
  29. Türk popüler karikatürünün üstad-ı azamı
    Son elli yılda yıldızlaşan birçok çizerin
    Mizah yazarının ilk yirmi yılında doğrudan

    Sonraki otuz yılında ise öğrencilerinin öğrencileri olmaları hasebiyle dolaylı yönden ustası
    Popüler karikatürün ve mizahın gogol'u.
    Paltosundan onlarca yetenek çıkmıştır.
    (Kilis Mahir Gergin)

    YanıtlaSil
  30. Yaşam mücadelesi o kadar acımasız oldu ki,
    Mizah bakıp da
    Ona tebessüm yapma mecali yok insanların artık
    (Amasya Birgül Ilgın)

    YanıtlaSil
  31. Benim yaşımdaki insanlar için
    Gırgır su gibi ekmek gibi bir ihtyaçdı
    O zamanlar
    (Aydın Kemal Uzun)

    YanıtlaSil
  32. Her yazarı sevende, sevmeyende olur
    Ama Oğuz Aralı hiç sevmeyeni görmedim
    (Elazığ Çiğdem Tosun)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayatta Dört Aşamalı Bir "SİLİNME" Süreci Vardır

Bugün Aziz Nesin (20.12.1915 - 06.07.1995) _ Anmak ve Bay Düdük Kitabından _ Kısa Bir Öykü _ Uçuruma Gidiyoruz

Ben Bu Yaşıma Kadar Çok Şeyler Yaşadım Ama Yanlışlıkla Arka Balkonun Işığını Açık Unuttum. Uyuduktan Sonra Işıkları İçimden Söndürdüm

Defne

Babaların, Bizim Bu Küçük Şeylerde, Uyarmaları Hoşumuza Gitmiyor Olabilir. Fakat?

Unutulmaz Film Sahneleri ve Müzikleri _ 02

Bugün Hayatınızı Kolaylaştıran Çoğu Şeyleri 29 Ekim 1927 Çekilen Fotoğraftaki İnsanlara Borçluyuz

Yaşadığınız İlin Adının Nereden Geldiğini Merak Ediyor İseniz?

Hayattan 003 Kısa Öykü ve Öğüt _ O Gün, Benim Onurumu Kurtardınız.