Her Şey Su İle Başladı Hayatımın Hikayesi _ Helen Keller'in Hayatı Özeti
Uzun yazıyı okumak istemeyenler için kısa özetti;
Helen Keller 1880-1968 yılları arasında yaşamış
Amerikalı bir pedagogdur.
Onu diğer pedagoglardan farklı kılan şey neredeyse
doğuştan diyebileceğimiz kör, sağır ve dilsiz olmasıydı.
O, insan beyninin gücünün de canlı bir örneği.
Yaşamının ilk on dokuz ayında zihninde yer etmiş tek
bir sözcükten, "su" sözcüğünden yola çıkarak başardığı her şey
(İngilizce, Almanca, Fransızca, Latince ve Rusça konuşabiliyordu) beynin,
kullanıldığı taktirde ne olağanüstü kapasitesi olduğunu gösteren bir mucizenin
ifadesi.
Bakan körler, işiten sağırlar ve konuşan dilsizlerle
dolu olan bir dünyada
O gören bir kör, duyan bir sağır ve kendini ifade edebilen bir dilsizdi.
O gören bir kör, duyan bir sağır ve kendini ifade edebilen bir dilsizdi.
Helen Keller, yaşamı parmak uçlarıyla keşfetti.
Azmiyle, yaptıklarıyla ve yarattıklarıyla milyonlarca
insan için esin kaynağı ve başarı örneği oldu.
Onun hayat hikâyesini okuduğunuzda, "zor"
yaşamınızı kolaylaştırma gücünün kendinizde olduğunu da keşfedeceksiniz.
Tıpkı Helen Keller gibi
Kör, sağır ve dilsiz olan Helen Keller’in yaşamı bir
kahramanlık efsanesi kadar ilginçtir.
Helen Keller, Amerika Birleşik Devletleri’nin Alabama
Eyaletinin Taskanbiya şehrinde 27 Haziran 1880 yılında dünyaya geldi.
Babası küçük bir şehirde gazeteciydi.
Amerikan iç
savaşı sırasında güney ordusunda görev yaptı.
Helen Keller, doğduğunda sağlıklı ve sevimli bir bebekti.
Hastalığından önce yürümeye ve birkaç kelime de olsa
konuşmağa başlamıştı.
Ancak henüz 19 aylıkken geçirdiği birkaç gün süren
yüksek ateşli bir hastalık sonucunda görme, işitme ve konuşma yeteneklerini
kaybetti.
Bu hastalık, birden bire onun dış dünyayla
bağlantısını kopardı.
Sanki, bir daha hiç kurtulmamak üzere karanlık bir
hapishane hücresine kapatılmış gibi soyutlanmasına yol açtı.
Helen’in durumu
ailesini oldukça derinden etkiledi ve çocuğun tedavisi için ellerinden gelen
her türlü gayreti gösterdiler.
Ancak, bu çabalar hiçbir fayda vermedi.
Helen Keller bundan sonraki yaşamını kör ve sağır
olarak sürdürmek zorunda kaldı.
Helen, zorluklar karşısında kolayca pes edecek bir
kişiliğe sahip bir çocuk değildi.
Diğer duyularını kullanarak çevresini keşfetmeğe ve
tanımaya başladı.
Annesi nereye giderse onu eteğinden tutarak takip
ediyor ve yaptıklarını taklit etmeye çalışıyordu.
İçinde dış dünyayı tanıma konusunda karşı
konulmaz bir merak oluştu.
Her şeye dokunmak, her şeyi koklamak istiyordu.
Karşılaştığı bütün insanların ellerini, yüzünü, elbisesini inceleyerek onları tanımaya çalıştı.
Karşılaştığı bütün insanların ellerini, yüzünü, elbisesini inceleyerek onları tanımaya çalıştı.
Helen,
küçüklüğünde yaramaz bir çocuktu.
Örneğin bir defasında annesi kilerdeyken kapıyı onun
üzerinden kilitledi.
Birkaç defa arkadaşlarının saçlarını kesti.
Helen,
genellikle başkalarının hareketlerimi taklit ederek, bazı şeyleri öğrenmeyi
başardı.
Örneğin, inek sağmak, hamur yoğurmak gibi işleri yapabiliyordu.
Helen, zeki ve hassas bir çocuktu.
Bahçedeki bitkilerin ve toprağın farklı kokularından
yararlanarak kendisinin o anda nerede bulunduğunu keşfedebiliyordu.
Yedi yaşına kadar ailesiyle anlaşabilmek için kendi
kendine 60’dan fazla işaret geliştirdi.
Örneğin ekmek isterken birşeyi kesiyormuş gibi,
dondurma isterken kollarını titreterek üşüyormuş gibi yapıyordu.
Helen, beş
yaşından sonra kendisinin diğer insanlardan farklı olduğunu anladı.
Ailesinin kendisiyle anlaşmak için işaretler kullanmak
yerine ağızlarıyla konuştuklarını farketti.
Bazan insanların dudaklarına dokunarak onların
konuşmasını taklit etmeyi denedi.
Fakat ilk başlarda anlamlı hiçbir ses çıkaramadı.
Diğer insanlar gibi konuşabilmeyi çok istiyor, fakat
bunu başaramamanın sıkıntısını yaşıyordu.
Bu stres, onu zaman zaman hırçın bir çocuk haline
getirdi.
Bu nedenle, sağı solu tekmeleme, çığlık atarak
bağırma, ısırma gibi hareketler yapıyordu.
İstediği birşeyi elde edemediği veya derdini
anlatamadığı zaman sinir krizleri geçiriyordu.
Büyüdükçe ise bu hırçınlıklar daha da artmaya
başladı.
Helen’in
bilinçli bir eğitime ihtiyacı vardı ve böyle bir eğitimi verebilmek için ailesi
yeterli değildi.
Bu konuda çeşitli araştırmalarda bulunan ailesi, bir
gün Perkins körler okulu müdürü doktor Eneglıs’la karşılaştı.
Perkins Körler Okulunda birkaç
yıl önce, Laura Briçmın adlı sağır ve kör bir kız eğitim görmüş ve ümit verici
bir başarı da kaydedilmişti.
Okul müdürü Eneglıs, kör ve sağır bir çocuğun,
karanlık ve sessiz dünyasının eğitim yoluyla aydınlatılabileceğine inanan bir
kişiydi. Helen Keller’in gerçek yaşamı 3
Mart 1887’de Anne Sullivan’ın Tuscumbia’ya gelişiyle başladı.
Helen Keller bu
günü bütün yaşamının en önemli anı olarak hatırladığını anlatmaktadır.
Anne Sullivan, Perkins Körler Okulundan mezun, az
gören bir kişiydi.
Okul müdürü tarafından Helen’in yetiştirilmesi için görevlendirildi.
Okul müdürü tarafından Helen’in yetiştirilmesi için görevlendirildi.
Ann Salıvın, Helen Keller için hem bir öğretmen ve
hem de en yakın ve en güvenilir bir arkadaş oldu.
Ann Salıvın İrlandalı fakir göçmen bir ailenin
kızıydı.
Çocukluğunun büyük bir kısmını başkalarının ev işlerinde çalışarak geçirmişti.
Çocukluğunun büyük bir kısmını başkalarının ev işlerinde çalışarak geçirmişti.
Gerek fakir, gerekse özürlü olması nedeniyle, erken
yaşlardan itibaren zorluklarla mücadele etmeyi öğrendi.
Sevgi dolu ve sabırlı bir kişiydi.
Helen Keller’in yaşamı, aynı zamanda Ann Salıvın’ın
fedakarlık ve mücadelesini yansıtan bir öyküydü.
Çünkü o, Helen Keller’i hiçbir zaman yalnız
bırakmadan hayatının sonuna kadar Helen Keller’in yetiştirilmesi için çalıştı.
18 Nisan
1866’da doğan Anne Sullivan, Helen Keller’in eğitimiyle görevlendirildiğinde 20
yaşındaydı.
Anne Sullivan gibi sabırlı, anlayışlı, fedakar ve
sevgi dolu bir insan olmasaydı Helen Keller’in yaşamı da farklı olurdu.
Belki
de toplumdan soyutlanmış, evden dışarı çıkamayan, hiçbir eğitim almamış, hiçbir
beceriye sahip olmayan, bilgisiz bir kişi olarak yaşardı.
Anne
Sullivan, Helen Keller’e gerekli eğitim verildiği takdirde, onun da diğer
insanların sahip olduğu birçok bilgi ve yeteneklere sahip olacağına inandı.
Önce Helen’in hırçın davranışlarının kontrol altına
alınması gerektiğini düşündü.
Onun, bu davranışlarının insanlarla iletişim
kuramamaktan kaynaklandığını farketti.
Helin’in, insanlarla iletişim kurmayı öğrenmesi
halinde daha farklı bir insan olacağından emindi.
Anne Sullivan, tatlı sert ve kararlı yöntemlerle,
Helen’in bağırma, tekmeleme, ısırma gibi davranışlarını kısa sürede kontrol
altına almayı başardı.
Ailesi Helen’e
karşı aşırı korumacı bir anlayış içindeydi.
Anne Sullivan, ailenin bu anlayışının Helen’in eğitiminde zararlı olduğunu farkettiği için, bir süre sonra Helen’le birlikte ayrı bir eve taşındılar.
Anne Sullivan, ailenin bu anlayışının Helen’in eğitiminde zararlı olduğunu farkettiği için, bir süre sonra Helen’le birlikte ayrı bir eve taşındılar.
Anne Sullivan, Perkins Körler Enstitüsü’nde bulunduğu
sırada sağır ve körlerin eğitimi konusunda belli bir deneyim kazanmıştı.
O sırada sağırlar için geliştirilen işaret dilini
öğrendi.
Helen Keller’in eğitiminde de ilk başlarda bu deneyimlerinden
yararlandı. Parmaklarıyla Helen Keller’in elinin içine çeşitli işaretler
yaparak anlaşmaya çalıştı.
Örneğin,
suyu öğretmek için Helen’in elini musluğun altına tuttu, toprağı öğretmek için
elini toprağa dokundurdu.
Öğretmek istediği her sözcüğün harflerini elinin
içine tek tek çizerek anlattı.
Bir sözcüğü öğretinceye kadar aynı işlemi tekrar
tekrar yaptı.
Helen Keller’in öğrendiği ilk sözcükler su ve oyuncak sözcükleri
oldu.
Söyleyebildiği ilk sözcüğün su olması nedeniyle
Haziran 1960 yılında, Radcliffe Koleji’nin bahçesinde onun anısına bir çeşme
yaptırıldı.
Anne
Sullivan, Helen’e eğitime başladığı birinci günde 30 sözcük öğretmeyi başardı.
Helen, öğretmeni Anne Sullivan’ın yardımıyla
çevresindeki bütün nesneleri dokunmak ve koklamak suretiyle tanımaya çalıştı.
Helen, bu sırada, birden bire kendisi için çok önemli
olan bir şeyi keşfetti.
Elinin içine çizilen her bir harfin birleşerek bir
sözcüğü oluşturduğunu ve dünyada her şeyin mutlaka bir ismi bulunduğunu
farketmişti.
Bunu keşfetmenin sevinciyle artık her şeye dokunmak
ve her şeyi koklamak suretiyle bunların neler olduğunu sormaya başladı.
Anne
Sullivan hiç bıkmadan Helen’in yetişmesi ve dünyayı tanıyabilmesi için gece
gündüz çalıştı.
Ona sürekli olarak çevresinde olup biten bütün
şeyleri konuşarak anlatırken diğer taraftan ise sözcükleri, cümleleri elinin
içine harf harf çizdi ve onları ezberletti.
Anne Sullivan, Helen’in bu yolla işitebilen bir çocuk
kadar bilgilere sahip olmasını sağladı.
Anne
Sullivan, Helen Keller’e breyl yazıyla okuyup yazmayı, parmak uçlarını konuşan
bir insanın dudağına dokunarak titreşimlerden o insanın ne söylediğini anlamayı
öğretti.
Böyle bir beceriye aynı durumdaki çok az sayıda kişi
sahipti.
Helen
Keller, işitme duyusu olmayan bir kişinin çok zor başarabileceği konuşma
becerisini de kazandı.
Ann Salıvın adındaki saygı değer azimli öğretmen
Helen Keller’in karanlık dünyasına ışık, sessiz dünyasına ses olmuştu.
Helen,
diğer insanlar gibi okula gitmek ve bilgili bir insan olarak yetişmek
istiyordu.
Anne
Sullivan da, Helen Keller’in daha üst düzeyde resmi bir eğitim alması
gerektiğini ve bunun zamanının gelmiş olduğunu düşünerek 1888’de Boston’da
bulunan Perkins Körler Enstitüsüne baş vurdu.
Anne Sullivan, Helen Keller’in okula başlamasından
sonra da, derslerinde ona yardımcı olmayı sürdürdü.
Helen Keller’in bu okulu
bitirmesinde Anne Sullivan’ın çok büyük katkıları oldu.
Helen Keller daha sonra, 1894’te New York’taki Wright
Humason sağırlar okuluna girdi.
Anne Sullivan bu okulda da Helen Keller’in yanından
hiç ayrılmadı. Derslerde ona bir tercüman olarak yardımcı oldu.
Öğretmenin
anlattıklarını onun eline çizdi.
Bir taraftan da Helen’in dersleri okuyarak
takip edebilmesi için ders kitaplarını breyl olarak yazdı.
Helen
Keller daha sonra kör ve sağırlar okuluna yakın olmak amacıyla Ann’le birlikte
Boston’a gitti.
Burada Radcliffe Koleji’ne Harvard Üniversitesi’ne
girdi.
1904’de 24 yaşındayken tarihte ilk sağır ve kör bir kişi olarak başarıyla üniversiteden mezun oldu.
1904’de 24 yaşındayken tarihte ilk sağır ve kör bir kişi olarak başarıyla üniversiteden mezun oldu.
Helen
Keller, kolejde öğrenciyken Kendi Hayatımın Hikayesi adlı bir kitap yazdı.
Bu kitap o kadar çok beğenildi ve satış yaptı ki,
Helen Keller kitaptan elde ettiği parayla kendisine bir ev satın aldı.
Yazdığı
kitap 50 ayrı dile çevrildi.
Ayrıca, körlük, sağırlık, sosyal olaylar ve kadın
hakları gibi konularda da 13 kitap yazdı.
Yazıları ve kitapları çeşitli dergi
ve gazetelerde tekrar tekrar yayınlandı.
Helen Keller kitaplarını önce Breyl daktiloda yazıyor, daha sonra bunları
normal daktiloyla mürekkep yazıya kopye ediyordu.
Helen
Keller, dünyada meydana gelen bütün olaylarla yakından ilgiliydi. Örneğin,
insanlar arasında çok büyük adaletsizliklerin bulunduğuna ve insanlara eşit
davranılmadığına inanıyordu.
Körlüğe neden olan hastalıkların çoğunlukla
yoksulluktan ve cehaletten kaynaklandığını düşünüyordu.
Helen Keller, Sosyalist bir düşünceye sahipti.
Bu nedenle, kadınların ve işçi sınıfının eşit haklara
kavuşması ve onlara çalışmaları karşılığında daha yüksek ücretler ödenmesi
gerektiğini savundu.
Helen
Keller, aktif ve mücadeleci bir kişiydi.
Kadınların başta oy hakkı olmak üzere
diğer politik haklar için, özürlülerin eğitim ve rehabilitasyonu için mücadelesi ve çalışmaları dikkate değer
boyutlardadır.
Bu gibi
konularda, milletvekilleriyle ve cumhurbaşkanlarıyla görüşmeler yaparak,
özürlülerinve ve kadınların çeşitli haklarını güvence altına alacak yasalar
çıkarılması için çalıştı.
Kör ve sağırlarla ilgili kuruluşların hizmetlerini
yürütebilmesi için onlara mali yardım kaynakları sağlanması konusunda
kampanyalar düzenledi.
Birinci
Dünya Savaşı sırasında Corç Keslır adlı
Amerikalı bir işadamıyla birlikte müttefik orduların savaşta kör olan
mensuplarının rehabilitasyonu için bir teşkilat kurulmasını sağladı.
Bu teşkilat daha sonra Amerikan Denizaşırı Körler
Teşkilatı olacaktı. 1921’de Amiral Migel’le birlikte Amerikan Körler Vakfı’nın
kuruluşuna katıldı.
Bu Vakıf,
körler ve sağır körler için her
alanda halen hizmet vermekte olan American Foundation For The Blind adlı
kuruluştur.
Helen
Keller’in yaşamı ve mücadelesi hakkında çok sayıda kitaplar yazıldı, filmler
yapıldı ve tiyatro oyunları düzenlendi. O, sadece kendi ülkesinde değil tüm
dünyada tanınan örnek bir kişiydi.
Çeşitli ülkeler tarafından davet edilerek örnek
mücadelesi ve çalışmaları nedeniyle madalyalarla ödüllendirildi.
Özürlülerle
ilgili birçok okula ve rehabilitasyon merkezine onun ismi verildi.
1946-57
yılları arasında 5 kıtada 35 ülkeyi ziyaret ederek çeşitli konferanslar verdi.
Bu konferanslarını konuşma ve işaret lisanı yoluyla
veriyordu.
Diğer insanlar kadar düzgün olmasa da Helen, konuşmayı öğrenmeyi
başarmıştı.
Verdiği konferanslarla, ve her şeyden önce kendi örnek mücadeleci
yaşamıyla, ziyaret ettiği bütün ülkelerde, Helen Keller, milyonlarca insana
ümit, cesaret ve iyimserlik duyguları aşıladı.
1936 yılında
Anne Sullivan’ın ölümü Helen Keller için yeri doldurulamayacak bir kayıptı.
Bu olaydan duyduğu üzüntü nedeniyle Anne Sullivan’la
birlikte yaşadıkları evi satmak zorunda kaldı.
Anne Sullivan’ın ölümünden sonra Skoç doğumlu Lori Tamsın adlı bir kişi
Helen Keller’in yeni arkadaşı oldu.
Helen Keller, yaşamının bundan sonraki
bölümünde Amerikan Körler Vakfı’nda ve Amerikan Denizaşırı Körler Teşkilatı’nda
danışman olarak çalıştı.
Helen
Keller’in en büyük arzularından biri diğer insanlar gibi düzgün bir şekilde
konuşabilmekti.
Bu konuda çok çaba sarfetmesine rağmen amacını tam
olarak gerçekleştiremedi.
Helen
Keller 1968’de 88 yaşındayken Vesborg’daki evinde, dünyaya veda etti.
Washington ulusal katedralinde düzenlenen cenaze
merasimine, dünyanın çeşitli yerlerinden katılan çok büyük bir kalabalık onu
saygıyla uğurladı.
Böylesine büyük bir kalabalığın böylesine içten
ilgisi 20. yüzyılda çok az sayıda kişiye gösterilmişti. İçinde bulunduğu
şartların zorluklarına rağmen Helen Keller’in kişisel azim ve başarısı
toplumsal mücadelesi, özürlülerin eğitim ve rehabilitasyonu için kararlı
mücadele anlayışı, hayata bağlılığı, bütün insanlar için örnek olmaya devam
edecek ve en zor koşullarda bile bizlere iyimser olmayı öğretecektir.
Helen
Keller’in dünya görüşünü anlayabilmemiz için onun kendi sözlerinden birkaç
örnek sunmak istiyorum:
Bir
mutluluk kapısı kapanırsa, mutlaka başka bir mutluluk kapısı açılır. Ancak,
bizler çoğunlukla kapalı olan kapıya baktığımızdan bizim için açılmış olan yeni
kapıyı göremeyiz.
Karamsar
bir insan, ne yıldızların sırlarını keşfedebilir, ne bilinmeyen topraklara
seyahat eedebilir, ne de insan ruhuna yeni ufuklar açabilir.
Dünya çok
sayıda sorunlarla dolu olsa da, o sorunları çözecek yöntemlerle de doludur.
Helen
Keller’in kendi yazdığı kitaplardan bazıları şunlardır:
Yaşadığım
dünya. (The world live in.)
Öğretmen
Anne Sullivan. (Teacher Anne Sullivan.)
Benim
dinim. (My religion.)
Sonraki
yaşamım. (My later life.)
Taş duvarın
şarkısı. (The song of the staone wall.)
İyimserlik.
(Optimizm).
Bu anlamlı, ibret alınacak hayat hikayesini öğrenmeme vesile olduğu için Tarık Bey'e çok teşekkür ediyorum.
YanıtlaSil