Neyzen Tevfik _ Hiç felsefesi


Neyzen Tevfik Bursa da adliyenin önünde bir köylüye arzuhal (dilekçe)
yazmaktadır.

Dönemin Sadrazamı Damat Ferit Bursa da bulunmaktadır. 
Adliyenin önüne gelince
Giydiği gömleğin bir kolu yok
Pantolonu yamalı
Ayakkabılarını terlik gibi giymiş 
yanında yerde duran bir Ney' le birini görünce çok şaşırır. 

Böyle giyimli birinin dilekçe yazabileceğine ihtimal vermez.
Dilekçenin bitmesini bekler.
Neyzen Tevfik dilekçeyi bitirir
Köylüye dilekçeyi verir parasını alır çebine koyar.

Damat Ferit yanından geçen köylüden dilekçeyi ister 
Dilekçe Bursa valisine yazılmış olup 
Çok güzel el yazısı ve uslup kullanılmıştır.

Böyle bir dilekçenin ezberlenmiş olabileceğini düşünür ve ikincisini bekler.
Bu defa dilekçe Sulh Ceza Hakimi nedir.
Bunu da da çok güze el yazısı ve uslup kullanılmıştır.

Bir sonrakini bekler. 
Bu defa ki dilekçe,
Hariciye Nezareti (Dışişleri) ne dir.

Damat Ferit şaşkındır. 
Böyle giyinen birinin bu tür dilekçeler yazabileceğine bir türlü inanamaz.

Neyzen Tevfi' in yanına gider; "Gel seni valiliğe 
katip olarak aldırayım." der.

Neyzen Tevfik düşünür ; "Peki sonra?" der.
Damat Ferit; "Çok yetenekli olursan, baş katip olursun." der.

Neyzen Tevfik; "Peki sonra ?" der.
Damat Ferit; "Sonra seni saraya İstanbul'a aldırırım orada katiplik yaparsın." der.

Neyzen Tevfik yine düşünür ve ;"peki sonra?" der.
Damat Ferit; "oradada başarılı olursan baş katip olursun." der.

Neyzen Tevfik yine düşünür "Peki sonra?" der.
Damat Ferit; "Sonra benim yerime sadrazam olursun" der.

Neyzen Tevfik; "peki daha sonra ?
Damat Ferit sinirlenmiştir, ; "bu ülkeye padişah olursun" der.

Neyzen Tevfik; "Peki daha sonra ? der.
Damat Ferit iyiçe sinirlenmiştir; "Sonrası Hiç" der.

Bunun üzerine Neyzen Tevfik; "Ya beyim ben zaten bir Hiç' im !
Bir Hiç için bu kadar zahmete değer mi?" der.

Neyzen Tevfik burada insanın yaşaması için gerekli olanın haricinde olanlar için harcadığı çabanın aslında bir hiç olduğunu

Çekilen onca zahmete rağmen
Malın mülkün sadece yaşam rahatlığını sağladığını
Fakat bunun bile bir anlamı olmadığını "Yani bir hiç" olduğunu anlatmaktadır.

TV de ki Mandıra filozofu filmi
Bu kurgu üzerine kurulmuştur.


Asıl adı Tevfik Kolaylı olan şair, Rüştiye Mektebi öğretmeni Hasan Fehmi Bey ile Emine Hanım'ın oğlu olarak 24 Mart 1879'da Bodrum'da dünyaya geldi.

Babasının memleketi Bafra'nın Kolay nahiyesi olduğu için soyadı kanunuyla "Kolaylı" soyadını alan şair, 7-8 yaşlarındayken duyduğu ney sesinden çok etkilendi.

Neyzen Tevfik, babasının görevli olduğu Urla'da Berber Kazım'dan ney dersleri almaya başladı. Sonrasında babası tarafından yatılı olarak İzmir İdadisi'ne yazdırılan Şair, bir süre sonra hastalığı sebebiyle okulu tamamen bırakmak zorunda kaldı.

Ney üflemeye duyduğu ilgi giderek artan şair, İzmir Mevlevihanesi'nde Tokadizade Şekip, Tevfik Nevzat, Ruhi Baba ve Şair Eşref gibi pek çok ünlü isimle tanıştı ve onlardan Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri aldı.

İlk şiiri 13 Mart 1898'de yayımlandı

Hocası ve arkadaşı Şair Eşref'in hicvin kapılarını açmasının ardından Neyzen Tevfik'in ilk şiiri 13 Mart 1898'de "Muktebes" dergisinde yayımlandı.

Babası, Neyzen Tevfik'i 1898 yılında medrese öğrenimi için İstanbul'a gönderdi ve Fethiye Medresesi'ne yerleştirdi.

Vaktini Galata ve Yenikapı mevlevihanelerinde geçirmeye başlayan şair, Mehmet Akif Ersoy sayesinde dönemin müzisyen ve edebiyatçılarıyla tanıştı.

Bağlama, cura ve tambur çalmayı da öğrenen sanatçı, 20 yaşına geldiğinde artık adını hem usta bir neyzen hem de şair olarak duyurmaya başladı.

Fethiye Medresesi'nden 1901 yılında ayrılan Neyzan Tevfik, Fatih'teki Şekerci Hanı'nda ve Çukurçeşme'deki Ali Bey Hanı'nda kalmaya başladı. 

"Ömrümün 70 yılı bin bir hadisat içinde geçti"

Mısır'dan ayrıldıktan sonra İzmir'e, oradan da İstanbul'a giden ve Çemberlitaş'ta bir han odasına yerleşen şair, ilk kitabı "Hiç"i 1919'da yayımladı.

Neyzen, 1923'te gittiği Ankara'da bir süre kardeşi Şefik Kolaylı'nın yanında kaldı ve 1927'de sara nöbetleri ve alkol kullanımı nedeniyle tedavi görmeye başladı.

Mehmet Akif Ersoy'u görmek için 1928'de tekrar Mısır'a giden ve yaklaşık 1 yıl burada kalan şair, Muhiddin Üstündağ'ın girişimiyle konservatuvarda görevlendirildi.

"Ömrümün 70 yılı binbir hadisat içinde geçti." diyen Neyzen Tevfik, 28 Ocak 1953'te İstanbul'da hayatını kaybetti ve cenaze namazı Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camisi'nde kılındı.

Neyzenlikteki ustalığıyla beraber hiciv sanatını kullanarak şiirlerinde toplumsal konulara değinen Neyzen Tevfik, neyi ile 100'e yakın plak çıkardı.

Tevfik Fikret


Tevfik Fikret
Tevfik Fikret.jpg
DoğumMehmed Tevfik
24 Aralık 1867
İstanbul, Osmanlı Devleti
Ölüm19 Ağustos 1915 (47 yaşında)
İstanbul, Osmanlı Devleti
Defin yeriAşiyan Mezarlığı, İstanbul
MeslekŞair, öğretmen
MilliyetOsmanlı
DönemServet-i Fünun
Edebî akımServet-i Fünûn

Tevfik Fikret, Galatasaray Futbol Takımında, 1910 yılı şampiyonluk şildi ile - orta sıranın ortasında

Ailesi, öğrenimi

24 Aralık 1867'de İstanbul’un Kadırga semtinde dünyaya geldi. Ailesi ona Mehmed Tevfik adını verdi. Babası Hüseyin Efendi, Çankırı’nın Bayramören ilçesine bağlı Dalkoz köyünden ayrılıp İstanbul’a yerleşmiş Ahmet Ağa’nın oğlu idi. Hüseyin Efendi, oğlu doğduğu yıl İstanbul’da belediye meclis üyesi ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde memur olmuştu. Sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin Hama, Nablus, Akka, Urfa, Halep mutasarrıflıklarında bulundu. Annesi Hacı Hatice Refia Hanım, 1822'deki Yunan ayaklanmasında kimsesiz kalıp Osmanlılara sığınmış ve Müslüman olmuş iki Sakızlı Rum çocuğunun kızı idi. Mehmed Tevfik'in Sıdıka adlı bir kız kardeşi ve Şevki isminde bir de erkek kardeşi vardı.

Hac ziyaretine giden annesi Refia Hanım, 1879’da dönüş yolunda kolera nedeniyle ölünce Tevfik Fikret, 12 yaşında öksüz kaldı. Babası, saraya jurnal edilerek Arabistan’a sürgüne gönderildiği için kız kardeşi ile kendisinin bakımını anneannesi ve büyük yengesi üstlendi. Henüz çocukken annesini kaybetmek, onu hayatı boyunca etkiledi. 19 yıl sürgünde kalan babası da sürgünden hiç dönemedi ve orada öldü.

Aksaray’daki Mahmudiye Valide Rüştiyesinde öğrenimine başlayan Tevfik Fikret, çok dindar bir ortamda yetişmekteydi. Okulu, 93 Harbi yenilgisinden sonra Rumeli’den İstanbul’a gelen göçmenlere tahsis edilince öğrenimine Galatasaray Sultanisinde devam etti. Bu yeni okula girişi hayatında bir dönüm noktası oldu. 11 yıl öğrenim gördüğü okulunda devrin önemli edebiyatçılarından Recaizade Ekrem, Muallim Naci, Muallim Feyzi gibi seçkin öğretmenlerin öğrencisi oldu. Şiir yazmaya lise yıllarında başladı. Öğretmenlerinin teşviki ile yazdığı ilk şiiri, Tercüman-ı Hakikat'te yayımlandı. Nazmi mahlasıyla yazılmış, gazel tarzında bir şiirdi. Okulu 1888 yılında birincilikle bitirmiştir.

Mezun olduğu yıl, Hariciye Nezareti İstişare Odası’nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) katip olarak işe başlayan Mehmed Tevfik, kısa bir süre sonra geçtiği Maarif Mektûbî Kaleminden bir yıl dolmadan istifa ederek ayrıldı. Yeterince çalışmadığını düşündüğünden iş deneyimi onu hayal kırıklığına uğratmıştı. İstifası sırasında, gecikmiş maaşlarının ödenmesini maaşı hak etmediği gerekçesiyle reddetti. Bu olay, onun dürüstlüğünü efsane hâline getirdi. Hazine tarafından yine de kendisine topluca ödeme yapılınca tüm parayı Göçmenler Komisyonuna bağışladı. Sadaret Mektûbî Kalemi’nde kısa bir süre çalıştıktan sonra 1889 Ağustos’unda İstişare Odasında tekrar muavin olarak göreve başladı. Bir yandan da Yüksek Ticaret Okulunda Fransızca ve Türkçe dersleri vermekteydi.

Mirsad dergisi

Kısa bir süre sonra Trabzon Valisi olacak dayısı Mustafa Bey’in 15 yaşındaki kızı Nazime Hanım ile 1890 yılında evlendi, dayısının evine yerleşti. Şiir konusunda bir süredir suskun olan Fikret, İsmail Safa'nın yönettiği Mirsad dergisinde "Bahar" şiirini yayımlayarak suskunluğu bozdu; aynı yıl Mirsad'da 18 şiiri daha yayımlandı. Derginin açtığı iki yarışmada birer birincilik alarak ününü arttırdı.

Mekteb-i Sultani'de öğretmenlik

Osmanlı Lisanı Öğretmenliği Sınavını kazanarak 1892’de çok sevdiği Mekteb-i Sultânî’ye atanması ile yaşamında yeni bir dönem açıldı. İlkokul üçüncü sınıf Türkçe öğretmeni olarak göreve başladığı okulda, Muallim Naci'nin vefatı üzerine edebiyat öğretmeni olarak çalışmaya devam etti. Hükûmetin bütçede kısıntı yapıp memur maaşlarını yüzde on kesmesine tepki olarak 1895'te okuldan ayrıldı, inzivaya çekildi.

Malumat dergisi

Mirsad dergisinin kapanması ile şiir yayımlamaya yeniden ara veren Tevfik Fikret, öğretmenlik yaptığı sırada 1894'ten itibaren, arkadaşları Hüseyin Kazım ve Ali Ekrem'in ısrarı ile yeni çıkaracakları Malumat dergisinin başyazarlığını üstlenmişti. Derginin kapandığı 1895 Mayıs'ına kadar 25 şiiri yayımlandı. Bunlar, eski şiirlerine göre daha batı tarzında şiirlerdi. Şair, o yıllarda padişaha bağlı bir çizgideydi. Derginin ilk sayısında Padişah II. Abdülhamid'i öven "Tebrik-i Veladet" şiirini yayımlamıştı.

Servet-i Fünûn dergisi

1895'te Recaizade Ekrem, Fikret'i bir bilim dergisi olan Servet-i Fünûn'un sahibi Ahmet İhsan ile tanıştırdı ve onları dergiyi bir edebiyat dergisi hâline getirmeye ikna etti. Dergi, Tevfik Fikret yönetiminde çıkmaya başladığı 256. sayıdan itibaren bir edebiyat dergisi hâline geldi. Şair, 1895 yılının Haziran ayında oğlu Halûk'un doğumuyla baba oldu. O sıralarda sanat yaşamının en verimli devresini yaşamaktaydı. Şiirlerini "Mehmed Tevfik" yerine "Tevfik Fikret" olarak yayımlamaya başlamıştı.

Yönettiği derginin etrafında yenilikçi bir grup aydın toplanmıştı ve dergi, bu sanat topluluğuna ismini verdi. Sanatta hem içerik hem biçimde atılım yapmayı ilke edinen, ağdalı dilleri ve karamsarlığı ile tanınan topluluğun hareketine ise Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) denildi. Bu ekolde Fikret'in yanı sıra Halit Ziya, Cenap Şahabettin, İsmail Safa, Mehmet Rauf, Samipaşazade Sezai, Hüseyin Cahit, Ahmet Şuayip, Hüseyin Siret gibi isimler bulunuyordu. Kurulan bu topluluk, siyasal eylemlerden uzak görünüyordu. Zamanla Fikret'in şiirlerindeki toplumsal boyut arttı, ulusalcılık ön plana çıktı. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda Türkler'in büyük bir zafer kazanmasından etkilenerek kahramanlık ve zafer şiirleri yazdı. "Yenişehir Gazilerine" isimli şiirinde dünyaya meydan okudu.

Tevfik Fikret, 1896 yılı sonlarında Robert Kolej'de Türkçe dersleri vermeye başlamıştı, bu görevi ölümüne dek sürdürdü. Okul dışında kalan tüm zamanını dergiye veriyordu. O günlerde dostu İsmail Safa’nın evinde okuduğu Abdülhamit karşıtı bir şiiri, gözaltına alınmasına yol açtı. Evi arandı, söz konusu şiir bulunamayınca birkaç gün sonra serbest kaldı. Çok geçmeden Robert Kolej'de bir çaya karısıyla birlikte gitmesi bahane edilerek gözaltına alındı. Bu olaylar, Fikret'te inziva düşüncesini derinleştirmişti. Dostları Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf, Hüseyin Kazım, Dr. Esat da düşüncelerine katıldı. Birlikte Yeni Zelanda'ya gitmeyi; bu gerçekleşmeyince Hüseyin Kâzım'ın Manisa'daki çiftliğine yerleşmeyi düşündüler ancak Tevfik Fikret vazgeçince arkadaşları da vazgeçti. 1900 yılında ilgiyle karşılanan ilk kitabı "Rubab-ı Şikeste (Kırık Saz)" adlı eserini yayımlayan Tevfik Fikret; Ahmet İhsan ile dergi yönetiminde uyuşamadığı için ertesi yıl topluluktan ayrıldı. Artık sadece Robert Kolej'de öğretmenlikle meşguldü. Ricası üzerine Servet-i Fünûn yönetimini Hüseyin Cahit üstlenmişti. Birkaç ay sonra Servet-i Fünûn, Hüseyin Cahit'in Fransız İhtilali üzerine bir çevirisi yüzünden kapatıldı ve grup tamamen dağıldı.

Aşiyan

Servet-i Fünûn'un kapanması, baskılı yönetimden duyduğu karamsarlık, arkadaşları Hüseyin Siret ve İsmail Safa'nın sürgüne gönderilmesi, 1902'de kız kardeşi Sıdıka'yı kaybetmesi, babasının Irak'a sürülmesi ve 1905'te babasını da kaybetmesi, Tevfik Fikret'i çok yıpratmıştı. İstanbul’u ahlaksızlıkla suçlayıp lanetleyen ünlü "Sis" şiirini 1902 yılında İstanbul'un sisler altında olduğu bir günde yazdı.

Sıkıntılar içindeki şair, inziva düşüncesini gerçekleştirmek için Kadırga'daki konağın satışından elde ettiği parayla Robert Kolej'in yamacında, Rumelihisarı'nda planlarını kendi çizdiği bir ev yaptırmaya başladı. Üç katlı ahşap yapının inşaatı, 1905'te tamamlandı. Günümüzde müze olarak hizmet veren eve eşi ve oğlu ile birlikte yerleşti. Toplumla arasına bir mesafe koyabileceği, mesleğine devam edebileceği, ülkenin gidişatını uzaktan izleyip eser üretebileceği bu mekana Aşiyan (yuva) adını verdi. Evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etti.

Tevfik Fikret için artık millet, din, tarih, kahramanlık gibi kavramlar anlamsızlaşmaya başlamıştı. "Tarih-i Kadîm" şiirini din ve tarihe karşı, "Lahza-i Teahhur"u Ermenilerin 1905'te Sultan II. Abdülhamid'e düzenledikleri suikastın başarısızlığına duyduğu üzüntü üzerine yazdı ancak II. Meşrutiyet'in ilanına kadar bir daha hiç şiir yayımlamadı. Sürekli edebiyat üzerine düşünmekte ve Edebiyat-ı Cedide hareketinin içe dönük boyutunu aşacak bir edebiyat tavrına doğru ilerlemekteydi.

II. Meşrutiyet

Meşrutiyet'in ilanı, Tevfik Fikret'in inzivadan çıkmasını sağladı. Selânik'teki İttihat ve Terakki yönetiminin isteği üzerine Meşrutiyet'in ilanından 13 gün önce "Millet Şarkısı" adlı marşı yazmıştı. Devrimin habercisi olan bu marş elden ele dolaştı. Meşrutiyet'in ilanından sonra "Rücu (Geri Alış)" adlı şiirini yazarak İstanbul'a savurduğu lanetleri geri aldı.

Hüseyin Cahit ve Hüseyin Kazım ile "Tanin" adlı bir gazete çıkararak bütün gücüyle çalıştı. "Rücu" manzumesini "Sis" ile bir arada Tanin'in ilk sayfasında yayımlamıştı. Tanin, İttihat ve Terakki'nin yayın organı hâline getirilmek istenince gazeteden ayrıldı.

Mekteb-i Sultânîde müdürlük

Kendisine teklif edilen Maarif Vekilliğini reddeden Tevfik Fikret, bu göreve getirilen Abdurrahman Şeref'in çağrısı üzerine Mekteb-i Sultânî Müdürlüğünü kabul etti ve 1895'te istifa ettiği okula 1909 başında müdür olarak döndü. Okulun Beyoğlu'ndaki binası bir yangında yandığı için Beylerbeyi'ne taşınmıştı. Tevfik Fikret, eski binanın yeniden inşasını çok kısa sürede tamamlattı. Okula getirdiği yenilikler şikâyete yol açmıştı. Toplantı salonunu mescidin üzerine yaptırdığı gerekçesiyle basının büyük eleştirilerine uğradı. 31 Mart Olayı patlak verdiğinde Fikret, ayaklananların okulu yıkacakları haberini alınca "Sultaniyi yıkmak için önce beni yıkmak lazımdır."  diyerek okulun önünde ayakta dikilmiş, bir söylentiye göre kendisini okulun demir kapısına zincirlemişti. Ayaklanmadan sonra, meşru saymadığı bir hükûmet için çalışamayacağını söyleyerek eşiğine kadar geldiği istifadan onu öğrencileri döndürdü. Ne var ki bir süre sonra eski Maarif Nazırı'nın yerine atanan yeni Nazır Emrullah Bey'le anlaşmazlığa düştü ve 1910'da görevini kesin olarak bıraktı, bizzat Emrullah Bey'in ricası dahi onu kararından döndürmedi.

İnziva

Tevfik Fikret, Mekteb-i Sultânî Müdürlüğü sırasında Darülfünun’da edebiyat dersleri de vermekteydi. 1910’da bu görevinden de ayrılıp yeniden Aşiyan’da inzivaya çekildi ve yalnızca Robert Kolej’deki derslere devam etti.

Fikret, Meşrutiyet yönetiminden hayal kırıklığına uğramış, artık İttihat ve Terakki yönetimine muhalif olmuştu. 1911’de yayımladığı "Halûk’un Defteri"nde artık tek umudu olarak gördüğü gençliğe seslenen ve onlara çalışkanlığı, yurt sevgisini öğütleyen şiirlere yer verdi. Aynı yıl yayımladığı "Rübâb’ın Cevâbı" adlı bir diğer şiir kitabında halkın acılarını konu edinen şiirler vardı.

Fikret ve oğlu Haluk

Oğlu Haluk’un doğumundan itibaren onun ileride milleti bilgisiyle aydınlatacak bir kahraman gibi yetişmesini arzulayan Tevfik Fikret, 1909 yılında on dört yaşındaki Halûk’u elektrik mühendisliği eğitimi alması için İskoçya’nın Glasgow kentine gönderdi. Oğlunun vatan ve millet için faydalı bir birey olması arzusunu “Halûk’un Vedâı” ve “Promete” adlı şiirlerinde dile getirdi. Ne var ki Haluk, yanına yerleştirildiği Hristiyan ailenin etkisi ile din değiştirip Hristiyanlığı seçti ve babasının düşlediğinden çok farklı bir yaşam sürdü. 1913 yılında Amerika’ya gidip ailesine izini kaybettirdi, 1916’da Michigan Üniversitesinde makine mühendisliğinden mezun oldu. Tekrar ülkesine dönmeyen Halûk Fikret, 1943 yılından sonra kendisini dine verip rahip oldu ve 1965 yılında Orlando'da, Park Lake Presbiteryen Kilisesi rahibi iken hayatını kaybetti.

Son yılları

Şair, 1912’de, TrabTlusgarp Savaşı nedeniyle meclisin feshedilmesine karşı öfkesini "Doksan Beşe Doğru" adlı şiirinde ifade etti. Bu şiiri, Nüzhet Sabit’in çıkardığı Vazife dergisinde yayımlandı. Şiirinde meclisin kapatılmasını, 36 yıl önce (hicri 1295 yılında) II. Abdülhamid’in meclisi kapatmasına benzetiyordu. Yalnızca padişahı değil, İttihat ve Terakki'yi de son derece sert biçimde eleştirmekteydi. Eleştirilerine, devrin yolsuzluklarını dile getiren “Hân-ı Yağmâ”, yanlış bir kararla I. Dünya Savaşı’na girilmesini yeren “Sancak Şerîf Huzûrunda” şiirleriyle devam etti.

Fikret’in şiirleri devrin yöneticilerini kızdırmış ve şairin muhafazakâr çevrelerden ağır eleştirilere uğramasına sebep olmuştu. Bu olumsuz tepkiler şairde büyük bir moral çöküntüsüne sebep oldu ve sağlığı bozuldu. Mehmet Akif’in kendisine Süleymaniye Kürsüsünde adlı şiirinde yönelttiği suçlamalara 1914'te kaleme aldığı “Târih-i Kadîm’e Zeyl” adlı ünlü şiiriyle yanıt verdi. Modern bir okul açmak, yeni bir edebiyat dergisi çıkarmak gibi projeleri vardı ama bozulan sağlığı nedeniyle bunları gerçekleştiremedi. Son yıllarında çocuk şiirleri yazmakla meşgul oldu. Yalın bir dille ve hece ölçüsüyle yazdığı bu şiirleri 1914’te yayımlanan "Şermin" adlı kitapta topladı. Kitaba, genç yaşta ölen kız kardeşi Sıdıka'nın kızı ve eğitimci Mustafa Satı Bey'in kurduğu Yuva adlı okulun öğrencileri ilham vermişti. Geçirdiği bir ameliyat sonrasında 19 Ağustos 1915’te Aşiyan'da 47 yaşında hayatını kaybetti.

Galatasaray Spor Kulübü ile ilişkisi

1908-1909 yılları arasında Galatasaray Spor Kulübünün hami başkanı olarak kulübü koruyucu şekilde davranmış, dönemin şartlarından etkilenmemesi için elinden geleni yapmıştır.

Mezarı

Tevfik Fikret'in Aşiyan'daki mezarı

Tevfik Fikret, kayınpederi Mustafa Efendi'ye Aşiyan’daki evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etmiş olmasına rağmen Aşiyan'ın sonradan kimin eline geçeceği konusundaki şüphe ve endişeler nedeniyle Eyüp'teki aile mezarlığına gömüldü. Mezarı, 1945'te müze yapılan evine 24 Aralık 1961’de geçirildi.

Ölümünden sonra

Tevfik Fikret'in Aşiyan Müzesi'ndeki büstü

Şairin ömrünün son haftalarında sık sık Aşiyan'a gelen, şairle yakın dostluk kurup portrelerini yapan Mihri Müşfik Hanım, ölümünden hemen sonra Tevfik Fikret'in yüzünün ve sağ elinin kalıbını almıştır. Bu, Türkiye'de bilimsel olarak hazırlanan ilk maske çalışmasıdır.

Galatasaray Lisesinin bahçesinde, onun anısına 1920’lerde yaptırılmış bir anma mezarı bulunur. Şair, Rıza Tevfik'in başlattığı bir gelenekle ölümünün ilk yılından itibaren ölüm yıldönümlerinde evinde anılmıştır. 1918'deki törene Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal de katılmıştı.

Hakkında çıkan kitaplar

  • 1945 - Kenan Akyüz, Tevfik Fikret, Ankara
  • 1945 - Rıza Tevfik, Tevfik Fikret: Hayatı, San'atı, Şahsiyeti, İnkılâp Kitabevi.
  • 1980 - Ebubekir Pamukçu, Aşiyan/Tevfik Fikret’in Evi, Piya Yayınevi.
  • 1987 - Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret (Devir-Şahsiyet-Eser), Dergâh Yayınları.
  • 1993 - İsmail Parlatır, Tevfik Fikret, Dil ve Edebiyat Yazıları, TDK Yayınları.
  • 2003 - Nuri Sağlam, Servet-i Fünun’a Kadar Tevfik Fikret ve Bilinmeyen Şiirleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C XXX, İstanbul.
  • 2012 - Hıfzı Topuz, Elbet Sabah Olacaktır, Remzi Kitabevi.[15]
  • 2019 - Beşir Ayvazoğlu, Fikret: Kendi Cevvim, Kendi Eflakimde Kendim Tâirim, Everest Yayınları.
  • 2020 - Cuma Duymaz, “Sisi Dağıtan Umut”, A7 Kitap.
  • 2021 - Mesut Kaplan, "Ünü Sınırları Aşan Bir Şair: Azerbaycan'da Tevfik Fikret", Post Yayınları.

Edebî kişiliği


Tevfik Fikret'in Târih-i Kadîm'i yok mu? İşte o, dünyada yapılması gereken bütün devrimlerin kaynağıdır...
Tevfik Fikret manzum öykü biçiminde kaleme aldığı eserlerinde aruz ölçüsünü başarıyla kullanıp konuşma diline yaklaştırdı. Türk edebiyatındaki ilk çocuk şiir kitabı Şermin'i yazdı. Ömrünün sonuna kadar öğretmenlik mesleğini sürdüren Tevfik Fikret, Ocak 1909'dan itibaren bir buçuk yıl süreyle Mekteb-i Sultânî'nin müdürü olarak görev yaptı ve okulun efsanevi müdürü olarak ünlendi. Tevfik Fikret'in edebi hayatı 1880-1896 ve 1896 sonrası olarak ikiye ayrılır. İlk döneminde parnasizmin etkileriyle yazdığı şiirlerinde Sanat için sanat anlayışını, ikinci döneminde toplum için sanat anlayışını benimsedi; şiirlerinde uygarlık ve özgürlük gibi konuları işledi. Ağırlıklı olarak sone ve terza rima nazım şekillerini kullandı. İlk döneminde kullandığı yabancı sözcük ve kalıplar nedeniyle dili oldukça ağırdır. Çocuk şiirlerinden oluşan Şermin dışında tüm şiirlerini aruz ile yazdı. Nazım şekillerinde ve şiirin yapısında yaptığı değişikliklerle şiir dilini düzyazıya yaklaştırmıştır.

Eserleri

  • Rübâb-ı Şikeste (1900)
  • Târih-i Kadîm (1905)
  • Halûk'un Defteri Tevfik Fikret'in ikinci şiir kitabı (1911)
  • Rübâbın Cevâbı (1911)
  • Şermin (1914)
  • Hasta Çocuk
  • Sis
  • Millet Şarkısı
  • Doksan Beşe Doğru
  • Hân-ı Yağmâ
  • Balıkçılar
  • Halûk'un Çocukluğu
  • Rübâb-ı Cevâb
  • Bir İçim Su
  • Verin Zavallılara
  • Ferdâ
  • Yeşil Yurt
  • İnanmak İhtiyacı



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneler Günü İçin 3 Derleme

Kağıt Bardak ve Makam

Yaşam Trenimiz

Bilge ve Cahil

Sultan Abdülaziz’in Dişi Ağrımamış Olsa idi. Gezi Parkı Davası Olmayacaktı. Niye Aron Angel İlgisi Var ve Belediye Seçimi

Afrika Niye Önemli

Unutulmaz Film Sahneleri ve Müzikleri _ 2

Hayattan, Edebiyattan, Tarihten ve Filozoflar gibi Ünlü Kişilerin Sözler ve Videolar Serisi _ 040

Bazen Önüne Gelecek Çok Büyük Fırsatı, Aslında Fırsat Olmadığını Görebilen Kişi Olmak. Sizi Sony Yapabilir

Film Önerim _ Bitmeyen Sınav (12th Fail) _ Biyografi _ Hindistan _ 2023 _ İmdb 9,1