Hammurabi Kanunları (MÖ 1760)
Hammurabi kanunları, MÖ 1760 yılı civarında Mezopotamya’da
ortaya çıkan, tarihin eski ve en iyi korunmuş yazılı kanunlarından biridir.
Bu dönemden önce toplanan yasa koleksiyonları arasında
Ur kralı Ur-Nammu’nun kanun kitabı (MÖ 2050)
Eşnunna kanun kitabı (MÖ 1930)
İsin’li Lipit-İştar’ın kanun kitabı (MÖ 1870) yer alır.
Ur kralı Ur-Nammu’nun kanun kitabı (MÖ 2050)
Eşnunna kanun kitabı (MÖ 1930)
İsin’li Lipit-İştar’ın kanun kitabı (MÖ 1870) yer alır.
Babil kralı Hammurabi’nin (MÖ 1728-MÖ 1686) çeşitli
meselelerde verdiği kararlar, Babil’in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan
Esagila Tapınağı’na dikilen bir taş üzerine Akatça dilinde yazılmıştır.
Hammurabi, kendisine bu kanunları yazdıranın güneş tanrısı
Şamaş’ın olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla kanunlar da tanrı sözü sayılıyordu.
Arkeolog Jean Vincent Scheil’in 1901’de Susa, Elam’da bulduğu
(bugünkü Huzistan, İran) ve Fransa’ya taşıdığı Hammurabi Kanunları’nın yazılı
olduğu stel, Louvre Müzesi’nde sergilenmektedir.
Yaklaşık iki metrelik silindirik bir taşın üstüne çivi yazısı
ile yazılmış olan kanunlar tam 282 maddedir, ancak bu maddelerin 33’ü (madde
66-99) şu anda okunamayacak durumdadır. 13 sayısı uğursuz sayıldığı için 13.
madde yazılmamıştır.
1. "Göze göz, dişe diş"
ilkesi hakimdi
Hammurabi Kanunları "“lex
talionis" adı verilen bir prensibe sahipti. Yani "göze göz, dişe
diş." Kanunlara göre eğer bir insan bir başkasının bir kemiğini kırıyorsa,
devlet de o insanın aynı kemiğini aynı şekilde kırıyordu.
Ölüm cezasını gerektiren suçlarsa
son derece ağır ve detaylı tarif edilmiş, işkence ile birleştirilmiş infaz
biçimleriyle uygulanıyordu. Örneğin eğer biri kendi eşini öldürdüyse, cezası
bir metal veya sopayla dövüle dövüle öldürülmekti.
Eğer bir çocuk kendi babasına
vurursa bunun da cezası elinin kesilmesiydi.
Sağlam bir delille
ispatlanamayacak suçlar da kanunlarda yer almaktaydı. Örneğin büyücülük
suçlamasıyla karşı karşıya kalanlar, ölümcül bir koşula maruz bırakılıyor ve
eğer hayatta kalırlarsa büyücülük suçunu işlemedikleri ispatlanmış oluyordu.
Mesela adam hızla akmakta olan
nehre atılıyor, eğer boğulmazsa bu suçu işlemediği, tanrıların kendisini
koruduğuna hükmediliyordu.
2. Kurallar cinsiyete ve sosyal
sınıfa göre farklılık gösteriyordu
Bütün insanların hakları
bakımından eşit olduğu son derece yeni bir ilke.
Bu ilkenin hala daha dünyada yerleştiği de söylenemez.
Bu ilkenin hala daha dünyada yerleştiği de söylenemez.
Babil'de de kanun biraz esnekti.
Örneğin kanuna göre bir insanın
dişini kıranın dişi kırılacaktı.
Ama eğer bu suç daha alt tabakadan
bir insana karşı işlenirse, o zaman üst tabakadan insan sadece para cezasıyla
cezalandırılıyordu.
Yine eğer hamile bir köle
öldürülürse, bunun cezası para cezasıydı, ancak özgür bir hamile kadın
öldürülürse, katilin bir çocuğu öldürülüyordu.
3. Asgari ücret vardı
Hammurabi Kanunları gerçekten
zamanına göre ilerici sayılabilirdi.
Örneğin bazı işler için, işçilere ödenmesi gereken asgari ücret tutarı belirlenmiş, bu ücreti ödemeyen işverenlere de cezalar öngörülmüştü.
Örneğin tayfalar ve öküz çobanları yılda 1800 kilo buğday ücret alıyordu.
Örneğin bazı işler için, işçilere ödenmesi gereken asgari ücret tutarı belirlenmiş, bu ücreti ödemeyen işverenlere de cezalar öngörülmüştü.
Örneğin tayfalar ve öküz çobanları yılda 1800 kilo buğday ücret alıyordu.
Doktorlarsa özgür bir insanın
kırılan kemiklerini iyileştirmeleri halinde 5 şekel ücret alıyordu
Özgürlüğe yeni kavuşmuş bir kölenin kemiklerini iyileştirmenin bedeli 3 şekel, köleler içinse 2 şekel ücret alabiliyorlardı.
Özgürlüğe yeni kavuşmuş bir kölenin kemiklerini iyileştirmenin bedeli 3 şekel, köleler içinse 2 şekel ücret alabiliyorlardı.
Yani asgari ücret de sadece yapılan
işe göre değil
Müşterinin sosyal konumuna göre değişiyordu.
Müşterinin sosyal konumuna göre değişiyordu.
4. Masumiyet karinesi kabul
edilmişti
Masumiyet karinesi basitçe, bir
insanın hakkında adil yargılama sonucunda suçlu olduğunu gösteren bir karar
bulunmadıkça, o insanın masum olduğunu ifade eder.
Hammurabi kanunları da "suçlu
olduğu tespit edilmedikçe herkesin masum" olduğunu ifade ediyordu.
Hatta kanunlar "ispat
yükünü", iddia atanın üstüne öyle güçlü bir şekilde koymuştu ki
Eğer bir insan hakimler önüne bir başkasına yönelik suç isnadı ile çıkar ve iddiasını ispatlayamazsa
Bu suçun cezası ölümdü.
Mahkemenin kaynaklarını boş yere tüketme sorununu biraz fazla ciddiye almışlardı.
Eğer bir insan hakimler önüne bir başkasına yönelik suç isnadı ile çıkar ve iddiasını ispatlayamazsa
Bu suçun cezası ölümdü.
Mahkemenin kaynaklarını boş yere tüketme sorununu biraz fazla ciddiye almışlardı.
5. Kanunların Babil kültürüne
etkisi tartışmalı
Hammurabi Kanunları'nın toplumdaki
etkisi hala tartışma konusu.
Bu kanunlara yapılan eklemeleri barındıran bir çok anıt bulunsa da, bunların yargı uygulaması sırasında ortaya çıkan hükümler olduğu da ifade edilebilir.
Bu kanunlara yapılan eklemeleri barındıran bir çok anıt bulunsa da, bunların yargı uygulaması sırasında ortaya çıkan hükümler olduğu da ifade edilebilir.
Bazı tarihçilere göre Hammurabi
Kanunları gerçekten uygulanan yasalar değil
Hammurabi'yi adil ve dürüst bir yönetici olarak göstermeye çalışan siyasi propaganda materyallerinden daha fazlası değildi
Gerçek hayatta hiç uygulanma imkanı bulamıyorlardı.
Nedeni her ne olursa olsun, Hammurabi bu kanunların okunmasını ve uygulanmasını istiyordu, nitekim metinde aynen şöyle bir ifade yer almaktaydı:
Hammurabi'yi adil ve dürüst bir yönetici olarak göstermeye çalışan siyasi propaganda materyallerinden daha fazlası değildi
Gerçek hayatta hiç uygulanma imkanı bulamıyorlardı.
Nedeni her ne olursa olsun, Hammurabi bu kanunların okunmasını ve uygulanmasını istiyordu, nitekim metinde aynen şöyle bir ifade yer almaktaydı:
"Her kim bir uzlaşmazlıkla
karşı karşıya kalırsa bu kanunları okusun ve adil olanı bulsun."
6. Babil'in fethinden sonra bile
kanunlar hayatta kaldı
Babil'in fethinden sonra bile
kanunlar hayatta kaldı
Hammurabi'nin imparatorluğu M.Ö
1595'te son buldu.
Hititler, Babil'i yağmalayıp
zenginliklerine el koydular.
Ancak Hammurabi'nin kanunları o
kadar önemliydi ki, hayatta kaldılar.
Öyle ki M.Ö 5'inci yüzyılda bile bölgedeki bir çok kavmin bu kanunların bazı parçalarını taş tabletlere yazıp, uygulamaya çalıştığı gözüküyor.
Öyle ki M.Ö 5'inci yüzyılda bile bölgedeki bir çok kavmin bu kanunların bazı parçalarını taş tabletlere yazıp, uygulamaya çalıştığı gözüküyor.
Hammurabi öldü ama kuralları 1000
yıl daha yaşadı.
Dünya tarihinde kaç liderin
mirasının bu kadar uzun ayakta kalabilmiş olduğunu düşününce bunun ne kadar
etkileyici olduğu anlaşılıyor.
7. Hammurabi Kanunları 20'inci
yüzyılda gün ışığına çıktı
Tabii eninde sonunda bu kurallar
unutulup yok oldular.
Tekrar gün ışığına çıkmaları için
20'inci yüzyıla kadar beklenecekti.
1901 yılında Fransız arkeologlardan oluşan bir grup, bugünkü İran'da bulunan Susa şehrinde yaptıkları çalışmalarda Hammurabi Kanunları'nı buldular.
1901 yılında Fransız arkeologlardan oluşan bir grup, bugünkü İran'da bulunan Susa şehrinde yaptıkları çalışmalarda Hammurabi Kanunları'nı buldular.
Bugün bu kanunları barındıran anıt
Paris'teki Louvre Müzesi'nde bulunmakta.
Kanun Maddeleri
1. Bir kimse, bir diğerini esir eder ve onu köle ilan eder
fakat bunu kanıtlayamazsa o zaman esir eden kişi ölümle cezalandırılır.
2. Bir kimse, bir adam hakkında bir suçlamada bulunur ve
suçlanan kişi ırmağa gidip ırmağın üzerinden atlar da batarsa, suçlayan kişi
onun evine sahip olur. ama ırmak suçlanan kişinin suçlu olmadığını kanıtlar ve
o kişi canı yanmadan kurtulursa o zaman onu suçlayan kişi ölümle cezalandırılır
ve ırmağı atlayan kişi kendisini suçlayanın evine sahip olur.
3. Bir kimse büyüklerinin huzurunda bir suç iddia eder ve
yaptığı suçlamayı kanıtlayamazsa, iddia ettiği büyük bir suç ise ölümle
cezalandırılır.
4. O kimse, büyüklerini tahıl ya da para cezasına hükmetmeyi
başarırsa o fiilden dolayı ödenen cezayı alır.
5. Eğer bir yargıç bir davaya bakar ve bir karara varırsa
verdiği hükmü yazılı olarak takdim eder; daha sonra verdiği kararda bir hata
ortaya çıkarsa ve bu kendi hatasından kaynaklanırsa o zaman davada onun
tarafından kararlaştırılan para cezasının on iki katını öder ve halka ilan
edilerek yargıçlık makamından el çektirilir ve bir daha asla yargıçlık icra
etmek için oraya oturamaz.
6. bir kimse tapınağın ya da mahkemenin eşyasını çalarsa
ölümle cezalandırılır ve ondan çalınmış malları alan kişi de ölümle
cezalandırılır.
7. bir kimse, tanık ya da yazılı bir anlaşma yokken başka bir
adamın oğlundan ya da kölesinden gümüş ya da altın, erkek ya da kadın köle,
öküz ya da koyun, eşek ya da başka bir şey satın alırsa ya da ücretini ödeyerek
kiralarsa hırsız addolunur ve ölümle cezalandırılır.
8. biri sığır ya da koyun ya da eşek ya da domuz ya da keçi
çaldığında, eğer o çaldığı şey tanrı’ya ya da mahkemeye aitse hırsız otuz
katını öder, eğer kralın özgür bir vatandaşına aitse on katını öder, eğer
hırsızın ödeyecek bir şeyi yoksa ölümle cezalandırılır.
9. Bir kimse bir eşyasını kaybedip ve onu bir başkasının
zilyetliğinde bulduğunda, eşyanın zilyedi olan kişi “bunu bana bir tacir sattı.
onun parasını tanıklar huzurunda ödedim” derse ve eşyanın maliki: “mülkiyetin
bana ait olduğunu bilen tanıklar getireceğim“ derse o zaman eşyayı satın alan
kişi ona eşyayı satan taciri ve huzurunda eşyayı satın aldığı tanıkları
getirir, malik de onun mülkiyetini tanıyabilen tanıklar getirir. yargıç hem
huzurunda ödeme yapılan tanıkların hem de kayıp eşyayı tanıyan tanığın yeminli
ifadelerini muhakeme eder. bu durumda satıcının hırsız olduğu kanıtlanmış olur
ve ölümle cezalandırılır. kayıp eşyanın maliki malını geri alır ve onu satın
almış olan da satıcıya ödemiş olduğu parayı geri alır.
10. Eğer satın alan kişi satıcıyı ve de huzurunda eşyayı
satın aldığı tanıkları getirmezse ama malın sahibi eşyayı tanıyacak tanıklar
getirirse o zaman satın alan hırsızdır ve ölümle cezalandırılır ve malik de
kayıp eşyasını geri alır.
11. Eğer malik kayıp eşyayı tanıyacak tanıklar getirmezse o
kötü niyetlidir, iftira atmıştır ve ölümle cezalandırılır.
12. Eğer tanık bulunamıyorsa yargıç azami sekiz ay olmak
üzere bir süre tanır. Sekiz aylık süre içinde tanık ortaya çıkmamışsa suçludur
ve henüz karara bağlanmamış davadaki para cezasını üstlenir.
13. – On üç, rakamı uğursuz sayıldığı için; on üç numaralı
madde yoktur-
14. Bir kimse bir diğerinin reşit olmayan çocuğunu çalarsa
ölümle cezalandırılır.
15. Bir kimse mahkemenin erkek ya da kadın kölesini ya da
özgür bir adamın erkek ya da kadın kölesini şehir kapılarının dışında alırsa
ölümle cezalandırılır.
16. Bir kimsenin evine mahkemenin ya da özgür bir adamın
kaçak erkek ya da kadın kölesi gelir de o kişi köleyi vekilharça getirip durumu
bildirmezse evin sahibi ölümle cezalandırılır.
17. Eğer bir kişi açık alanda kadın ya da erkek bir kaçak
köle bulursa ve onu efendisine getirirse kölenin sahibi ona iki şikel gümüş
ödeyecektir.
18. Eğer köle efendisinin adını söylemezse onu bulan kişi
saraya getirecektir; daha fazla araştırma yapıldıktan sonra efendisine geri
götürülecektir.
19. Eğer köleleri evinde tutar da onlar orada yakalanırlarsa
evin sahibi ölümle cezalandırılır.
20. Eğer yakaladığı köle ondan kaçarsa o zaman kölenin
sahibine yemin verir ve tüm suçlamalardan kurtulur.
21. Bir kimse bir eve girecek delik açarsa o deliğin önünde
ölümle cezalandırılır ve gömülür.
22. Bir kimse soygun yaparken yakalanırsa ölümle
cezalandırılır.
23. Soyguncu yakalanamazsa, soyulan kişi zararının miktarını
yemin ederek söylerse o zaman soygunun yapıldığı yerin ya da toprakların ya da
mekanın sahibi olan kişi ya da topluluk çalınan mallarını tazmin eder.
24. Eğer insan çalınmışsa topluluk ve … onun akrabaların bir
mina gümüş öder.
25. Bir evde yangın çıkar ve oraya yangını söndürmeye gelen
bir kimse evin sahibinin malında göz gezdirip evin sahibinin malını alırsa
kendisi de aynı ateşe atılır.
26. Savaşmak için kralın seferine katılması emrolunan bir
subay ya da bir er sefere katılmaz da paralı asker tuttuğu takdirde bedelini
kendi uhdesinde tutuyorsa o yetkili ya da er ölümle cezalandırılır ve onu
temsil eden kişi onun evine sahip olur.
27. Bir subay ya da er savaşta kralın talihsizliğine uğrarsa (esir
düşerse) ve onun arazileri ve bahçesi başkasına verilir ve verilen kişi onlara
sahip olursa, esir olan geri dönüp kendi yerine vardığı takdirde arazisi ve
bahçesi ona iade edilir ve o bunlara tekrar sahip olur.
28. Bir subay ya da er kralın talihsizliğine uğrarsa (esir
düşerse) ve oğlu onun varlıklarının sahipliğini üstlenebilecek durumda ise o
zaman arazi ve bahçe ona verilir ve o babasının ücretine de hak kazanır.
29. Eğer esir düşenin oğlu henüz gençse ve sahipliği
üstlenebilecek durumda değilse arazi ve bahçenin üçte biri onun annesine
verilir ve annesi onu yetiştirir.
30. Eğer bir kabile reisi ya da bir adam evini, bahçesini ya
da arazisini terk eder ve ücret karşılığı kiraya verirse ve başka biri onun
evinin, bahçesinin ve arazisinin zilyedi olursa ve onları üç yıl süresince
kullanırsa onların ilk sahibinin geri dönüp evini, bahçesini ve arazisini geri
istemesi halinde ona geri verilmez ve onların zilyedi olan ve kullanan kişi
onları kullanmaya devam eder.
31. Eğer onları bir yıllığına kiralar ve bir yıl sonra geri
dönerse evi, bahçesi ve arazisi ona geri verilecek ve onlara tekrar sahip
olacaktır.
32. Eğer bir kabile reisi ya da bir adam savaşta ele
geçirilir ve bir tüccar onların özgürlüğünü satın alırsa ve onları saraya geri
getirirse kendi evinde özgürlüğünü satın almaya yetecek araçlarının olması
halinde kendisinin özgürlüğünü satın alır; evinde kendi özgürlüğünü satın
almaya yetecek hiçbir şey yoksa kendi topluluğunun mabedi tarafından özgürlüğü
satın alınır; onun özgürlüğünü satın almak için tapınakta bir şey yoksa mahkeme
onun özgürlüğünü satın alır. Arazisi, bahçesi ve evi özgürlüğünü satın almak
için verilemez.
35. Her hangi bir kişi kralın kabile reislerine hediye ettiği
sığırı ya da koyunu satın alırsa parasını kaybeder.
36. Bir kabile reisinin, bir adamın ya da bir tebaanın
kiraladığı arazisi, bahçesi ve evi satılamaz.
37. Her hangi Bir kimse, bir kabile reisinin, bir adamın ya
da bir tebaanın kiradaki arazisini, bahçesini ya da evini satın alırsa onun
satış sözleşmesi tableti kırılır (geçersiz ilan edilir) ve parası yanar. Arazi,
bahçe ve ev sahibine geri verilir.
38. Bir mülkün kirasının ödeyerek başka her türlü
yükümlülükten muaf olma hakkına sahip olan bir kabile reisi, adam ya da tebaa
tarlası, evi ve bahçesi üzerindeki bu imtiyazını karısına ya da kızına
devredemez; borcuna karşılık veremez.
39. Ancak, satın aldığı bir tarlayı, bahçeyi ya da evi
karısına ya da kızına devredebilir, onların mülkiyetine katabilir veya borcuna
karşılık olarak verebilir.
40. Tarlasını, bahçesini ve evini bir tüccara ya da başka bir
kamu görevlisine satabilir, alıcı ise tarlayı, evi ve bahçeyi yararlanma hakkı
karşılığında elinde tutabilir.
42. Eğer bir kişi işlemek üzere bir tarlayı teslim alır ve o
tarladan hiçbir mahsul elde edemezse bu onun tarlada çalışmadığını ispatlar ve
komşusunun yetiştirdiği kadar tahılı tarla sahibine teslim etmelidir.
43. Eğer tarlayı işlemeyip nadasa bırakmışsa komşularının ki
kadar tahılı tarla sahibine verecektir ve nadasa bıraktığı tarlayı sabanla
sürüp tohum ektikten sonra sahibine iade edecektir.
44. Bir kimse çorak bir araziyi ekilebilir bir hale getirmek
için teslim almış; ancak, tembellik yaparak o araziyi ekilebilir bir hale
getirmemişse dördüncü yılda araziyi sabanla sürmeli, tırmıklamalı ve çift
sürmeli ve ondan sonra sahibine geri vermeli ve ayrıca on gan (bir arazi ölçüm
birimi)’lık bir arazi için on gur (bir ölçü birimi) tahılı arazi sahibine
vermelidir.
45. Bir kimse tarlasını sabit bir kira karşılığı ziraat için
kiralıyor ve kira bedelini de alıyorsa; ancak, havaların kötü gitmesi nedeniyle
ürün yok oluyorsa zarar toprağı işleyene aittir.
46. Tarladan sabit bir kira almaz ve ürünün yarısı ya da üçte
biri karşılığı kiralarsa tarladan elde edilen mahsul mal sahibi ile araziyi
işleyen arasında orantılı olarak taksim edilir.
47. İlk yıl ürün almada başarılı olamadığı için başkalarınca
işlenen bir tarlayı teslim alırsa ilk tarlanın sahibi itiraz edemez, tarla
işlenir ve anlaşmaya göre mahsulü toplanır.
48. Bir kimse borçlanmışsa ve bir fırtına tahılları yere
yatırmış ya da hasat başarılı olamamışsa veya susuzluktan tahıllar
büyüyememişse o yıl alacaklısına tahıl vermesi gerekmez; borç tabletini suda
yıkar ve o yıl için hiçbir kira ödemez.
49. Bir kimse, bir tüccardan para alır ve tüccara susam ya da
mısır ekilebilen bir tarlayı verir ve tarlaya susam ya da mısır ekilmesini
sipariş ederse ve yetiştirici tarlaya susam ve mısır ekerse hasat edilen
susamlar tarla sahibine aittir ve tarla sahibi tüccardan aldığı para ve
yetiştiricinin geçimini sağlamak için tüccara mısır ile ödemede bulunur.
50. Ekili bir mısır ya da susam tarlası verilirse tarladaki
mısır ve susamlar tarla sahibine aittir ve kira olarak tüccara para ile ödeme
yapar.
51. Ödeme için hiç parası yoksa o zaman kraliyet tarifesine
göre tüccardan aldığına karşılık kira olarak para yerine susam ya da mısır ile
ideme yapar.
53. Bir kimse, su bendini uygun koşullarda tutmaz ve bakımını
yapmaz ve bu nedenle bent yıkılır ve tarlalar su altında kalırsa, o zaman
barajı yıkılan kişi para karşılığı satılır ve elde edilen para harap olmasına
yol açtığı mısırın karşılığı olarak verilir.
54. Eğer bu mısırların karşılığı olarak yeterli gelmiyorsa
malları da mısırları sular altında kalan çiftçiler arasında paylaştırılır.
55. Bir kimse mısırlarını sulamak için ark açarsa; ancak,
dikkatsizliği nedeniyle sular komşusunun tarlasını basarsa o zaman komşusunun
mısır kaybını öder.
56. Bir kimse suyun önünü açar ve komşusunun arazisinde su
taşkınına yol açarsa her on gan’lık arazi için on gur mısır ödemelidir.
57. Eğer bir çoban, arazi sahibinin izni ve koyunların
sahibinin bilgisi olmaksızın otlamaları için koyunların tarlalara girmesine
izin verirse, o zaman tarla sahibi mahsulünü hasat eder ve tarla sahibinin izni
olmaksızın sürüsünü tarlada otlatan çoban her on gan’lık arazi için 20 gur’luk
mısırı tarla sahibine öder.
58. Sürü otlamayı bıraktıktan ve şehrin kapısında ortak
sürüye katıldıktan sonra her hangi bir çoban onların tarlaya girmesine müsaade
eder ve onları orada otlatırsa bu çoban otlatmaya müsaade ettiği tarlanın
zilyedi olur ve hasatta her on gan’lık arazi için 60 gur mısır öder.
59. Bahçe sahibinin izni olmaksızın her hangi bir adam bir
ağacı kesip bahçeye devirirse yarım mina para öder.
60. Her hangi Bir kimse, bir tarlayı bahçıvana bahçe haline
getirmesi için bırakırsa ve o da bahçede çalışıp dört yıl süre ile bahçeye
bakarsa beşinci yılda bahçıvan ile bahçenin sahibi bu bahçeyi ikiye bölerler ve
bahçe sahibi kendi payını alır.
61. Bahçıvan bahçenin bir kısmını hiç kullanılmamış bir
vaziyette bırakarak tarlayı bahçe haline getirmeyi tamamlamamışsa işlenmemiş
kısım onun payı olarak tahsis edilir.
62. Bahçe olarak ona verilen tarlayı ekip biçmiyorsa ve
ekilebilir (mısır ya da susam) bir arazi ise, komşu tarladaki ürünlere göre,
nadasa bıraktığı yıllar süresince tarladan elde edilecek mahsulü arazi sahibine
verir ve tarlayı ekilebilir konuma getirdikten sonra sahibine iade eder.
63. Çorak arazileri ekilebilir hale getirdikten sonra
sahibine geri verirse tarla sahibi ona bir yıl için on gan başına on gur öder.
64. Her hangi bir kişi bahçesini bir bahçıvana işlemesi için
devrederse bahçıvan bahçenin mülkiyetine sahip oluncaya dek bahçe sahibine
bahçede üretilen ürünlerin 2/3′ünü verir.
65. Eğer bahçıvan bahçeyi işlemezse ve bahçedeki mahsul
perişan olursa, bahçıvan komşu bahçelerdeki ürünle orantılı olarak ödemede
bulunur. (Burada paragrafın ¾’üne karşılık gelen bir kısım kayıptır.
66. – 99. (Burada, paragrafın dörtte üçüne karşılık gelen bir
kısım, kayıptır.)
100. …..aldığı paraya göre faiz verir ve bunu yazılı olarak
bildirir ve de uzlaştıkları gün tacire ödeme yapar.
101. Gittiği ülkelerle ticaret anlaşması yoksa kazandığı
bütün parayı tüccara vermek amacıyla simsara bırakacaktır.
102. Bir tüccar yatırım için bir miktar parayı simsara emanet
ederse ve simsar gittiği yerde bir miktar zarar ederse ana parayı tüccara vermek
zorundadır.
103. Seyahatte iken düşmanlar sahip olduğu her şeyi ondan
alırlarsa simsar Tanrı adına yemin eder ve yükümlülükten kurtulur.
104. bir tüccar nakletmesi için simsara mısır, yün, yağ veya
başka bir mal verirse aracı aldığı miktarı belirten bir makbuzu tüccara
vermelidir. Bundan sonra tüccara verdiği para için de ondan bir makbuz alır.
105. Simsar dikkatsiz ise ve tüccara verdiği para için bir
makbuz almamışsa faturalanmamış parayı kendi parası olarak sayamaz.
106. Simsar tüccardan parayı teslim alırsa; ancak, tüccarla
arasında bir anlaşmazlık varsa (makbuzu reddediyorsa) o zaman tüccar Tanrı ve
parayı simsara verdiğine tanıklık eden şahitlerin huzurunda yemin eder ve
simsar toplam meblağın üç katını ona öder.
107. Eğer tüccar simsarı aldatırsa, yani simsar kendisine
verilen her şeyi geri getirdiği halde, tüccar kendisine geri verilen şeylere
ilişkin makbuzu inkar ediyorsa o zaman simsar tüccarı yargıçlar ve Tanrı önünde
suçlar ve simsarın kendisine verdiği şeyleri aldığını hala inkar ederse simsara
toplam meblağın altı katını öder.
108. Eğer bir meyhaneci (kadın) içilen içkinin bedeli olarak
brüt ağırlığına göre mısır kabul etmiyorsa ve para alıyorsa ve içki için aldığı
para mısırın değerinden daha az ise tutuklanır ve suya atılır.
112. Eğer bir kişi seyahate çıkar ve başka birisine gümüş,
altın, değerli taşlar veya başka her hangi bir taşınır mal emanet ederse ve
ondan tekrar geri almayı isterse ve emanet edilen kişi bütün malları belirlenen
yere getirmez ve tam aksine onları kendisi kullanırsa o zaman malları geri
getirmeyen bu kişi mahkum edilir ve kendisine emanet edilen her şeyin beş
katını öder.
113. Her hangi bir kişinin para veya mısır sevkıyatı varsa ve
onları sahibinin bilgisi olmaksızın bir tahıl ambarından ya da bir kutudan almışsa;
bu durumda sahibinin bilgisi olmaksızın tahıl ambarından mısırı ya da kutudan
parayı alan kişi mahkum edilir ve aldığı mısırı geri öder. Ve ödediği komisyonu
kaybeder.
114. Eğer para veya mısır karşılığında bir hak talep etmez ve
güç kullanarak hakkını almaya kalkışırsa her bir olay için bir mina (yarım
kilo)’nın 1/3′ü kadar gümüş verir.
115. Eğer bir kişinin diğerinden para veya mısır alacağı
varsa ve onu buna karşılık hapsetmişse ve mahkum hapishanede doğal yollardan
ölmüşse, olay kapanır.
117. Eğer her hangi bir kişi borcunu ödeyemezse ve para için
kendisini, karısını, oğlunu ya da kızını satarsa veya zorla çalıştırılmalarına
izin verirse onları satın alan adamın ya da mal sahibinin evinde üç yıl
süresince çalışırlar ve dördüncü yılda özgür bırakılırlar.
118. Zorla çalıştırılmaları için kadın ya da erkek bir köleyi
vermeleri halinde tüccarın bunları kiraya vermesi ya da para ile satması
durumunda buna itiraz edilebilir.
119. Eğer bir kişi borcunu ödemekte başarısız olursa ve
kendisine bir çocuk doğuran kadın hizmetçiyi para karşılığı satarsa tüccarın
ona ödediği para köle sahibine geri verilir ve kadın hizmetçi özgür bırakılır.
120. Her hangi bir kişi diğer bir kişinin evinde muhafaza
için mısırlarını depolamışsa ve depolanan mısırlara her hangi bir zarar
gelmişse ya da evin sahibi tahıl ambarını açmış ve bir miktar mısır almışsa
veya özellikle mısırların kendi evinde depolandığını inkar ediyorsa; o zaman,
mısırların sahibi Tanrı’nın huzurunda (yeminle) hak iddia eder ve ev sahibi
aldığı bütün mısırları sahibine geri verir.
121. Her kim ki başkasının evinde mısırlarını depolar her yıl
için her beş ka mısır başına bir gur oranında ardiye ücreti öder.
122. Eğer bir kişi başkasına saklaması için gümüş, altın ya
da başka bir şey verirse verdiği her şeyi birkaç şahide göstermelidir, bir
sözleşme hazırlanmalıdır ve ondan sonra saklanması için teslim edilmelidir.
123. Eğer şahit ve sözleşme olmaksızın saklanması amacıyla
teslim ediliyorsa ve teslim alan kişi bunu inkar ediyorsa o zaman yasal olarak
talep edebileceği bir hak yoktur.
124. Eğer her hangi bir kişi gümüş, altın ya da başka bir
şeyi şahitler huzurunda saklanması için birisine teslim eder de teslim edilen
kişi bunu inkar ederse bu kişi bir hakimin huzuruna çıkarılmalı ve inkar ettiği
her şeyi sahibine tam olarak geri vermelidir.
125. Eğer bir kişi mallarını muhafazası için başka birine
bırakırsa ve hırsız ya da soyguncular sayesinde onun ve diğer adamın malları
ortadan kaybolursa ihmali nedeniyle kaybın oluşmasına yol açan evin sahibi
ücret karşılığında kendisine teslim edilen bütün malları tazmin eder. Ancak,
evin sahibi malların peşine düşerek onları hırsızlardan geri alabilir.
126. Mallarını kaybetmeyen bir kişi kaybettiğini belirtiyor
ve yanlış iddialarda bulunuyorsa; onları kaybetmemiş olsa bile eğer Tanrı
huzurunda mallarını kaybettiğini miktarı ile birlikte iddia ediyorsa
kaybettiğini iddia ettiği bütün malları tazmin edilir.
127. Eğer her hangi bir kişi rahibelere (Tanrı’nın kız
kardeşlerine) yada her hangi bir kişinin karısına iftira atarsa ve bunu ispat
edemezse bu adam hakim huzuruna çıkarılır ve alnı işaretlenir (derisi çizilerek
ya da belki de saçı kesilerek).
128. Bir adam bir kadını karı olarak alır; ancak, aralarında
her hangi bir ilişki söz konusu olmazsa bu kadın o adamın karısı olmaz.
129. Bir adamın karısı başka bir adam ile basılırsa (suçüstü
halinde) her ikisi de bağlanır ve suya atılır; ancak, koca karısını, kral da
kölelerini affedebilir.
130. Bir kişi, henüz erkek olarak bilinmeyen, hala babasının
evinde yaşayan ve onunla uyuyan başka bir adamın karısına (nişanlı ya da çocuk
annesi) tecavüz ederse ve bu adam öldürülür; ancak kadın masumdur.
131. Eğer bir adam başka birisinin karısını itham ederse;
ancak, o kadın başka bir adamla basılmazsa kadın yemin etmek zorundadır ve
ancak ondan sonra kendi evine dönebilir.
132. Bir adamın karısının başka bir adam ile ilgili olarak
dedikodusu yapılırsa; ancak, kadın diğer adamla uyurken yakalanamazsa kadın
kocası için nehre atılır.
133. Eğer bir kişi savaşta esir alınırsa ve evinde geçimi
sağlayacak şeyler olduğu halde karısı evini ve bahçesini terk edip başka bir
eve giderse; bahçesine bakmadığı ve başka bir eve gittiği için yasal olarak
suçlu bulunur ve nehre atılır.
134. Eğer bir kişi savaşta esir alınırsa ve evinde geçimi
sağlayacak şeyler olmazsa ve bu durumda karısı evini terk edip başka bir eve
giderse masumdur.
135. Eğer bir kişi savaşta tutsak edilirse ve evinde geçimi
sağlayacak şeyler olmazsa ve karısı başka bir eve giderek orada çocuklarına
bakarsa ve kocası geri geldiğinde evine dönerse, o zaman kadın evine geri
dönebilir; ancak, çocuklar babalarına ait olur.
136. Eğer bir kişi evinden ayrılırsa, kaçarsa bu kaçağın
karısı kocasına geri dönmeyebilir.
137. Bir adam kendisine bir çocuk veren karısından ya da
kendisine bir çocuk veren kadından ayrılmak isterse, o zaman karısına çeyizini
geri verir ve çocuklarına baksın diye tarlanın, bahçenin ve malların bir
kısmının kullanım hakkını verir. Çocuklarını büyüttüğü zaman çocuklara
verilenlerden bir parça, oğlanınkine eşit olan bir parça da ona verilir.
Yorumlar
Yorum Gönder